Su Üstünde Geçen Hayatlar
Daha önce su üstünde yaşayan insanların hikayesini anlatmak için Filipinler’e gitmiş ancak ulaştığımız ada yeterince güvenli olmadığı için bölgeden ayrılmak zorunda kalmıştık. Aradan iki yıl geçtikten sonra Malezya kıyılarında yine onların yani hayatlarını su üstünde geçiren insanların ilginç hikayelerinin peşine düştük. Havadan, karadan ve denizden yapılan uzun yolculukların sonunda istediğimiz bölgeye ulaştık. Bir tekne tutup yerel rehber eşliğinde ziyaretlerine gittik. Giderken de yanımıza çocuklar için küçük hediyeler aldık.
Bajau kabilesine mensup insanların çoğu su üstünde doğup su üstünde ölüyor. Neredeyse bütün hayatları denizlerde geçiyor. Denizin sığ yerlerine tahtadan evler inşa edip dededen toruna aynı evde yaşıyorlar. Bir odadan ibaret evlerde on-on beş kişi kalıyor ve çok az eşya var. Yemek yemek için ocak, tencere ve kap kacak; uyurken üzerlerine örtmek için çarşaflar...
Benim en çok ilgimi çeken ise dünyanın geri kalanından haberlerinin olmayışıydı. Dünyada neler oluyor, kimler kimlerle savaşıyor, insanlar nerede nasıl yaşıyor, Elon Musk’ın roket denemeleri başarılı oldu mu, Mars’ta su bulundu mu, Feyruz yaşıyor mu, bir dolar kaç para, seçimler hala ölüm kalım meselesi mi, Sovyetler Birliği dağıldı mı, Sultan Mehmet’in İstanbul muhasarası başarılı oldu mu, Mahmutbey trafiğine çözüm bulundu mu, Balkanlar’a ucuz bilet var mı... Bunların hiç birinden haberleri yok. Hangi zaman diliminde yaşadığımızdan ve hangi yılda olduğumuzdan da haberleri yok. Kaç yaşında olduklarını bilmeyen ama suya dair her şeyi bilen Bajaular, ömürlerini su üzerinde suya aşık bir şekilde geçirip gidiyorlar.
Su üstündeki evine misafir olduğumuz Bajaulardan birine hayalini sormuştum. “Hayalim yok” dedi. Bu cevabın bizim gibi insanlar için kabul edilemez olduğunu biliyorum. O yüzden tekrar sordum. Ama hayali yoktu. Soruyu değiştirerek tekrar sordum: Yapmayı istediğin ama yapamadığın bir şey yok mu yani? Sadece su üstünde yaşamaya devam etmeyi arzuladığını, başka bir isteği olmadığını söyledi. Ağzından laf almak umuduyla, hiç mi bir şeye ihtiyacın yok yani, diye üsteledim. “Çivi” dedi. Çiviye ihtiyacı varmış. Evinin hemen yanına yeni evlenen çocuğu için bir ev daha yapıyormuş. Odunları adadan kesip getiriyormuş ancak çivisi yokmuş. Bu konuşma gerçekleştiği sırada benim zihnimde çekeceğimiz belgeselin konusu, hikayesi ve ismi bir anda oluşuverdi. Böylece o geceyi tahta bir iskeleye uzanıp dalga sesleri eşliğinde belgeselin hikayesini çalışarak (masalsı romantik havayı hemen bozayım) ve yanımda taşıdığım zeytinleri yiyerek geçirdim. Yirmi iki gündür yollardaydım ve artık eve dönebilirdim.
Abdullah Kibritçi 'ın Yazısı.