Beytülmakdis Gençleşti
Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB) desteğiyle Sultantepe Gençlik Merkezi ve Uluslararası Genç Derneği (UGED) ortaklığıyla yapılan Genç ve Beytülmakdis projesi kapsamında 59 kişilik bir grupla bu kutsal beldeyi görmek nasip oldu. Nasip oldu diyorum çünkü bu, hakikaten bir nasip meselesidir.
İbni Haldun, “Coğrafya kaderdir” der. Bu söz ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya için sıklıkla kullandığımız bir ifade haline gelmiştir. Ama bu sözün tabiri caizse “cuk” diye oturduğu başka bir yer daha var: Kudüs şehri, yani Beytülmakdis.
Beytülmakdis, “mukaddes ev” anlamına geliyor. Müslümanlar için kutsal olduğu kadar Hristiyanlık ve Yahudilik için de kutsal bir yer. Ama bizdeki karşılığı çok daha farklı, ilk kıblemiz, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) miraca yükseldiği yer, Mescid-i Aksa, burası...
Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB) desteğiyle Sultantepe Gençlik Merkezi ve Uluslararası Genç Derneği (UGED) ortaklığıyla yapılan Genç ve Beytülmakdis projesi kapsamında dünya gözüyle bu kutsal beldeyi görmek nasip oldu. Nasip oldu diyorum çünkü bu, hakikaten bir nasip meselesidir.
1000’İN ÜZERİNDE BAŞVURU, 7 HAFTALIK EĞİTİM, 60 KATILIMCI
Beytülmakdis aşkıyla bir rüyaya inanan Nurgüzel Hanımefendi’nin gayretleriyle başlayan süreçte, GSB’nin desteği ve UGED’in devreye girmesiyle unutulmaz bir proje gerçekleşmiş oldu.
1000’in üzerinde başvurunun olduğu projede mülakatlarla önce 100 kişiye inildi, ardından 7 haftalık eğitimler sonucu yapılan sınavla 60 kişi Beytülmakdis’e gitmeye hak kazandı.
Biz de hem bu projeye iştirak edenlerden olmamız hasebiyle duygumuzu, hislerimizi aktarmak; Beytülmakdis ruhunu tazelemek istedik. Başta GSB Gençlik Hizmetleri Genel Müdürü Emre Topoğlu olmak üzere yetkililerden ve proje katılımcılarından süreci, tecrübelerini dinledik. Berekete hem görerek hem de okuyarak nail olduk...
Projenin Tek Kelime İle Tarifi: Aşk
Emre Topoğlu / Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürü
Projenin GSB tarafından kabulü, süreci nasıl oldu?
Öncelikle belirtmek isterim ki; biz özellikle gençlerin fikirlerine çok önem veriyoruz. Aslında daha doğru bir ifade ile hangi yaşta olursa olsun, hangi düşünce ekseninde düşünürse düşünsün, biz onları gerçekten ciddiye alıyoruz ve inanın tüm fikirlerini, projelerini ciddiye alarak değerlendiriyoruz.
Bu bağlamda önümüzde hep gençlerin farklı konularda fikirleri ve gün içinde sözleştiğimiz, görüşeceğimiz gençlerimiz olur. Zira gençler için yapılan çalışmalarda gençler yoksa o iş hikaye oluyor. Bu sebeple onlarla beraber olmaya gayret ediyoruz.
İşte yine böyle bir kardeşimizin görüşme isteği üzerine kendisi ile bir araya geldik. O anlattı biz dinledik. Ancak anlattıklarından çok heyecanını, aşkını izledim bu kısa süre içerisinde ve gerçekten çok sevindim ama aynı zamanda çok da şaşırdım.
Aslında dedim ya birçok fikir, proje, talep ile karşı karşıya kalıyoruz ve doğal olarak; ana fikir nedir, hangi sorunun çözümüne katkıda bulunacak, kaç kişiyi etkileyecek, sürdürülebilir ve etkin bir çalışma olacak mı, maliyet kalemleri, revize ihtiyacı gibi daha birçok soruya cevap bulmamız gerekirken, belki de çok nadir olarak karşılaştığımız (benim açımdan) bir durumla karşı karşıya kalmanın heyecanı oluştu bende.
Bu proje ile belki de bu soruların hiçbirisine cevap bulamayacaktık; hatta kaç kişiyi etkileyeceği falan da artık umurumda değildi zira karşımda her “Beytülmakdis” dediğinde gözleri ışıldayan, kalbinin sesi adeta beynimde atan, heyecanlı, sadece anlatabilmiş olmanın bile mutluluğu ve kendinden emin duruşu ile “Ben görevimi yerine getiriyorum Rabbim, şimdi beni dinleyen bu kulun da bu işten mesuldür!” diye haykıran Gençlik Merkezi gönüllümüz ve aynı zamanda kamp liderimiz Nurgüzel kardeşim vardı...
Bana bir sürü not getirmiş, haritalar, kitaplar, çalışmalar... Projenin içeriğini biliyorsunuz zaten anlatmama gerek yok, gayet üzerinde çalışılmış, dolu dolu bir çalışmaydı o aşamada da. Kudüs hakkında söz bize düşmez, önemini anlatacak değilim burada elbette ama bir kelime ile “aşk” diye tarif edelim isterseniz...
Ama o an tek şey vardı; anlatan o kişinin heyecanı, evet o bir kişinin heyecanı, yani o bir kişi... Zira inanıyorum ki; bir kişi çevresini, arkadaşlarını, şehrini, ülkesini ve nihayetinde dünyayı değiştirebilir! O sebeple bir kişi çok önemli bizim için, her bir kişi...
GENÇ EKİBİ SAYESİNDE DERTLİ GÖNÜLLERE ULAŞTIK
Uzatmayayım, bu görüşme sonrası naçizane küçük tavsiyelerimiz olmuştu bu kardeşimize...O da hemen vakit kaybetmeden Sultantepe Gençlik Merkezimizle birlikte projeyi daha da olgunlaştırıp, dert yüklü Uluslararası Genç Derneği (UGED) ekibine koşmuş zaten... Proje GENÇ ekibinin de işin içinde olması ile makul bir altyapıya, tecrübeye ve de sürdürülebilirliğe de sahip olmuş oluyordu. Ama en önemlisi dertli gönüllere ulaşmış oldu GENÇ sayesinde.
Hasılı; sonuç ortada; yüzlerce genç arasından mülakatlar ile seçilen kardeşlerimiz, eğitimler ve huzura yolculuk... İşte tüm hikaye özet olarak böyle.
DOKUNAMADIĞIMIZ HER GENÇTEN MESULÜZ
“Herhangi bir gerekçeyle dokunamadığımız her bir gençten mesulüz!” anlayışı içindeyiz. O sebeple 81 ildeki tüm kardeşlerimize de sık sık iletiyoruz, “bu iş gönül işi” diye... Sağ olsunlar canla başla çalışıyorlar. Gençlik merkezleri, gençlik kampları, STK’lar ile ilişkilerimiz ve diğer gençlik faaliyetlerimizde de gaye “bir gönle girebilmek...” Bu sesin bakanlığımızın her tarafında duyulacağından da emin olabilirsiniz. Başta yıllarca bu bakanlığa hizmet etmiş olan ve önce gençlerimiz diyen Bakanımız olmak üzere her çalışma arkadaşımız eminim aynı görüştedir. Bu bağlamda kapımızda, gönlümüz de sonuna kadar açık gençlere... Hatta sürekli cereyan yapıyor o derece yani.
Her görüşe, her düşünceye, her fikre saygımız var, hepsi değerli ve kıymetli. Hele gençlerden geldiyse çok daha kıymetli. Tamamı değerlendirmeyi hak ediyor, zira bu bakanlık gençlerin bakanlığı. Bir daha söylüyorum; gençler için yapılan hiçbir iş, gençler olmadan asla verimli olmaz, olamaz.
Dünyada iyi ile kötünün savaşı asla bitmeyecek. Bizim tarafımız belli; Bu ülke çok büyük ve çok özel bir ülke. Bu ülke iyiliği, adaleti, güzelliği, insanlığı temsil eden bir ülke... Bir Suriyeli Türkmen abimizin sözleri hala kulaklarımda: “Türkiye için İslâm’ın son kalesi diyorlar, eksik diyorlar. Türkiye artık insanlığın son kalesidir!” İşte bu bilinçle; vatanını, milletini, bayrağını seven gençlerimizin, mazlumun feryadına duyarsız kalmayan her düşüncesi, çok çok önemli ve hatta bu devirde altın hükmündedir hepimiz için.
Bakanlık ve STK İlişkisine Güzel Bir Numune Oldu
Kamil İspir / GSB Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yönetim Hizmetleri Daire Başkanı
GSB olarak STK’larla işbirliğine son derece önem veriyoruz. Uluslararası Genç Derneği ile Sultantepe Gençlik Merkezimiz arasında gerçekleştirilen “Genç ve Beytülmakdis Projesi” bunun en güzel nişanelerindendir. Biz gençlerin tüm faaliyet ve projelerde aktif rol almalarını istiyoruz. Hele projenin kurgusu tamamen gençlere ait olursa bu bizi daha da heyecanlandırıyor.
Kudüs, İslam İşbirliği Teşkilatınca 2018 yılında “Gençlik Başkenti” ilan edildi. Proje bu yönüyle gündemle örtüşmekte, kaldı ki diğer taraftan Kudüs bizim kırımızı çizgimizdir. Bu nedenle de Proje ilgi çekici olduğundan hemen karşılık buldu ve destek verdik.
Kurum olarak gerek yurt içi gerekse de yurt dışında gerçekleştirildiğinde çarpan etkisi oluşturma ihtimali olan projeler her zaman ilgi alanımızdadır. Doğal olarak projelerin gerçekleştirilmesinde en önemli ayaklardan biri olan bütçe imkânları ölçüsünde destek vermek mümkün olabilmektedir.
Söz konusu proje hem çarpan etkisi olan hem de gençlik merkezlerimiz ile sivil toplum işbirliğinin güzel bir numunesi olma niteliğindedir. Projenin süreçlerine bakıldığında katılımcı gençlerin Kudüs/Beytülmakdis konusunda dolu dolu bilinçleneceği görülmekte idi. Öyle olduğunu beraberce yaptığımız seyahatimizde müşahede etme fırsatımız oldu.
Genç ve Beytülmakdis Projesi ile 59 kişi ile son derece verimli bir Kudüs Programı gerçekleştirdik. Programın süresi yeterli, ziyaret edilecek yer sayısı ise muadillerinden fazlaydı. Ziyaretçilerini kendine bağlayan şehir, her misafirinin zihninde farklı bir iz ve dimağında tat bırakıyor, onlarca medeniyetin izlerini taşıyan eserler insanı adeta kendi zamanına çekiyor, değişik duygular yaşattıktan sonra tekrar bu zamana gönderiyordu.
Ziyaret ettiğimiz her yerde insanın gözünün önünden film şeridi gibi onlarca farklı insan toplulukları geçiyor, Kadim Şehrin oyuncularını değiştirdiğini fakat kendisinin dimdik ayakta durduğunu görüyoruz.
Allah’ın Kur’an’ı Kerim’de andığı Mescid-i Aksa ve etrafı bereketli kılınan topraklarda olmak gerçekten büyük bir nimet, Beytülmakdis sanki canlı bir şahsiyet, civardaki peygamberler, sahabeler ve veliler bereketin sembolü, feyz pınarı, nur kaynağı, hasta ve istekli gönüllere şifahane mesabesinde bulunuyor.
Mescid-i Aksa’ya girdiğimde orada olduğum için şükrettim. Mescid-i Aksa’nın beni bir anne muhabbeti ve şefkatiyle kucakladığını bir dost samimiyeti ile karşıladığını hissettim. En son 17 ay önce görüşmüştük. Bu buluşma bir hasret giderme idi.
Beytülmakdis’e her giriş çıkışım benim için terapi seansıydı. Gönül evime girmiş kiri, pası siliyor, yaralarımı sarıyordu, ziyaret ettiğimiz her nebi ve sahabe Allah’ın kendisine lütfettiği marifetullah deryasından bize birer kase sunuyordu. Kim bilir kaç nebinin ya da sahabenin ayak izlerine bastık, secde ettiği yere secde ettik? Bunlar çok güzel yaşanması gereken hoş duygulardı.
Seyahatin bir de acı veren tarafı vardı ki insanın içini parçalıyor; Allah’ın evine İsrail askerinin izniyle girme zilleti, Yakup ve Yusuf peygamberin sinagogda tutsak olması, o coğrafyada yaşayan Müslümanların etrafına çevrilen beton duvarlarla üstü açık cezaevinde yaşamak zorunda bırakılması, hayat pahalılığına karşın maruz kaldıkları orantısız piyasa ve iş şartları nedeniyle bir kısım insanların ziyaretçilerden sadaka isteyerek yüzsuyu dökmek mecburiyetinde bırakılması, bir şehirden başka şehre gitmenin bir ülkeden başka bir ülkeye gitmekten daha zor olması, havaalanında maruz kaldığımız işlemler ve dahası…
Bu seyahatle birlikte; miracın hediyesi namazlarımda daha dikkatli olmam gerektiği, bütün bu yaşananların başta ben olmak üzere tüm Müslümanların günah, kusur, yanlış ve eksiklikleri nedeniyle olduğunu düşündüğüm için daha fazla dua etmem ve kendi nefsimi düzeltmem gerektiği, daha planlı ve stratejik çalışmam/mız gerektiği, Müslüman gruplar arasındaki küçük farklılıkların ayrılık sebebi olmaması gerektiği ortak taraflarımızı ön plana çıkarmam gerektiği, Müslüman kardeşlerimi daha fazla tanımam gerektiği, yeryüzündeki tüm kardeşlerimi kalbimden hiç çıkarmamam gerektiği, Mekke, Medine ve Kudüs’ün kalp ayarlarım için önemli birer kalibrasyon merkezi olduğunu bilip periyodik olarak ziyaret etmem gerektiği gibi hususlar bende netlik kazanmış oldu.
Son söz olarak gençlerimizin Kudüs konusunda dert sahibi olduğunu gördüğüm için geleceğe dair ümit varım.
Beytülmakdis Benim İçin Bir Şifa
Meryem Çokan / Gazi Üniversitesi
Beytülmakdis benim için bir hediye, bir şifa... Dünyalıklarla doldurduğumuz şu kısa hayat sermayesinde kendimize bulaştırdığımız onca hastalıklardan arındıracak bir ilaç. Gidip de dönenler hep söyler -ki bence giden dönemiyor, her dönüş sevgiliye kavuşmak için yeni planları beraberinde getiriyor- “Hayatım Beytülmakdis öncesi ve Beytülmakdis sonrası olmak üzere ikiye ayrılıyor” diye. Beytülmakdis bana çocuk olmayı, niyeti, duayı, nasibi, sabrı ve seçilmişliği yeniden hatırlattı, hem de öyle bir hatırlatma ki bazen yüzüme çarpa çarpa, bazen yüreğimi alıp avucuna okşaya okşaya...
Kudüs Ancak Yaşanırmış
Ahmet Cemil Bedir / GSB Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yönetim Hizmetleri Daire Başkanı
Ülkemiz ve milletimiz köklü tarihi, medeniyet inşa etmiş geleneği ve her zaman mazlumların yanında olmasıyla ruy-i zeminde ecdadının manevi huzurunda gönül rahatlığı ile var olagelmiştir. GSB bu milletin evlatlarının başta kendi coğrafyası olmak üzere bütün dünyayı avucunun içi gibi bilerek medeniyetimizin önemli mekanlarının taşına toprağına işlemiş ruhu teneffüs ederek medeniyet inşa ve ihya sürecini hız kesmeden devam ettirmesini beklemekte, bu vizyonla hareket etmektedir. Her bir gencimizin dünyada yaşanan sorunlara bize özgü çözümler sunabilecek idrak gücüne sahip olabilmesini, ülkemizdeki ve dünyadaki karar alma süreçlerine katkı sağlayabilecek bilgi ve deneyime sahip olabilmesini hedeflemektedir. Kudüs, medeniyetimizin en önde gelen merkezlerinden biri. Orada yaşananlar Müslümanlar için olduğu kadar diğer inançlar ve bütün insanlık için büyük bir trajedi. Hatta hiçbir kelime orada yaşananları tam olarak ifade etmede asla yeterli değil. Bunu ancak oraya gidenler görüp anlayabilir. Duruma bu noktainazardan baktığımızda ülkemiz gençliği adına taşıdığımız vizyonun dünyadaki bu ve benzeri pek çok kanayan yara için ne kadar önem arz ettiği görülecektir.
Kudüs ziyaretinde birlikte olduğumuz gençlerimizin uzun bir süre Kudüs ve Beytülmakdis üzerine İslam tarihi, siyasi konjonktür, sosyal ve kültürel durum alanlarında çalıştıklarını gördüm. Bu, aslında her şeyden önce bir gezi öncesinde yapılabilecek hazırlıkları içermektedir; kaldı ki Kudüs için aylarca süren bu hazırlık zihinsel bir donanım için önem arz etmekle birlikte bu çerçevedeki diğer programlara güzel bir örnek de teşkil etmekte. Bu zorlu ön hazırlık sürecini de ancak Kudüs’e aşkı olan kalplerin aşabileceği muhakkak.
Yıllar boyu Kudüs ile ilgili pek çok kitap, yazı okudum; pek çok program takip ettim. Hayatımın her döneminde hep kalbimdeki yeri ve sızısı canlılığını korudu. Lakin Kudüs’ü teneffüs ettiğimde gördüm ki okuduklarımın ve anlatılanların hiçbiri Kudüs’ü bihakkın gösteremiyormuş. Kudüs ancak yaşanırmış. Oranın havasını teneffüs etmeyen bir beden, bir ruh, bir vicdan, bir kalp Kudüs’ü anlayamazmış.
Mescid-i Aksa’da Bir Melek: Ebrar
Cüneyt Yalçın / Ahi Evran Üniversitesi
Katılmış bulunduğum Genç ve Beytülmakdis projesinde aldığım dini, akademik ve teorik bilgiler sonrasında Beytülmakdis’i ziyaret etmek, bereket topraklarını keşfetmek açıkça söyleyebilirim ki hayatımın dönüm noktalarından birisiydi. Yeryüzünün huzur ve barış kenti olan Beytülmakdis’in ve halkının her türlü hukuksuzluk, adaletsizlik ve işgal içerisinde olmasına rağmen gönlümü büsbütün kucaklayışını ve fethettiğini hissettim. Bu duygular kendimin yönelmesini sağladı, onurlarımız, hukuksuzluk ve adaletsizlik adına hayatımı Beytülmakdis adına odaklamalıyım.
Beytülmakdis’e girdiğim andan itibaren hiçbir anımı unutamıyor her vaktini adım adım hatırlıyorum. Fakat bazı zamanlar var ki yüreğimize kor gibi işledi. Mescidi Aksa’ya ilk girdiğimiz günden son güne kadar istisnasız her gün bizi bulup hep yanımıza gelen bir melek vardı, Ebrar... 7 yaşlarında olan Filistinli bu kız çocuğu her gün bizle birlikte oralarda adımlıyor koşturuyor ve bu onu mutlu ettiği kadar bizleri de sevindiriyordu. Son gün yine buldu bizi ve artık dönüş vakti olduğunu ve gideceğimizi ifade ettiğimizde yüzündeki o heyecan dolu, mutlu gülümseme yerini dolu gözlere bıraktı. Her gün ikram ettiğimiz şeker ve çikolatalardan almayı kabul etmedi bu sefer. O an anladım ki ne bir çikolata ne bir şekerdi, belki de sadece o topraklardaki varlığımızdı onu mutlu eden ve güven veren...
Beytülmakdis’te Mana Var
Ayşe Nursoy İstanbul Gelişim Üniversitesi
Hayatım Beytülmakdis’ten önce ve sonra olarak ikiye ayrıldı. İman, İslam, tarih, ecdad, ümmet gibi ömrümüzün yegane anlamı olan her şey orada somut bir vücud buldu sanki. Peşinden acziyetle koşmaya çalıştığım gayem, fiili duam Beytülmakdis...
Bir senaryoyla kavurursanız şehir sanki büyülenir de gözükür size. Benim kurguladığım senaryonun merkezinde de bereketin merkezi olan Beytülmakdis var her daim. Çünkü Beytülmakdis’te mana var, bizi bize anlatacak binlerce hikaye var.
Bundan sonra Beytülmakdis için yapmamız gereken üç önemli şey olduğunu düşünüyorum.
1) Tarihini çok iyi bilmek / Özel bir alan belirleyip o alanla alakalı çalışma ortaya koymaya çalışmak,
2) Gündemini çok yönlü takip etmek,
3) Gitmek ve insanların gitmesine vesile olabilecek projeler yapmak, destek vermek.
Düşlerimizin Peşinde
Muhammed Emin Başbük İstanbul Üniversitesi
Her şey bir rüyayla başlamıştı zaten;
Amine’nin rüyası,
Resulullah’ın rüyası,
Zengi’nin rüyası,
Salahaddin’in rüyası,
Süleyman’ın rüyası,
Abdülhamit’in rüyası,
Nur’un rüyası,
Ve şimdi de Bizim rüyamız.
Amine’nin rüyası Alemlere Rahmet’ti.
Resulullah’ın rüyası Hidayet Kaynağı’ydı.
Zengi’nin rüyası Mescid’i Aksa’ya hazırlanan minberdi.
Salahaddin’in rüyası Feth’ul Beytülmakdis’ti.
Süleyman’ın rüyası Bab’ul Esad’tı.
Abdülhamit’in rüyası Engel Olabilmekti.
Nur’un rüyası Biz’dik.
Ve şimdi de Bizim rüyamız başlıyor.
Bizim rüyamız İstanbul’dan uçakla kalkarken başladı,
Her şey adeta bir rüya gibiydi.
Bizim rüyamız Düşler Ülkesi’nin kalbi,
Mescid’i Aksa’nın, Beytülmakdis’in,
Aynı Salahaddin’in düşündeki gibi sevinçle dolmasıydı,
Bizim rüyamız kabusların ortasında kalan küçük, sevimli bir rüyadır.
İşte, biz rüyalarımızın Ankasıyız,
Biz Salahaddin’i beklemeyen,
Salahaddin olmaya çabalayanlarız,
Ve biz Mescid-i Aksa’nın çocuklarıyız.
Bir Yavruyu Annesinden Başka Kim Daha Çok Sevip Koruyabilir 
Ozan Ergün / Afyon Kocatepe Üniversitesi
Proje koordinatörümüz Nurgüzel hanım grup için dışardan yemek söylediklerini ve o yemekleri Mescid-i Aksa’nın dışından almak için ben ve 5 arkadaşımdan yardım istedi. Hep birlikte Aksa’nın dışına çıktık yemeklerimizi alıp tekrar Aksa’ya girmek istedik ancak kapıdaki işgalci askerler bunları içeri sokmamıza izin vermeyeceklerini söylediler. Türk olduğumuzu, içerde 60 kişilik bir gurubumuzun olduğunu ve sadece içeri sandviç sokmaya çalıştığımızı söyledik ama küstahça hep aynı cevabı aldık: NO. Kendi aramızda kısa bir istişare yaptıktan sonra Mescid-i Aksa’nın diğer kapılarını denemeye karar verdik. Bu sefer bölünerek girmeye çalıştık ve çok şükür ki 4 arkadaşımız içeri girmeyi başardı. Ben ve arkadaşım elimizdeki yemeklerle yine geri çevrilmiştik hem de hiçbir sebep gösterilmeden. Bu sefer farklı kapılara yöneldik birkaç denemeden sonra uzun uğraşların sonunda biz de girmeyi başardık. Bu durum ise benim çok daha derin düşüncelere sürüklenmeme neden oldu. Elinde silahı ile bekleyen sözde güvenliği sağladığını söyleyen işgalci askerler Aksa’mızdan ne istiyor? Buradaki Filistinli kardeşlerimizin işgalci devlete vermeye çalıştığı mesajı çok net görebiliyorduk “Bir yavruyu annesinden başka kim daha çok sevip koruyabilir?”di.
İnanıyorum ki Bu Ekip Daha Güzel ve Büyük Projeler Gerçekleştirecek
Zeynep Arık İstanbul Üniversitesi
Genç ve Beytülmakdis ekibindeyim ve bu ekipte olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Çünkü Beytülmakdis ile ilgili aklı ve gönlü besleyen bilgileri öğreniyor, konuşuyor, tartışıyoruz. Orada yaşananlara sadece duygusal açıdan değerlendirme getirmiyoruz. Ekibimizle yeni bilgiler öğreniyor, öğrendiğimiz bilgileri yaptığımız Beytülmakdis ziyaretiyle pekiştiriyor sonrasında çevremizle paylaşıyoruz. Yakın zamanda daha büyük kitlelerle bilgilerimizi paylaşmayı planlıyoruz. Beytülmakdis ile Türkiye arasında bir köprü gibiyiz ve her kişi birer Beytülmakdis elçisi. Öyle görüyorum ki ekibimiz yeni güzel ve büyük projeler gerçekleştirerek adından çok söz ettirecek.
Genç ve Beytülmakdis Projesine Teşekkürler
Şeyma Kitapçıoğlu / Osmangazi Üniversitesi
Beytülmakdis ziyareti sonrası şuna kanaat getirdim: Uzun yıllardır düşündüğüm şeyin temellerini artık atmalıyım. Bir derleme çalışması. Bu fikrim zaman içinde gelişti değişti ve temelleri İslam’a dayanan bir hal aldı. Fikrimin kalbinde kadim Beytülmakdis’in olduğu Ortadoğu’yu kapsayan âlemi İslam’ın ortak paydalarda buluşacağı bir çalışma ortaya koymayı istiyorum. Biliyorum bu hemen olması mümkün bir şey değil. Ben de en azından kendimi bu işi layıkıyla yapabilmek adına yetiştirmeye karar verdim. Tabii bunu yapabilmek için kaç fırın Beytülmakdis simidi yemem gerekir bilemiyorum...
Genç ve Beytülmakdis projesine, emeği geçenlere, Gençlik ve Spor Bakanlığı’mıza teşekkürlerimle.
Beytülmakdis’in Bize Değil, Bizim Ona İhtiyacımız Var
Gülnur Yıldız / İstanbul Kültür Üniv.
Her şeye bakışımı değiştirdi bu ziyaret. Yaşadıklarım, hissettiklerim ve şahit olduklarım beni değiştirdi. Gitmeden önce Beytülmakdis benim vücuduma sonradan eklenmiş bir organ gibi geliyordu sanırım. Bunu şimdi fark ediyorum. Geldikten sonra anladım ki o benim bedenimin ve ruhumun aslî bir parçasıymış. Parmağını kesip atamazsın ya, onu da atamazsın aslında. Atmamalısın. Çünkü ona ihtiyacın var. Beytülmakdis’in bize hakikaten ihtiyacı yok, Allah dilediğinde zaten biz olmasak da âbâd olacak, buna iman ediyoruz. Fakat neden bu yolda atılacak bir adımı da ben atmayayım? Birilerinin elini taşın altına koyması gerekiyordu. En başta nasip sonrasında gayret ve samimiyetle bunu yapmam gerektiğini düşündüm ve hamdolsun rabbim de kapıları ardına kadar açtı.
Bizlerin Sultanahmet’e, Süleymaniye’ye Alınmadığımızı Düşünün
Mehmet Akın / Marmara Üniversitesi
Bizim bir yanılgımız var: Beytülmakdis’i maalesef ki sadece orada yaşayan halkın problemi olarak görmek yanılgılarımızın en büyüğü ve şu anki sıkıntılarımızın en temeli aslında. Biz; Hz Muhammed’in miraca yükseldiği, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak ile birlikte metfun bulunduğu Hz. Yakup’un Hz. Yusuf’una kavuşmak için gözleri kör olacak derecede gözyaşı döktüğü Hz. Musa’nın Mısır’dan çıktıktan sonra emin belde olarak görüp gitmek istediği fakat kavuşamadan ruhunu teslim ettiği, rüzgarı dile getiren Hz. Süleyman’ın hükümranlığını sürdüğü, Hz. Yunus ve Hz Meryem’in mucizelerine şahit, Hz. İsa’nın daha kundaktayken annesine iftira atanları mucizesiyle yerin dibine soktuğu, atamız Kanuni Sultan Süleyman’ın tehlikelerden korumak için surlarla ördüğü, Abdulhamid Han’ın benim haremim diyerek gözü gibi koruduğu bir belde olduğunu bilirsek eğer daha başka sahip çıkacağız Bereketin Merkezi’ne. Allah’ın izniyle bunu aşılamak için kendime söz verdim.
Bak Oğlum ‘O Türk’
Mustafa Saraç / Trakya Üniversitesi
Bu eğitim ve ziyaret sayesinde Beytülmakdis davasını hayatımda ilk sıraya almam gerektiğini ve Beytulmakdis’in bizim ilmi altyapıdan uzak ve oradaki insanlar için hiçbir faydası olmayan hamasi söylemlerimize ihtiyacı olmadığını idrak ettim.
Beytulmakdis ziyaretimizin son günü ve son saatleriydi. Proje ekibindeki arkadaşlarla çarşıya inmiştik. Artık gitme vakti yaklaştığında arkadaşlar istersen sen önden git dediler ve bende yanlarından ayrıldım. Çarşının içinden Babülmeclis kapısına yöneldim. Tam kapının önünde duran İsrail askerlerine yaklaştığımda arkamdan oğluyla gelen bir kadın oğluna tebessüm edip beni göstererek “هو تركي”(O Türk) demişti. Aslında o kadın beni göstererek bak oğlum o Türk ve işte burada diyerek benim varlığımdan güç almıştı. O sırada sivil halimle silahlı askerlere karşı hiçbir şey yapamayacağımı bilsem de orada varlığımızın oradaki insanlara ne kadar güç kattığını anlamıştım...
Silahlarda Mermi Biter Lakin Yürekte Cesaret Asla Bitmez
Abdurrahim Yüce / Uluslararası Genç Derneği
Mesleğim grafik tasarım olduğu için bu güne kadar onlarca Beytülmakdis ile alakalı afişler, broşürler, kitaplar tasarladım. Yıllarca görsellerini araştırdığım bu güzel beldeye gitmek kalabalık bir caddede çocuğunu kaybedip saatler sonra bulan annenin hali gibiydi içimdeki sevinç, heyecan ve önemi. Beytülmakdis 3 dinin (İslam, Hristiyanlık, Yahudilik) kutsal sayıldığı bir belde. Bu sebepten dolayı dünyanın merkezi. Burası mutluysa dünya mutlu, Burası huzursuzsa dünya huzursuz. Buna şahit olmak çok etkileyici bir şey.
Yahudiler mübarek mescidin 7 kapısında Müslümanları kontrol ederek içeri alması ve psikolojik bir baskı yapması çok üzücü. Lakin Müslümanlar kapılardan geçerken ve mescidde bulunurken kalplerindeki samimiyete, cesarete sarılmaları, Yahudiler ise korkularından ellerindeki silahlara sarılmaları beni en çok etkileyen şey oldu. Silahlarda mermi biter lakin yürekte cesaret asla bitmez.
Zeytin Dalı Benim, Biziz!
Ayşe Yazıcılar Genç Gönüllüler Türkiye Koordinatörü
Her ânı ayrı bir anı desek abartmış olmayız sanırım. Ama bir tanesi hakkında detay vermek gerekirse, mescidin kapılarında kontroller yapan İsrail askerlerinin yanımızda bulunan birer zeytin dalını içeriye almamaları çok ilginç gelmişti. Yani delici ve kesici aletleri hatta bayrak kabul etmemelerini anlıyordum ama sadece bir dal zeytinin kime ne zararı olabilirdi ki? Sembolik bir manadan dolayı almıyorlar galiba diye düşündüm. Grupta diğer arkadaşlara sordum bu durumun sebebini. Yıldırma politikalarından birisidir diyenler oldu ama kimse net bir şey söyleyemedi. O sırada sizce neden almıyor olabilirler Ayşe Abla diye soranlar oldu. Ne kadar isabetli bilmiyorum ama kendimce şu yorumu yaptım: “Zeytin dalı barışın ve özgürlüğün simgesidir. İsrail tarih boyunca rahattan rahatsız olmuş çevresine huzursuzluk yaymış bir kavimdir. Yaşadığımız şu dönemde de gördüğümüz üzere durum aynı. Zeytin dallarını mescide almayarak ‘biz kaostan besleniyoruz ve buraya barışın, huzurun girmesine müsaade etmiyoruz’ mesajı vermiş olabilirler.” Oysa zeytin dalı benim, biziz!
VAROLUŞ MÜHRÜ
Yola çıkarken “Bu seferle beraber hayatınız Beytülmakdise’e gitmeden önce ve gittikten sonra diye ikiye ayrılacak.” demişlerdi. Bu açıdan bakınca çeşitli alanlarda zihni açılımlar oldu elbette. Ama ülkemizdeki ecdad yadigârı eserlerin üzerimdeki tesiri ile o topraklardaki eserlerinin tesiri arasında bariz bir fark oluştu. Her bir eserin “mühür” hükmünde olduğunu, güvenli vatan topraklarından çıkınca bizim tahayyül ettiğimizden çok daha fazla anlam taşıdığını ve olayın sadece estetik ya da medeniyet olmadığını bir “varoluş mücadelesi” olduğunu, işgal edilen topraklarda çok daha derin manalar içerdiğini bir daha idrak etmiş oldum. Satırlardaki bilginin sadra intikali gibi düşünebiliriz bunu.
Salih Yüzgenç'ın Yazısı.