“Bir gün gelecek İsrail’e öyle bir tokat atacağız ki, bütün hayatı gözlerinin önünden GAZZE ŞERİDİ gibi geçecek.” NECMETTİN ERBAKAN

NEDİR?

Siyonizm kavramı “siyon” kelimesinden türetilmiştir. Siyon ise Kudüs’te bulunan hâkim bir tepenin ve bu tepede bulunan kalenin adıdır. Siyon Tepesi, Kudüs’ün sembolü olarak kabul edilmiştir. Siyonizm Yahudi milliyetçiliğini ifade eder ve en sade tanımı ile dünyanın dört bir tarafına dağılan Yahudilerin Arz-ı Mev’ud (vaad edilmiş toprak) Filistin topraklarında tekrar toplanarak devlet kurması ve Siyon Dağı’na tekrar Süleyman Mabedi’ni inşa etmek idealine verilen isimdir.

TARİHİ SÜREÇ

Yahudiler Hristiyan Avrupa’da yüzyıllarca dışlanarak yaşamıştır. 19. yüzyılda modernizmle beraber kilisenin katı tutumu zayıflamış; seküler zihniyetin öne çıktığı ideolojiler ve siyasi görüşler hüküm sürmeye başlamıştır. Bu değişim neticesinde Hristiyanların Yahudilere muameleleri de yumuşamaya başlamıştır.

Ortaçağ Avrupası’nın aydınlanma döneminde aynı zamanda ulus devlet anlayışı yayılmıştır. Yahudiler de bu idare biçimini esas alarak kendilerine ait bir devlet kurmayı amaç edinmiştir. Avrupa’da baskı altında tutulan Yahudiler kendilerine vaad edildiğine inandıkları topraklara devletlerini kurmak üzere öncülük edecek kişiyi beklemeye başladılar. Bu kişi bugünkü Siyasal Siyonizm’in kurucusu olan Macar Yahudi’si Avusturyalı Theodor Herzl olmuştur.

THEODOR HERZL NELER YAPMIŞTIR?

Yahudilerin ilk tapınaklarının Babilliler tarafından yıkılarak sürgün hayatı yaşamaları ile beraber “siyon” vaad edilmiş topraklara geri dönüşün simgesi olarak kabul edilmiştir. Siyonizm milli bir duygu olarak tanımlanırken Theodor Herzl ile birlikte Filistin üzerine bir Yahudi devleti kurmak şeklinde anlamlandırılmıştır.

İLK SİYONİST KONGRESİ

Herzl, bu ideali gerçekleştirmek için çeşitli adımlar atmıştır. Zengin Yahudilerden destek almak istemiş ancak aradığı desteği halkta bulmuştur. 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde üç gün süren Birinci Siyonist Kongresi’ni toplamıştır. Bu kongrede hemen her sosyal tabakadan Yahudi’yi aynı çatı altında toplayarak ufak çaplı bir Yahudi akımı oluşturmuştur. Dünya Siyonist Teşkilatı’nın temeli bu kongrede atılmış, kendisi de başkanlığını yapmıştır.

BUGÜN KAHKAHA ATARLAR AMA…

Herzl, kendisine ait hatıra defterine bu kongre ile ilgili şu cümleleri yazar: “Ben Basel’de bir Yahudi devleti tesis ettim. Ben bunu bugün yüksek sesle söylesem bütün dünyadan bir kahkaha tufanı yükselir. Fakat bundan beş sene sonra belki elli sene sonra ise muhakkak herkes bunun böyle olduğunu anlayacaktır.”

BEN CANLI BİR VÜCUT ÜZERİNDE AMELİYAT YAPILMASINA MÜSAADE EDEMEM

Herzl, Yahudi’lerin Filistin’e yerleşmesini sağlamak maksadıyla II. Abdulhamit’i ikna etmek için epey uğraşmıştır. Hatta Filistin toprakları karşılığında zor durumda olan Osmanlı maliyesinin düzeltilmesini teklif etmiştir. Abdulhamit Han’ın Herzl için gönderdiği cevapta bu toprakların kendisine ait olmadığı, milletin kanı ile alındığı ve ancak kanla sulanarak verilebileceğini söylemiştir. Hünkârın en vurucu cümlesi ise şu olmuştur. “Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”

SİYONİZMİN AMACINA ULAŞMASI İÇİN OSMANLI’NIN DAĞILMASINI BEKLEMELİYİZ

II. Abdulhamit Han, Yahudilerin Filistine yerleşmesini önlemek için çeşitli tedbirler almıştır. Tüm girişimleri sonuçsuz kalan Herzl anı defterine “Siyonizmin amacına ulaşması için Osmanlı’nın dağılmasını beklemeliyiz” cümlelerini yazmıştır.

BALFOUR DEKLARASYONU

İngiltere Siyonist Dernekleri Başkanı Lord Rothschild 18 Temmuz 1917’de İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’a kendi imzasıyla takdim ettiği mektupta üç önemli öneride bulunmuştur. Birincisi Filistin’in Yahudi vatanı olması, ikincisi Yahudilere kısıtlama getirilmeden buraya göç etmeleri, üçüncüsü ise; Yahudilerin burada kendi kendilerini idare etmeleridir. Dışişleri Bakanı Balfour verdiği cevapta “İngiltere Filistin’de Yahudi halkı için bir milli yurdun tesisini olumlu karşılamaktadır” şeklinde bir cümle kurmuştur. Filistin’de bir Yahudi devleti bulunması işlerine geldiği için ABD, Fransa ve İtalya tarafından da desteklenmiştir. Bu bildiriden sonra Filistin’e Yahudi göçleri artmıştır. Ayrıca Siyasal Siyonizm başlangıçta inandırıcı bulunmadığı için Batı dünyasındaki zengin Yahudiler tarafından desteklenmemiştir. Ancak 1917’de yayınlanan Balfour Deklarasyonu’ndan sonra desteklenmiştir.

OSMANLI’NIN AÇTIĞI KUCAK

Sürgün hayatı yaşayan Yahudilerden Müslüman ülkelerde hayatlarını sürdürenlere huzur içinde yaşarlarken Avrupa’da hayatlarını idame ettirenler inançları ve kültürleri sebebiyle sürekli baskıya ve dışlanmaya maruz kalmışlardır. İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz gibi ülkelerden kovulmuşlardır. Bazı Yahudiler Hristiyan olmuş gibi davranarak inançlarını gizlemek zorunda kalmıştır. Dışlanan Yahudilerin bir kısmı Hollanda’ya iltica etmiş bir kısmı Osmanlıya göç etmiştir.

ANTİSEMİTİZM

Antisemitizm, Yahudi karşıtlığı ya da Yahudi düşmanlığı olarak tanımlanmaktadır. Bir nevi ırkçılıktır. Yahudilerin içlerine karıştıkları toplumların huzurlarını kaçırmaları, düzenlerini bozmaları nedeniyle dışlanmalarını ifade eder. 19. yüzyılda canlanan antisemitizm ile beraber pek çok Avrupa ülkesinde Yahudi düşmanlığı azılı bir hale gelmiştir. Rusya’da ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Yahudiler, Rus çarının öldürülmesinden sonra Rusya’da aşırı derecede Yahudi düşmanlığına maruz kalır ve Yahudiler kitleler halinde göç eder. Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesi ile Yahudi soykırımının başlamasıyla Filistin’e göçler zirve yapmıştır.

FİLİSTİN ASLA HALKSIZ BİR TOPRAK DEĞİLDİ

Filistin’deki İngiliz manda yönetimi ardından 1948 yılında İsrail bir devlet olarak tarih sahnesinde boy göstermeye başladı. Bu tarihten itibaren Arap-İsrail savaşları tırmandı. Siyonizm’in ilkelerinden birisi olan “Topraksız bir halk, halksız bir toprağa gidecektir” ifadesi ile Filistin topraklarındaki halkı iterek kendine yer açmaktan başka bir anlam içermemektedir. Zira Yahudiler topraksız bir halktı lakin Filistin halksız bir toprak asla değildi.

YILDIRMA POLİTİKALARI

Siyonist İsrail Müslümanların bombalar ve çeşitli şiddet metotları ile ya canlarını alıyor ya da ticareti baltalayarak, oturdukları evlere hukuksuz bir şekilde el koyarak, yine hukuksuz tutuklamalarla, Müslümanların kutsallarına zararlar vermek suretiyle tahrik ederek Filistinlilere kendi topraklarını dar ediyor. Bununla beraber ülkeye ziyarette bulunan Müslümanlara daha ülke girişlerinde başlayan bir dizi yıldırma politikası ve psikolojik yıpratma taktikleri uyguluyor. Pasaport kontrollerinde sebepsiz bekletmeler, güvenlik gerekçesi ile saatler süren detaylı aramalar, hukuksuz gözaltına almalar, kendilerince tehlikeli gördükleri kişileri deport etmeler, ziyaret yerlerine turnikelerden ve x-ray cihazlarından geçerek giriş izni verilmesi ve akla mantığa uymayacak daha pek çok uygulama ile karşı karşıya kalınıyor. Bütün bunların tek bir amacı var Müslümanları tahrik etmek suretiyle kaos ortamı oluşturmak, öldürerek ya da göçe zorlayarak ülkedeki Müslüman nüfusu azaltmak, kendi hükmünü sürmek için zemin hazırlamak, ülkede savaş var algısı ile Filistin topraklarına farklı ülkelerden gelmek isteyen Müslümanları caydırmak ve Müslümanların birbirleriyle görüşmeler yapmasını engelleyerek güçlenmelerine mani olmak…

BATI’DAN GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ MASUM DEĞİL

Siyonizm, Batı’da kendilerine ülke edinmek isteyen Yahudilerin masum bir ideolojisi olarak kabul edilmektedir. Bir vatan uğruna mücadele vermek makul olabilir fakat acımasızca şiddetin her türlüsünü sonuna kadar kullanarak burada yaşayan Müslüman Arap halkı yok saymak, etnik temizlikte bulunmak ve hukuksuz kolonileşme yoluna gitmek makul ve meşru değildir.

DAĞDAN GELİP BAĞDAKİNİ KOVMAK

Siyonistlerin Filistin’e göç etmeleri bölgedeki sayısız sorunun kaynağı olmuştur. Çünkü yerleştikleri yerlerin halkı ile kaynaşarak huzur içinde yaşamamışlar insanları vatanlarından sürmüşler, yok saymışlar, Müslümanlara ait sayısız köyü haritadan silmişlerdir. Vatan sahibi olmak için milyonlarca insanın vatansız kalmasına sebep olmuşlardır. Tabiri caizse dağdan gelip bağdakini kovmuşlardır.

AMAÇ SADECE FİLİSTİN DEĞİL

Unutmamak gerekir ki Radikal Siyonizm’in tek hedefi Filistin topraklarında bir vatan kurmaktan çok daha fazlasıdır. Dünya genelinde hâkimiyeti ele almak, kontrolü sağlamak ve güç kaynaklarına sahip olmak gibi sınır tanımaz bir hırsla tüm dünya barışına kast etmektir. Siyonizm’e karşı yürütülecek mücadele sadece Ortadoğu’da bulunan Müslümanların değil; akıl, iz’an, vicdan sahibi her ülkenin sorumluluğudur.

PARANOYAK BUNLAR

İşgal polisinin paranoyak halleri Filistin topraklarına ziyarette bulunan her akıl sahibinin ayan beyan göreceği bir durumdur. Havaalanına iner inmez başlayan gerekli gereksiz sorular, saatleri bulan sorgulamalar, her hareketinizden her bakışınızdan kendilerince manalar çıkaran ruh halleri, çantanızda bulunan en masum eşyadan bile anlamlar çıkarmaları psikolojilerinin normal olmadığını, sürekli bir korku ve bundan kaynaklı tedbir üzere hareket ettiklerini ifşa etmektedir.

Geçtiğimiz günlerde “Genç ve Beytülmakdis” projesi kapsamında Mescid-i Aksa’ya yaptığımız ziyarette elimizde bulunan bir dal zeytini mescide almamaları gözlemleyebildiğimiz paranoyak hallerden sadece bir tanesiydi. Zeytin dalı huzur ve barışı simgeler. Siyonist zihniyet huzur, barış ve bereketin simgesinden bile korkan, acizliğini kaba kuvvetle örtmeye çalışan, şovenist/ırkçı uygulamaları ile emperyalizmin tetikçiliğini yapmaktan başka bir şey değildir.

KENDİ KELİMELERİMİZLE HİTAP EDELİM: BEYTÜLMAKDİS

Müslümanlar olarak kendi kavramlarımıza sahip çıkmadıkça selamete çıkmamız da mümkün görünmemektedir. Bu anlamda Filistin bölgesine hadis-i şerifte geçen ifade ile “Beytülmakdis” olarak zikretmemiz ayrı bir öneme sahiptir. Allah Rasulü Beytülmakdis’e gitmeyi ve orada namaz kılmayı teşvik etmiştir. “Ya gidemezsek?” sorusuna ise kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndermeyi, orayı aydınlatmayı önermiş, bunun da orada bulunmak gibi olduğunu ifade etmiştir. Zeytinyağı bugünkü manasıyla huzuru ve barışı tesis eden her türlü el uzatma olarak yorumlanabilir.

UTANÇ DUVARLARI’NA İNAT

Günümüzde Siyonist İsrail özellikle Türklerin ülkeye girişinde ciddi zorluklar çıkarsa da bizlere düşen bizzat gitmek, görmek, onca kıyıma rağmen o lahuti atmosferin varlığını hissetmektir. Genci, yaşlısı, çocuğu fark etmeksizin Beytülmakdis halkının ihtiyacı olan en önemli şeyin beraberlik duygusu en mahzun eden şeyin de yalnız kalmışlık hissi olduğunu birbirimize hatırlatmak zorundayız. Ülkeyi paramparça eden “Utanç Duvarları”na inat sınır tanımadan kalbimizle ve kalıbımızla orada olmalıyız. Onların bizlere ihtiyacı var gibi görünse de bizim onların ve oraların derinliğine, direncine, enerjisine ihtiyacımız olduğunu tekrar tekrar hatırlamamız icap ediyor.

BİLGİ TEMELLİ YAKLAŞIM ŞART

Siyonizm ve Beytülmakdis hakkında konuşulacak, yazılacak bir dünya mevzu var. Biz burada yine giriş sadedinde birkaç kelam etmiş olduk. Bu denli can alıcı bir meselemiz varken sadece duygulanmak ve ah vah etmekle kalmamalı bilgi temelli yaklaşımlar ortaya koymanın gerekliliğini ifade etmeliyiz. Siyonizm’in haksız hukuksuz işgalinden kurtulmuş, huzur ve selamet yurdu olmuş bir Beytülmakdis’in okuyup araştırmak, anlamak, müktesebat sahibi olmaktan geçtiğini idrak etmeliyiz.


Ne Dediler?

Necmettin Erbakan: Siyonizm Bir Timsah Gibidir

Necmettin Erbakan D-8’in kuruluşunun 12. yıl dönümünde yaptığı konuşmada Siyonizm’i bir timsaha benzeterek şu cümleleri kurmuştur: “Birleşmiş Milletler Siyonizm’in kuruluşudur. Müslüman ülkelerin bunun içinde yer almaması gerekir. Figüranlık yapıyorlar. Olanları görmüyor musunuz? Birleşmiş Milletler, UNESCO, IMF, Dünya Bankası onların kuruluşları. Bu nasıl dünya? Böyle bir dünyadan hayır gelmez. Bunun değişmesi gerekir. Siyonizm bir timsah halindedir. Üst çenesi Amerika’dır. Alt çenesi Avrupa Birliği’dir. Kuyruğu İsrail’dir. Gövdesi bir takım Müslüman ülkelerin yöneticileri, medyacılar, işadamları, işbirlikçilerdir. Bunların karşısında seyirci kalmak mümkün mü? Bu sebepten dolayı yeni bir dünya kurmaya mecburuz.”

Ahmet Davutoğlu: Türkiye’nin Hiç Kimseye İzahat Borcu Yok!

Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanlığı görevini sürdürdüğü vakitler bir basın mensubunun antisemitizm ile ilgili sorusuna şu cümlelerle cevap vermiştir:

“Bu konularda bizim tutumumuz açıktır, antisemitizme karşıyız. Ancak İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikalarına ve bu yayılmacı politikalara dayalı saldırgan tutumuna da her zaman en gür sesle karşı çıktık, çıkmaya devam ederiz. Bundan kimsenin tereddütü olmasın. Türkiye bu anlamda hiç kimseye bir izahat borcu olmayan bir tarihi sicile sahiptir.

Bütün Avrupa’da gettolar, Holocaust yaşanırken, son 600 yıl içinde ülkemiz her tür Yahudi cemaati için bir sığınak olmuştur. Bundan sonra da insan hakları konusunda sıkıntı çeken her topluma kapımız açıktır. Kimse bu konuları istismar ederek Türkiye’nin bu bembeyaz siciline leke getirmeye çalışmamalıdır. Yine kimse bu tür yollarla İsrail’in son derece saldırgan tutumunu tecviz etmeye ve onu mazur göstermeye de gayret etmemelidir.”

Hasan Ruhani: Yahudiler’in Esas Düşmanı Siyonistlerdir

Konuyu irdelerken “Her Yahudi Siyonist midir?” sorusunu masaya yatırmazsak eksik kalır. Her ne kadar “Siyonist’i Yahudi’si hepsi aynıdır” diyenler olsa da Yahudiler içinde de Siyonizm’i kabul etmeyen bir kesim vardır. Siyah şapkaları ve lüle saçları ile dikkatimizi çeken -dindar anlamına gelen- Hasidik Yahudiler bu gruptandır. Siyonizm’in herhangi bir kutsallığının olmadığını düşünen Hasidikler, Yahudileri Siyonist Yahudiler ve Siyonist olmayan Yahudiler olarak ikiye ayırırlar. Dini yaşantılarında son derece hassastırlar. İşgalci İsrail’i kuran Seküler Yahudilerden kendilerini ayırırlar. Allah tarafından yasaklanan topraklarda yaşamayı günah olarak görürler. Müslümanlarla barış içinde yaşayabileceklerini söylerler. Avrupa’dan sürülen Osmanlı’nın kabul ettiği Yahudilerin Hasidik Yahudiler olduğu tarihi bilgiler arasında mevcuttur. Hasidik’leri Mavi Marmara olaylarında Türkiye’ye verdikleri destekle de hatırlıyoruz.

İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) Kudüs gündemi ile İstanbul’da toplanan Liderler Zirvesinde konuşan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de şu cümlelerle durumu ifade etmiştir: ’Bugün herkes Yahudilerin düşmanının Müslümanlar ve Araplar olmadığını, esas düşmanın tehlikeli Siyonizm projesi olduğunu bilmektedir. Biz Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bu bölgenin tarihi sahipleriyiz. Yabancı olan Siyonistlerdir. Geçen yüzyıldan beri bölgeye terörizm ve şiddet tohumlarını ekenler Siyonistlerdir’.


Ayşe Yazıcılar'ın Yazısı.