“Allah insana bir nimet verir. Bu nimetten dolayı bir külfet doğar. Bu külfete katlanamayanın elinden o nimet geri alınır.” Samiha Ayverdi

Hava sıcak mı sıcak, yeni Eylül dönemi öncesinde yıllık izne çıkmayı bekleyen öğrenciler, derslerini bir an önce vermenin çabası içindeler. Ankara dışından gelen ve derslerini erken veren öğrenciler, uzun bir yola çıkacak olmanın heyecanıyla kursta geziniyorlar. İzin dönüşü getirileceği vaat edilen küçük eşyalar, oyuncak ve hediyelikler not alındı, çantalar hazırlandı, biletler hazır. Öğrenciler daha fazla dağılmadan mescitte yapılacak Orhan Hoca’nın sohbetinin vakti geldi. Orhan Hoca içeriye büyük bir çantayla geldi. Meraklı gözler hemen çantaya çevrilirken Orhan Hoca:

-Hepiniz çantada ne olduğunu merak ediyorsunuz biliyorum. Baştan söyleyeyim de aklınız çantada kalmasın. Bu çantada küçük not defterleri ve kalemler var. Herkese birer tane vereceğim ödünç olarak ve izin dönüşü de isteyeceğim. Şimdi bana doğru yönelin ve kalbinizle dinleyin.

-Burada hep birlikte Kur’an’ı Kerim okuyoruz, ezberliyoruz. Nasıl bir kitabı ezberlediğimizin ve öğrendiğimizin farkındayız değil mi? Allah’ın yeryüzünde halifesi olan insana yani bizlere; doğru yoldan ayrılmayalım ve yanlış yollara girmeyelim diye indirdiği, öğütlerinin ve tavsiyelerinin yanında yapıldığında mutlu olacağı emirlerinin ve karşı gelindiğinde üzüleceği yasaklarının bulunduğu bir kitap Kuran-ı Kerim. Bir anlamda kâinat kitabı… Tüm kâinatı içeren ve insanı muhatap olarak insana hedef belirleyen; yaratılmışların en şereflisi eşref-i mahlûkat olabileceğini söyleyen bir kitap. Daha önceki sohbetlerimin birinde söylemiş olmalıyım; Allah insanı en güzel şekilde yaratmıştır. En güzel şekilde yarattığını nasıl ifade ediyorduk?

Önlerden birkaç öğrenci:

-“Ahsen-i Takvim” demiştiniz Hocam.

-Evet, “Ahsen-i Takvim” Allah’ın insanı en güzel şekilde yarattığının Kuran’daki ifadesiydi. Allah insanı “Ahsen-i Takvim”de yaratmıştır, insan Allah’tan uzaklaştıkça, kendi heva ve hevesinin peşinde oldukça “Esfel-i Safilin” düzeyine iner yani yaratılmışların en aşağı seviyesine; yeryüzünün halifesiyken yeryüzünün en nankör varlığı seviyesine inerek fıtratından uzaklaşır. Çünkü insan, fıtratındaki yani dünyaya gelmeden önce iç dünyasındaki genişlik ve donanım sayesinde Allah’a muhatap bir varlıktır. Yani insan arzularıyla, duygularıyla, arayışıyla ve Allah’ın kendisine bahşettiği aklı ve zihniyle Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını tanıyıp bilecek bir mahiyete sahiptir. Allah’ın isimlerini geçen öğretim yılının başında öğrenmiştik. Allah’ın isimlerinin tecellilerini kâinatta görebildiğimizi ve her bir ismin manasının içinde bulunduğumuz âleme açılan bir pencere olduğunu ve sayamadığımız kadar nimetin insanoğlunun emrine verildiğini söylemiştik. Rahman suresinde sürekli karşımıza çıkan ayetin manasını hatırlayın; “O halde Rabbinin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?”

Orhan Hoca’nın kısa ama öz sohbetlerine alışkın olan öğrenciler, hocayı pürdikkat dinliyorlardı.

-Her şey Allah’ın kâinatta birliğini ve kudretini gösteriyor. Rahman suresinde aynı ayetin tekrarlanmasının da bir sebebi vardır değil mi? Çocuklar, bu ayetle birlikte Allah’ın lütuflarının ve nimetlerinin sonsuzluğuna işaret ediliyor ve bu nimetleri inkâr etmenin de çirkin bir iş olduğu ifade ediliyor. Allah’ın lütfunun çok olduğunu derslerde çok okuduğumuz Enam Suresi’ndeki meşhur ayetle de görebiliyoruz: “Kim Allah’ın huzuruna iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse, o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır.” (160. Ayet)

Orhan Hoca’nın sözlerinin hepsini olmasa da anlayabildiğim kadarını hızlı hızlı yazarak not alıyorum. İlk fırsatta da temize çekerek, zihnimdekilerle beraber genişçe ajandama kaydediyorum.

-Kâinatta muhteşem bir düzen var çocuklar… Bu düzen ve intizamın içinde Allah’ın nimetlerini her yerde görebiliriz. Birkaç ay önce ağaçlar yeşillendi, topraktan bin bir çiçek açtı, böcekler, kuşlar ve bilemediğimiz sayıda canlı yeryüzünden faydalandı, halen faydalanmaya devam ediyor; aynı zamanda da üzerlerine düşen görevi yapıyorlar. Özellikle çiçekler, görebileceğimiz en güzel nimetlerden değil mi? Renk renk, her birinin kokusu farklı, özelliği farklı, estetiği farklı, tatları, içindeki tozları her şeyi farklı… Tüm bu çiçekleri saymaya kalkışsak sayabilir miyiz? Bu sene kaç tane çiçek açtı, kaç ağaç kaç tane yaprak açtı diye saymaya kalkışsak sayabilir miyiz? Tüm insanlık bir araya gelsek yine de saymaya güç yetiremeyiz değil mi? Aslında çiçekler, yapraklar her sene yeniden üretiliyor diyebiliriz. Yasin suresinin sonunda geçtiği üzere, “kün feyekün” yani Allah ‘ol’ diyor ve ol dediği şey hemen oluveriyor. Peki, bu üretim sürecinde gürültü patırtı çıkıyor mu? Herhangi bir anlaşmazlık, tartışma, gürültü ya da patırtı duyuyor muyuz? Hâlbuki milyarlarca ton malzeme bir yerlerden bir yerlere gidiyor. Su ağaçlara mantarlarla taşınıyor, dere kenarındaki yosunlar bile ağaçlarla alışveriş yapıyor, arılar çiçek çiçek gezip bal üretiyor… Nasıl muhteşem bir nizam var farkında mıyız? Erik ağacından çam yaprağı çıkıyor mu? Elma ağacından kabak çıkmıyor ya da kiraz ağacında da şeftali çiçeği açmıyor. Her biri kendi yapması gerekeni yapıyor. Bu nizam içinde peki insan ne yapıyor? Kendi üzerine düşeni yapıyor mu? Allah’ın varlığına ve birliğine iman edip şükür mü ediyor, yoksa nefsine uyup nankörlük mü yapıyor? İşte insanlar, dünyada Allah’ın varlığına ve birliğine inanıp inanmadıklarına göre ikiye ayrılıyorlar. Rabbim hepimizi inanan ve nimetlerine karşı şükreden kullardan eylesin. Bizi Fatiha suresinde geçtiği üzere doğru yoldan, hak yoldan, Sıratim Müstakim yolundan hiç ayırmasın. Delalete ve gaflete düşenlerden ve gazaba uğrayacak olanlardan uzak kılsın.

-Şimdi size bir defter ve bir kalem vereceğim. Yıllık izninizde etrafınızda gördüğünüz güzellikleri, Allah’ın nimetlerini fark edebildiğiniz kadarıyla yazmanızı isteyeceğim. Çok güzel bir meyveden, çok güzel bir dağdan, çok sevdiğiniz kardeşinizden bile bahsedebilirsiniz. Yazacağınız notları şimdiden merak ediyorum. İzin dönüşü not defterlerinizi getirmeyi unutmayın. Burada yine buluşacağız ve ben isim vermeden notlarınızda fark ettiğiniz nimetleri okuyacağım. Çok güleceğiz. (Gülüşmeler…)

Yıllık izinde, ailemin yanına gittim. Babamlar her yaz Malatya’ya gittikleri için dedem Ankara – Malatya biletini almış, beni bekliyordu. Cuma akşamı Ankara’ya geldiğim gibi otogara gittik. Orhan Hoca’dan aldığım not defterinin başına NİMETLER yazdım. Malatya’ya varınca ilk yazdığım nimetler, , ailem ve beni Çubuk Kursu’na yazdıran dedem oldu. Ardından bana Ankara’da bakan halamlar, arkadaşlarımı tek tek anlattım. Malatya Kayısı’sını da unutmadım tabii…


GENÇ'ın Yazısı.