Çektiğim Filmi Defalarca Rüyamda Gördüm
Abdullah Güner
Beyaz bir market poşeti sokakta, rüzgarda sürüklenmektedir. Tellere takılan, çamura bulanan poşet bir evin kapısına yuvarlanır. Bir el poşeti alır, yıkar, kurutur, içine bir şeyler koyarak duvara asar. Bir bebek sesi duyarız. Aynı el bebeğe uzanır, alır, emzirir. Kamera yavaşça uzaklaştığında onun mülteci bir kız çocuğu olduğunu görürüz. Askıda kısa filminin konusu kısaca böyle. Mültecilerin yaşadıkları şeyin neye tekabül ettiğini göstermesi açısından çarpıcı.Bir poşet metaforu üzerinden mülteci meselesini şiirsel bir dille anlatan Askıda filmi, Türkiye’de ve dünyada düzenlenen birçok festivalde ödüller aldı. Yönetmeni ve senaristi Yeşim Tonbaz Güler ile Askıda kısa filmi üzerine konuştuk.
Yeşim Tonbaz kimdir?
1984 Sivas doğumlu Yeşim Tonbaz, İstanbul Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Sinema yazarlığının yanı sıra, Film Arası Dergisi ve Sinefesto.com gibi çeşitli yayın organlarında editörlük ve yöneticilik yaptı. Birçok kısa film ve belgeselde çeşitli görevlerde yer aldı. 2016’da çektiği ilk kısa filmi ‘Askıda’ yurt içi ve yurt dışı birçok film festivalinde gösterildi ve ödül aldı. Halen Marmara Üniversitesi Sinema Radyo-TV Bölümü’nde yüksek lisans yapmakta olan Tonbaz, evli ve bir çocuk annesidir.
Film Çalışması
• Askıda- Kısa Film / Yönetmen-2016
• 3.’lük ödülü / AB Delegasyonu İnsan Hakları Kısa Film Yarışması
• Özel Seçki / BM Sürdürülebilir Yaşam Formu- New York
• Özel Seçki / Tracce Cinematografiche Film Festival- Roma
• Özel Seçki / Kargil İnternational Film Festival- Hindistan
• Özel Seçki / Madrid Human Rights Film Festival
• Özel Seçki / Asia Peace Film Festival- Pakistan
Askıda kısa filmi ile birçok festivalde ödül aldınız. Sizi Suriyeli mültecilerin hikayesini anlatmaya iten şey neydi?
Suriyeli mülteciler çağımızın en koyu gerçeği. Mültecilik topyekûn öyle. Bu duruma kayıtsız kalamayacağımızı ülke olarak sahiplendiğimiz mülteci sayısıyla gösterdik zaten. Bir üretim sahası olarak sanat ise çağın ruhunu yansıtabilen en doğru dil. Ben de kişisel tarihimde önce insanlığın ve ardından coğrafyanın bizi birbirimize bağladığı bu hadiseyi kendi varlık sahamda göstermek istedim.
Kısa film çekmenin kendi içinde zorlukları oluyor. Film fikri, onun hazırlık süreci ve çekim aşamasında nasıl bir yol izlediniz?
Film çekmenin teknik olarak zorlukları elbette var ama bunlar en kolay aşılan zorluklar. Fikrin olgunlaşması ile başlıyor her şey ve her şeyde olduğu gibi film için de ‘başlangıçta söz vardır’. Çok güçlü bir sözün, fikrin ardından gitmek gerekiyor ve bunu uzun anlatımın aksine, özlü söz söyler gibi yalın bir anlatıma ağır bir yük yükleyerek yapmanız gerekiyor. Böyle olduğu takdirde ulaşıyor ötekinin zihnine.
Mültecilerle çokça teşrik-i mesaisi olmuş, coğrafya olarak da onlarla aynı havayı solumuş biri olarak, mülteciye dair bir şey anlatmak, bir mültecinin hissiyatına ulaşmaktı maksadım. Kendimce bunu başarabildiğim ölçüde de başkalarına da ulaştırmak… Böyle çıkınca yola fikri zihnimde uzun süre gezdirdim, defalarca gördüm rüyamda, artık sahaya indiğimde ne çekeceğimi biliyordum. Ve bu bildiğim şeyi doğrudan anlatmanın bir adım yan tarafına geçip, anlatılanı izlemeyi tercih ettim filmimde.
Uçuşan, çamura giren, oradan oraya sürüklenen, tellere takılan bir poşet üzerinde mültecilerin neler hissettiklerini yansıtıyorsunuz. Poşeti kullanma fikri nereden aklınıza geldi?
“Sürüklenmek” benim başlangıç sözüm oldu. “Mülteciler kimdir, hikayeleri nedir?” sorusunun bendeki karşılığı, hissettikleri şeye odaklanmakla eşleşti; sürüklenmek… Sürüklenmeyi anlatabileceğim en doğru metaforun poşet olduğuna karar verdim sonra. Bir plastik poşet onun sürüklendiği, görüş alanımıza girdiği ölçüde makes buluyor hayatımızda.
Dahası, çocukluk anımdır, bir poşetin ne kadar mukaddes bir varlık olabileceğine yıkanıp tekrar tekrar kullanılabileceğine de şahit oldum çok kez. Yurdundan edilmiş, sürüklenmekte olan insanları, yıkanıp, paklanıp, yeni hayatlarına başlamaları beklentisi ile sunulan ‘yeni’ hayatlarını vs. anlatmak için poşet sevdiğim bir tercih oldu.
Batı’daki film festivallerinde filminize ödüller veriliyor fakat Suriyelilere karşı da vicdansızca hareket eden, mültecilerin denizlerde ölmesine duyarsız bir Batı dünyası var karşımızda. Siz bu ikiyüzlü durumu ne ile izah ediyorsunuz? Sanat değeri taşıyınca mı mülteciler değerli oluyor?
Bu çok net olarak tutarsız bir tavır, su götürmez. Sahada yaptığını sanatta temizliyor batı. Yapmadıkları kadar varlık gösteriyor sanatla. Nerede ne kadar görünmesi gerektiğinin matematiğine hakim. Ben artık bu herkesçe malum ikiyüzlü tavrı tartışmak yerine, bunca varlık gösterdiğimiz, dibine kadar içinde bulunduğumuz en insani sahip çıkabilme yetimizi, daha çok kişiye ulaşmanın, dahasını bu eylemi yinelemeye davet etmenin ve hatta mültecilerin kendilerini iyi hissedecekleri bir ortam sağlamanın vesilesi kılmamız gerektiğini düşünüyorum.
Bunun için de kendimce bir taş attım, sesime ses geldi, seni duyduk, içini gördük diyenler oldu, samimiyetsiz destek programlarının samimiyetine inandığım çalışanları, gönül verenleri oldu. Başat bir insan hakkı istismarının, insan hakları temalı film festivallerindeki tek temsilcisi olma huzurunu yaşadım.
Mültecilerin yerlerinden yurdundan edilmesini, yaşadıkları zorlukları film yoluyla anlatarak farkındalık oluşturmaya çalışan filmlerle pek karşılaşmıyoruz. Bu konuda kısa film çekmek isteyenlere neler önerirsiniz?
Mülteci mevzusu bilhassa Suriye meselesinin patlak vermesi ile yıllardır gündemimizde olmasına rağmen evet, pek sinemada göremedik. Birkaç filmin dışında konu edinen, yahut filmlerine ufak bir karakterle dahil etmek dışında filmlerdeki hayatın içinde Suriyeli mültecilere yer veren pek olmadı. Fakat son bir-iki yıldır mülteci temalı yarışmalar, festivaller düzenleyen, gündemine alan kurumlar ve oluşumlar arttı.
İnsan haklarını merkezine alan film etkinliklerini de ekleyerek söylemek isterim ki içerisine dahil edilmeyen, yaşayan bir hikaye olmaktan uzak, kopuk, ayrı bir unsur gibi resmedilen anlatılar pek de doğru konumlandırılmış olamıyor sinemada. Tek tek seçilmiş, müthiş bir çabayla yerleştirilmiş, zorlama hikayelere dönüşüyor. Bir tavsiye yerine geçer mi bilmiyorum ancak hayatı resmetmek odaklanmayı gerektiriyor, cımbızla koparıp odağa yerleştirmeyi değil.
GENÇ'ın Yazısı.