Parola “Ölürsek şehit, kalırsak gazi” olduğu için Osmanlı Beyliği kısa süre içerisinde kalabalık ve diğer Türk beyliklerine nazaran çok daha düzenli bir ordu kurar. Teşbihte hata olmaz ilkesine karşın teşbihte hatayı kasten yaparak ifade etmek gerekir ki; bugün ABD nasıl demokrasiyi genişleme ve hakimiyet ideolojisi olarak benimsemişse Osmanlı’da gaza-cihat politikasını böylesine güçlü bir motivasyon olarak kullanır.

Tarih okumaları ülkemizde genellikle siyasi tarih ve hanedan tarihi bakış açısıyla yorumlanır. Devletin/devletlerin yaptığı savaşlar, imza attığı anlaşmalar, kazandığı ve kaybettiği topraklar… Elbette saydığımız hadiseler devletlerin otoritelerini var etme, hayatlarını sürdürmeleri açısından dönüm noktaları olan olaylar arasındadır. Lakin tarih de insanın eseridir. Nasıl ademoğlunun hareketleri tek bir bakış açısı üzerinden açıklanamaz ve yorumlanamaz ise; tarih de bu nevi görüşten hareketle yalnızca sebep ve sonuç ilişkileri açısından izah edilemez. Yapılacak bu izah pek çok açıdan eksiği barındıracak ve meselenin tam olarak kavranılmasında bir sorun oluşturacaktır. İşte bu yüzden her hadisenin aydınlatılması sosyal, siyasi, ekonomik ve coğrafyaya dayalı pek çok sebebinin olduğu gerçeğinden hareket edilerek bütüncül bir yaklaşımla sağlanabilir. Rivayetlerde 400 çadır olarak nitelendirilen Osmanlı Beyliği’nin kısa bir süre içerisinde bir bölgesel güç ve hemen ardından da bir Cihan Devleti oluşu da ancak böylesi bir bakış açısıyla mümkün olacaktır. Resmi adı Devlet-i Aliyye olan Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Anadolu’daki sosyal, siyasi ve ekonomik durumu bir önceki yazımızda ifade etmiştik. Bu yazımızda ise Osmanlı’nın kısa zamanda büyümesine nüve teşkil edecek olan gaza-cihat politikası ile gönül erleri olan Kolonizatör Türk Dervişleri’ni ele alacağız.

DELİŞMEN OSMAN BEY OLUYOR

Moğol istilası ile beraber Türkiye Selçuklu Devleti’nin merkezi otoritesi bozulunca; Anadolu’da beylikler döneminin birincisi olarak kabul edilen bu atmosferde (ikincisi Timur istilası sonrası) en az on kadar Türk beyliği inisiyatifleri doğrultusunda hareket etmeye başlar. Bunlar arasında Osmanlı Beyliği, Türk hakimiyet sahası içerisinde en batıda olup Bizans hududunda bir alanı kontrol eder. O dönemde varlığını sürdüren beylikler arasında nüfus ve asker gücü bakımından en sınırlı güce sahip olanı Osmanlı Beyliği’dir. Babasının vefatından sonra ağabeyleri ile anlaşmazlığı düşen Ertuğrul Gazi, kendisine inanan maiyyeti (bölünmüş olan Kayılar) ile beraber Söğüt-Domaniç hattına beraber gelir. Osman ise Ertuğrul Gazi’nin üç oğlundan en küçüğüdür. Gösterdiği dirayet ve beylik vasfından ötürü kardeşlerinin de desteği ile beraber babasından sonra bey olurken; kendisine sadece amcası Dündar Bey karşı çıkacaktır ki amcası olağan yöntemler ile bertaraf edilecektir.

BİZANS’A KOMŞU OLMANIN BAHTI

Merkezi otoritenin zayıflamasının ardından kendi idarelerini yaymak isteyen Anadolu Beylikleri sık sık savaşlara girerler. Bu savaşlar neredeyse hep kendi aralarında gerçekleşir. Çünkü hepsi birbirine sınır şekilde hakimiyet alanı tesis ederken Osmanlı, Bizans hududundadır. Her ne kadar nüfus ve askeri güç açısından en yetersiz beylik olsa da Bizans hududundan yer almak Osmanlı için büyük bir imtiyaz haline gelir. Bu noktada Osmanlı’nın en temel motivasyon kaynağı ve hakimiyeti tesis ideolojisi ‘gaza-cihat’ politikası olur. Malumunuz odur ki fütühat ancak gayr-i müslim topraklar üzerine gerçekleştirilebilir. Bununla beraber ganimet de ancak gayr-i müslim beldelerden ve toplumlardan elde edilebilir. Müslümanın, Müslümana malı haramdır. Osmanlı bu gaza-cihat politikasını çok iyi bir şekilde yürütürken propagandasını da başarılı bir şekilde yapar. Bizans aleyhine genişlerken kazandığı zaferler diğer beylikler arasında duyulunca hem itibar hem de alp-asker kazanır. Allah yolunda cihat etmek isteyen, cihat ederken ganimet elde etmek isteyen pek çok alp-asker de akın akın Osmanlı’ya katılır. Parola “Ölürsek şehit, kalırsak gazi” olduğu için Osmanlı Beyliği kısa süre içerisinde kalabalık ve diğer Türk beyliklerine nazaran çok daha düzenli bir ordu kurar. Teşbihte hata olmaz ilkesine karşın teşbihte hatayı kasten yaparak ifade etmek gerekir ki; bugün ABD nasıl demokrasiyi genişleme ve hakimiyet ideolojisi olarak benimsemişse Osmanlı’da gaza-cihat politikasını böylesine güçlü bir motivasyon olarak kullanır. Bu durum Osmanlı dışındaki beylikler lehinde meşruiyet kazanıp ilay-ı kelimetullah mücadelesini yapan yegane merkez olarak itibar kazanmasına da vesile olur. Bu açıdan devrin süper gücü Bizans ile komşu olmak Osmanlı’nın üstün irade ve aklıyla krizi fırsata çevirme açısından bir baht olarak devletin güçlenmesine ve büyümesine vesile olacaktır.

KOLONİZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ

Merhum Barkın Hocanın yazdığı, Osmanlı’nın kuruluşuna ilişkin çok değerli tespitleri içeren ilgili makalesi Osmanlı’nın hızlı bir şekilde devlet haline gelip topraklarını genişletmesindeki bir diğer önemli tespiti içerir. Moğol istilası ile beraber Asya, İran ve Kafkasya coğrafyasından pek çok alim, mutasavvıf ve gönül adamı en korunaklı olarak kabul edilen Anadolu’ya sığınır. Bunlar arasında Mevlana, Hacı Bektaş ve Ahi Evran gibi pek çok büyük insan vardır. Konargöçer olan Osmanlıların ve Oğuzların/Türkmenlerin İslam inancı günümüz kitabi Müslümanlığına karşın daha pratik, sonuç odaklı ve esasa muhalefet etmemek kaydıyla kültür ve adetlerin de İslam cilası altında yaşadığı bir biçimdedir. Mistik vasıtaların, ritüellerin oldukça fazla olduğu inanç bütününde Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’ye dayandırılan alp-erenler, Osmanlı’nın gaza-cihat ideolojisinin bir anlamda propagandisti olurlar. Babai İsyanı sonrasında kaçan Melami meşrepli alp-erenler de daha rahat hareket edebildikleri Osmanlı hakimiyeti altındaki topraklara gelirler. Yol kavşaklarında, tepelerin zirve noktalarında, gayr-i müslim halka yakın yerlerde tekke-zaviyeler kurarlar. Burada hem İslam’ı tebliğ ederler hem de Bizans hududuna akınlar yaparak gaza-cihat politikası doğrultusunda ganimet elde ederler. Osmanlı bölgeye askerleri ile gelmeden evvel, Bizans’ın despot ve ağır vergilere dayalı idaresinden gayr-i memnun olan yerli ahaliyi önce İslam’a sonra Osmanlı idaresine kalben ısındırarak, toprakların fethinden önce gönülleri fethederler. Osmanlı askerleri ise buraya geldiğinde Bizans askerlerini bertaraf ettiklerinde kendilerini hazır bekleyen bir ahali ile karşılaşırlar. Bu altyapıyı hazırlayan Kolonizatör Türk Dervişleri’ne tarihte Abdalan-ı Rum veya Horasan Erenleri de denilmiştir. Bir sonraki yazımızda bu ekolden gelen bazı isimleri ve bilhassa Osmanlı’nın kuruluşunda büyük etkileri olan Ahileri anlatmaya gayret edeceğiz.


Gökhan Gökçek'ın Yazısı.