İki Ağacın Arası
“Kervanlar yollara dizildi, bu sene de gidemedik.”
İkindi namazını kılmış, pencerenin kenarına oturmuş karşıdaki tarlaları seyre dalmıştı. Küçük torunu merdivenleri bir solukta pata küte çıkarak dedesinin yanına geldi. ‘Dedee, çerçici* geldi. Bozukluğun var mı horoz şekeri alayım?’ dedi büyük bir heyecanla. İhtiyar, cebinden çıkardığı birkaç kuruşu verirken ‘Dereyi geçerken dikkat et, parayı düşürme.’ diye tembihledi torununu. Ufaklık, aynı heyecanıyla merdivenleri inedursun, dedesi de gözlerini karşıda görünen kurumuş ağaca çevirdi. Dalları kırılmış, gövdesi yarılmış bu ağaca kendisini çok benzetirdi. İbret-i âlem bu ya, biraz geride de yemyeşil dallarıyla kocaman bir kayısı ağacı vardı. Gölgesinde soluklandığı günleri hatırladı. Berideki kurumuş ağaç da kendisi de körpecikti daha. Deli dolu yaşama hayalleri kurarken köylerinden Hacca giden birçok insanın ardından ‘İlerde nasıl olsa giderim, şimdi gençlik serde kıymetini bileyim.’ diye bakmıştı. Önce askerden gelecek işini kuracak, sonra evlenip baba olacak, sonra yaşlanan anası atasına bakacak, sonra, sonra... ‘Eee ihtiyar o sonralar geldi geçiyor bile, git bakalım şimdi gidebiliyorsan.’ diye iç geçirdi. Yaşı artık yetmiş beşe dayanmış bacaklarında namazını kılacak gücü zor buluyordu. Beş senedir Hac da çıkmamıştı. Galiba artık olmayacaktı. Cami arkadaşlarının çoğu ya yaşlılığa bırakmadan gitmiş ya da gidemeden bu dünyadan göçüp gitmişti. Bu düşüncelerle geçiyordu artık günleri. Karşıda görünen iki ağaç da kaderinin bir cilvesi olmuştu ona. Ağaçlar ihtiyara bakıyor, ihtiyar ağaçlara bakıyordu.
Bu esnada torunu gelmiş iştahlı iştahlı şekerini yiyordu. ‘Bir ömür bekleyecek olsam, şu horoz şekeri için dere kenarında dururum ha.’ deyiverdi birden. İhtiyar şefkatle baktığı torununa pencereden görünen tarlayı işaret ederek ‘Oğlum, şu karşıdaki kayısı ağacıyla kurumuş kütüğü görüyor musun?’ diye sordu. Çocuk şapur şupur yediği şekerini ağzından çıkarmadan evet manasında başını salladı. ‘İşte senin bir ömür dediğin o iki ağacın arasıdır, aman ha sen de deden gibi bir çocukluk hülyası peşinde ömrünü heba etmeyesin.’ dedi.
Geçiyor ah seneler ben dur diyemeden, seyri kalıyor sonra bir emektar pencereden...
*çerçici: Köylük yerde haftada bir gelen dört tekerli market.
Fotoğraf: Kayseri-Develi
Merve Özkan'ın Yazısı.