Yazarak Geçinmek
Yazar olarak yaşamak, hayatımı yazı yazarak hayatını kazanmak istiyorum. Bunu nasıl başarabilirim. Bana ne önerirsiniz?
Başka birçok yazar gibi, bana da en çok sorulan sorulardan biri budur sanırım. Hiç de azımsanmayacak sayıda genç insandan, bu çerçevede sorular geliyor. Verdiğim cevabın ise, bana göre kesinlikle doğru cevap olmakla birlikte, onların işitmeyi umdukları cevaptan açıkça farklı olduğunu -eğer bu soru dolaylı yoldan değil yüz yüze sorulmuşsa- yüzlerindeki ifadeden anlayabiliyorum.
Hayatın devamı için vazgeçilmez ihtiyaçlar var. Yeme, içme, barınma, korunma. Bu ihtiyaçlar içinde bedava olan galiba tek şey ise hava. Nefes almak dışında her şeyin bir bedeli var; su bile bedava değil. Neticede, hayatımızı sürdürmek için ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde harcamalar yapmaya, o harcamaları yapabilmek için de bir gelire ihtiyacımız var. O gelir miras ve benzeri bir yoldan zaten elimize geçiyor değilse, o geliri edinmemiz için de çalışmamız gerekiyor.
Bu, başka herkes kadar, yazarlar için de geçerli.
Ama yazar olarak yaşamak isteyenin ikilemi şurada: Geçim meselesi için bir işe vakit ayırdığında, yazmaya daha az vakti kalacak veya belki hiç vakit bulamayacak.
İşte o noktada bu soru doğuyor: Yazarak geçinemez miyim peki?
Şahsen, ‘kimseye yazarak geçinmeyi’ önermiyorum. Kendim de, daha lise yıllarında yazıları yayınlanmaya başlamış biri olmakla birlikte, ‘yazarak geçinme’ şeklinde bir hayat planlamadım. Çünkü yazmak uzun bir yolculuk gerektiriyor. Üslup sahibi bir yazar olmak bir-iki günün, hatta birkaç senenin işi değil; üslup sahibi bir yazarın dahi her bir kitabı için senelerce emek sarf etmesi gerekiyor. Normal şartlarda o kitabın ortalama telif geliriyle ise, o kitabı yazmaya ayrılan zamanda sokakta sadece kendi parasıyla ekmek yiyerek yaşamak bile mümkün değil.
O halde ne gerekiyor. Yazarın, hem yazı hayatında olgunlaşması, hem her bir kitabı üzerinde hak ettiği kadar uzun bir süreyi ayırması için, ‘yazmak’ ile ‘geçinmek’ kelimesinin aynı cümlede yan yana gelmemesi gerekiyor. Yani, yazarın geçimini sağladığı bir işinin, bir mesleğinin olması; yazdıkları ona bir gelir sağlasa da, o geliri düşünerek yazmaması…
Aksi halde ne mi olur?
Yazar, ‘yazarak geçinmeyi’ düşündüğünde, ‘iyi satacağını düşündüğü’ şeyi yazmaya başlayabilir. Veya, eserini, yeterince emek vermeden piyasaya çıkarabilir. Yahut, bir yerlere yaslanıp, kendisini ‘sahibinin sesi’ durumuna düşürebilir…
Halbuki yazarın kalemin hukukunu, ilmin izzetini, düşüncenin onurunu koruması gerekiyor.
İnandığını söylemesi, onu da olgunlaştığına emin olduğu bir kıvamda yazarak ifşa etmesi…
Dolayısıyla, yazar olmak isteyen gençlere tavsiyem, ‘yazı üzerinden geçinme’ planı yapmamalarıdır. Bir meslek sahibi olmalılar, geçimlerini o meslekle kazanmalılar; ama seçtikleri o meslek, yazmak için onlara imkân ve zaman tanımalı. Editörlük, öğretmenlik, akademik bir görev, buna birer örnek olarak verilebilir.
Ama aynı zamanda, mütevazı yaşamayı da prensip edinmeleri gerekir. Çünkü lüks bir hayata kendini şartlandıran, ‘inandığını yazma, inanmadığı şeyi söylememe’ lüksünden mahrum kalabilir!
Maamafih, ömür ilerledikçe, yazdıkları onlara maddî anlamda iyi paralar kazandırabilir de. Ama ‘yazdığından kazanmak’ ile ‘kazanmak için yazmak’ arasında büyük fark var. Çok büyük bir fark hem de…
“Ben iyi bir yazar olmak istiyorum” diyen gençlere tavsiyem velhasıl şudur: O halde, yazmaya da imkân tanıyan bir meslek sahibi olun ve mesleğinizin iyisi olun…
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.