Duygusu Var Ama Asil Değil: Romantizm
Dayatılan şablonlarla ifade edilmeyen hisler gerçek ve inandırıcı gelmiyor artık. Ritüellere sadık kalmayan sevgiler sorgulanıyor, değersizlik hissi bütün benliği sarıyor. Birilerinin rant elde ettiği bu demir döküm uygulamalar başka birilerinin sadece ceplerini değil ilişkilerini de yakıyor.
Nedir?
Kavramın köküne indiğimizde Fransızca “romantisme” kelimesi ile karşılaşıyoruz. Türkçe’de “coşumculuk” olarak mana bulsa da yaygın kullanımda “romantizm” kavramı tercih edilmiştir. Farklı tanımlamalar olsa da genel olarak “duygu ve coşkunun davranışları yoğun olarak etkilemesi” şeklinde anlamlandırılabilir.
Bir akım olarak romantizm; duygu ve hayal gücünü ön planda tutarak aklı merkeze alan klasisizme tepki olarak doğmuştur. 18. yüzyıl ortalarında Fransa’da ayak sesleri duyulmuştur. Edebiyat tarihçileri bu döneme “pre-romantisme/romantizm öncesi dönem” demektedir. 19. yüzyılda ise Avrupa’ya yayılmıştır. Romantizm bir edebiyat akımından öte dönemin siyasal ve toplumsal olaylarının çıktısı niteliğinde bir düşünüş ve duruş biçimi, hayat tarzı olarak değerlendirilmektedir.
Fransız İhtilalinin Ürünü
Fransız İhtilali romantizm akımının ortaya çıkmasına sebep olan en önemli etkendir. İhtilalden önce hâkim olan mutlak monarşi sisteminde katı ve kuralcı düzen her alanda etkisini göstermiştir. Klasisizm akımı bu katı döneme göre şekillenmiştir. İhtilalle beraber eşitlik, özgürlük, ferdiyetçilik gibi öne çıkan kavramlar her alanda olduğu gibi edebiyat ve sanatta da kendisini göstermiştir. Krallık rejiminin ürünü klasisizm ise Fransız İhtilalinin ürünü romantizmdir demek yanlış olmaz.
Deha Akılda Değil Yürektedir
Romantikler dehanın akılda değil yürekte olduğuna inanırlar. Klasisizmde akıl ve sağduyu önemliyken romantizmde ihtiraslar ve muhayyile önemlidir. Klasisizmde sade bir anlatım hâkimken romantizmde süslü ve melankolik bir üslup, yoğun tasvirler, şairane bir dil kullanılmıştır. Romantik sanatçıların coşkulu hisleri lirik şiire önemli katkılarda bulunmuştur.
En İyi Kural Kuralsızlıktır
Romantizm, klasisizmin barındırdığı yoğun kurallar bütününe karşı çıkar. Romantikler insanın üretkenliğine sınır çizmeye kalkışan bütün kuralları reddederler. Özgürlüğü temsil eden romantikler duyguların dışavurumunu çeşitli kalıplara hapseden bütün ölçülere karşıdırlar. Öyle ki klasisizmdeki olay, zaman, mekân üçlüsü romantizmde yok sayılmıştır.
Sanat Kim İçindir?
Klasisizmde “sanat sanat içindir” anlayışı vardır, romantizmde ise “sanat toplum içindir” anlayışı hâkimdir. Eserlerinde iyi-kötü, doğru-yanlış zıtlıklarında romantikler iyinin, doğrunun tarafında olmuşlardır. Böylelikle sanat toplum içindir anlayışına sadık kalarak toplumu dönüştürmede sanatı etkin bir araç olarak kullanmayı hedeflemişlerdir.
Dini ve Egzotik Motifler Revaçta
Klasik dönemde arka plana atılan dini unsurlar romantizmle beraber parlatılmıştır. Ortaçağ efsaneleri, azizlerin hikâyeleri, Hristiyanlık mucizeleri gerek tarihten gerek günlük hayattan esinlenilerek işlenmiştir. Bundan başka egzotik olana ilgi vardır romantizmde. Başka dillere başka kültürlere merak hâkimdir. Romantik yazarlar uzak doğu ülkelerinin mistik öğreti ve uygulamalarını kendi hayal dünyalarına göre biçimlendirirler. Gerçekler karşısında şiirsel ve soyut bir tavırla ürün verirler.
En Romantik Tapınak: Tabiat
Tabiatın tasviri romantikler için uzun uzun işlenmesi gereken en mühim unsurlardan birisidir. Tabiat tüm canlılığı ile betimlenmeli ve okurda heyecan uyandırmalıdır. Romantikler için tabiat en zengin ilham kaynağıdır, sığınılacak limandır. Victor Hugo, Cromwell adlı eserinin önsözünde “Tabiatta var olan her şey sanatta da olmalıdır ”der. Tabiat adeta tanrının hüküm sürdüğü bir tapınaktır, Tanrının şiiridir. Baudelaire’e göre doğa başka bir mabede ihtiyaç bırakmayan bir mabettir.
“Milli Romantizmin İdrâki”
Fransız İhtilali ile beraber toplumlara yayılan milliyetçilik akımı doğal olarak çeşitli kültür unsurlarına da yansımıştır. Romantizmle beraber milletler enfüsi yolculuklarında kendi özlerini meydana getiren değerlere yönelmişlerdir. Bu nedenle mazi yüceltilmiş, tarihi olay ve kahramanlar yeniden keşfedilmiştir.
Edebiyat tarihçisi ve yazar Nihat Sami Banarlı Türk milletinin kendi faziletlerini görmesi, yabancı kültürler karşısındaki ezikliğinin ve aşağılık kompleksinin ortadan kalkması için milli romantizmi elzem görmektedir. Eserlerinde milli romantizme çokça yer veren Banarlı, Kubbealtı Akademi Mecmuası’nın ilk sayısında yer alan “Milli Romantizmin İdrâki” isimli makalesinde milletlerin –özelde Türk milletinin- dirilişinde en önemli faktörün milli romantizm idraki olduğunu vurgular. Milli romantizmden kastı ise Türk kültür, tarih ve sanatının köklerine giderek onlardan ibretler almış şekilde geleceğe bakmaktır. Milli romantizm idraki mazi ve istikbal arasında bir nevi köprüdür. Banarlı’nın “yukarılık duygusu” olarak adlandırdığı milli duruş ve şahlanış ancak milli romantizmin etkisi ile mümkün olacaktır.
Nihat Sami Banarlı Edebiyat Sohbetleri isimli eserinde milli romantizm hakkında şunları söyler: “Milli romantizm bir sihir veya tılsım değildir, fakat sihirli ve tılsımlı neticeler doğurur. Milli romantizm’in idraki ile bir millet, bağlı bulunduğu ortak medeniyet hangi medeniyet olursa olsun, o medeniyet içinde, yine kendisi olarak, kendi milli şahsiyeti, milli haysiyeti ve milli değerleri ile birlikte kalkınır. Bu, tarihte büyük işler görmüş milletler için daha heybetli ve daha şerefli bir kanatlanıştır.”
Alman Romantizmi
Romantizmin kültürler üzerindeki etkisini göz önünde bulundurulduğunda Alman kültürü üzerine etkisi diğerlerinden daha fazladır. Romantizm sadece Almanlara ait bir olgu değildir ama Alman edebiyatında kendine has bir form kazanmıştır. Bu durum da dünya genelinde Almanların romantizmle özdeşleşmiş bir kültüre sahip oldukları kanaatini oluşturmaktadır. Romantizmin Almanya’da nasyonal sosyalizmin gelişmesine de katkısı bulunmaktadır. Alman romantizminin edebiyatla sınırlı kalmayarak siyasal romantizm formatında mübalağa ve hamaset ile Nazizm’i doğurduğunu ifade edenleri de göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Politik/Siyasal Romantizm
Özgürlük, halkların egemenliği, devrim gibi iddialarla “adil bir düzen” kurmaya yönelik dünya görüşüdür. Politik romantizm, mevcut şartların ötesinde başka bir dünyanın mümkün olduğu inancı ile eylemlerini planlar. Özgürleşmek adına otoriteyi yıpratmayı meşru görmektedir.
Siyaset Bilimci Süleyman Seyfi Öğün siyaset ve romantizm olgularını ele aldığı bir köşe yazısında gerçeğin yerine başka bir gerçeklik inşa etmeyi ciddi bir sorun olarak değerlendiriyor. Siyasal romantizm eliyle zihinlerdeki egemenliği gerçekliğin yerine koymak için duyguların kamçılandığını ve neticede şiddet yüklü bir eylemliliği doğurduğunu ifade ediyor. Siyasal romantizmin bir başka etkisi de zihinsel tembellik. Gerçek ile başa gelinemediği durumda, duyguların seferberliği ve bunun şiddete tahvil edilmesi görece bir tatmin sağlayabileceğini ama bunun habisleşme tehlikesinin olduğunu söylüyor.
Ambalajlı Romantizm Endüstrisi
Romantizm akımının etki alanını düşünerek çeşitlerinin fazlalığını tahmin etmek zor değil. Günümüz dünyasında romantizm denildiğinde akla gelen ögelerin yukarıda dile getirdiklerimizle çok da alakası yok. Bugünün insanında kavramın çağrıştırdığı ilk şey şüphesiz mum ışığında akşam yemeği yemektir. Sonra sırasıyla gelir; yağmur altında yürümek, kucağında bir kâse patlamış mısır omuzunda soft bir battaniye ile duygusal bir film izlemek, mehtabı seyretmek vd. Endüstri devrimi sanattaki romantizmin üst perdeden seslenişini susturarak basit ve bayağı gürültüler çıkaran enstrümanlara dönüştürmüştür. Hayatın kılcal damarlarına kadar işleyen tüketim çılgınlığından insanın en mahrem duyguları da payını almıştır.
Benim Rantım Senin Romantikliğin Kadar
Dayatılan şablonlarla ifade edilmeyen hisler gerçek ve inandırıcı gelmiyor artık. Ritüellere sadık kalmayan sevgiler sorgulanıyor, değersizlik hissi bütün benliği sarıyor. Birilerinin rant elde ettiği bu demir döküm uygulamalar başka birilerinin sadece ceplerini değil ilişkilerini de yakıyor.
Kapital düzenin efendileri hayattaki en nihai gayeyi biteviye mutlu olmak ve daima mutlu kalmak zanneden bir zihniyet inşa ediyor. Romantizm adı altında anlam yoksunu ürünlerini ve yaşam biçimlerini bu mutluluğun fil ayağı sütunları sayıyor. Yani bu uygulamaları yerine getirmezsen romantik değilsin, romantik değilsen mutlu olamazsın da edemezsin de.
Sanayileşmenin Kanatları Altında Romantizm Furyası
Bu illüzyona aldanmayan insan sayısı çok çok az. Çünkü bu tuzağa düşmemek sağlam bir duruş, çelikleşmiş bir irade gerektiriyor. Oysa insanların ekserisi genellikle rüzgârın önündeki yaprak gibi “furya”lara kapılıyor. Romantizm sanatta ve edebiyatta bir akım olabilir, evet. Fakat Sanayi Devrimi’nin kanatları altında bir furya olarak yeni versiyonu ile piyasaya sürülmüştür.
Otantik İfadeler Metalaşan Serenatlar
Zevksiz ve estetikten yoksun malzemeler, kopyala yapıştır sözler ve tornadan çıkmış muamelelerle muhatabını “özel” ve “biricik” hissettirme yanılgısına düşen kişi kendisini “eşsiz bir romantik” zannediyor ya, trajikomik. Tüm zamanların şüphe götürmeyen gerçekliği şu ki, hislerin otantik ifadeleri metalaşan serenatlardan daha tesirli ve dokunaklıdır.
Kurguya Kurgu Gibi Davran
Sosyal medyada çiftlerin eşleri ile yaşadıkları her özel anı paylaşarak günün her saatinde kendilerini romantizmin doruklarından hiç inmiyor gibi lanse etmesi ve bilinçli bir şekilde oluşturulan bu yapay imaja takipçilerinin bilinçsizce öykünmeleri seviyenin ne durumda olduğunu göstermek için kâfi.
Yeşilçam filmlerinde aşklarını temsilen diktikleri ağaçla başlayan; Türk dizilerinde çılgınca aşk beklentileri ile meyvesini veren senaryolar reel hayatta ailelerin mutsuzluk sebeplerinden birisi halini alıyor. Hanımlar, beylerinin dizilerdeki gibi romantik bir erkek olmadığını düşünerek kendilerini bedbaht hissederken beyler, hanımlarını “Barbie” gibi afitap bulmadıkları için projeksiyonlarını başka yöne çeviriyorlar. Oysa esir oldukları dünyanın bir kurgudan ibaret olduğunun farkına varsalar, senaryo ve ekranın cazibesine kapıldıklarını idrak etseler her dem romantik evlilik beklentilerinden kanaatkâr, saygın ve olgun evlilik çerçevesine geçecekler.
Protestan Ahlak Anlayışından Uzağız
Bu atılımlar Protestan ahlakın İslam’a uyarlanarak yozlaştırılmaya çalışılması şeklinde değerlendirilebilir. Hak ile batılın ezeli mücadelesinde sayısız cephelerden birisi de çağımızın vazgeçilmezlerinden olan dijital ortamlardır. Feraset ve basirette bocalama yaşandığı anda ayağın kayması kaçınılmaz olan buz pisti gibidir bu ortamlar. Bu piste çıkan duyarlı ve farkındalık sahibi herkes ya buzda dans etmeyi bilecek ya da fasılasız düşmeye mahkûm olacaktır.
O Ayetler Siz Birbirinize Gönderme Yapın Diye Gönderilmedi
“Aynı evde abdest sırası için kavga ediyoruz, seninle dünyanın tüm mescitlerinde namaz kılmak istiyorum, mum ışığında beraber Kur’an okuyalım” gibi sözlerle harama bulaşmadığına inanan gençler vicdani tatminlerini bu sloganlarla sağlıyorlar. Oysa yaşadığımız din bir slogan dini değil. Ayet ve hadislerin mütedeyyin gençlerin birbirine kur yapması, laf sokması için gelmediğini tekrar tekrar hatırlatmak lazım.
Böyle İş Birliği Eksik Olsun
Yine sosyal medyada “iş birliği” adı altında reklamlar yaparak teşhirciliği meşrulaştıran kesim nasıl bir girdabın içinde savruluyor farkında değil. Bir nevi kültürel emperyalizmin gönüllü köleliğini yapan kayıp bir nesildir bu. Dışarıdan enjekte edilen bu tarz öyle benimsenmiş ki taşıdığı değeri göremeyecek kadar kör olmuştur. Nuri Pakdil’in ifadesiyle Batıya baka baka boynu tutulan, dönüp kendisine bakamayanlardır.
Etinden, Sütünden, Yününden Faydalanılan Aşk
Bir de YouTube kanalları aracılığı ile İslam’ı tebliği maksat edinen, gençlerin beğenisini almak ve ilgisini çekmek için “aşk” ve “sevgili” kavramlarının etinden, sütünden, yününden yararlanan, eğip büken; sürekli çay muhabbeti yapan gruplar var. Popüler söylemlerle gençliğin nabzına göre şerbet veren bu gruplarla ilgili genel kanaat; izlerken keyifli ancak etki gücü videoların yayın süresinin çok da fazlası olmadığı yönünde.
Yozlaşmanın Bir Başka Formu: İslami Romantizm
Bir de bu var değil mi?! Şu kısacık yazıda bile Romantizmin nereden nereye devşirildiğini, hangi ideolojilerin rant alanı, hangi mecraların yer altı zenginliği haline geldiğini görüyoruz. İslam gibi asil bir inancı ucuz romantizm faaliyetleri ile yan yana getirmek arzu ve ihtiraslarının kurbanı olanlardan başka kimin işi ve işine yarar?
İslamcı romantik adı verilen güruhun yaptığı şey nefsani arzularına İslam’ı kılıf olarak geçirmelerinden başka bir şey değildir. İslam’da çizgi bellidir. Haram-helal sınırını es geçerek henüz nikâh vizesini almamış gençlerin bilhassa sosyal medyada birbirinden garip muhabbetlerine, davranışlarına muhatap oluyoruz. Kâbe’de evlilik teklifi yapma mizanseni ile hepten popülerleşen bu virüslü akım -kasıtlı ya da gafilane fark etmez- İslam’ın deforme edilme çabasından, yozlaştırılmasından başka açıklama kabul etmiyor. Tabii uzun vadede deforme olan İslam değil bu pespayeliklere müracaat edenlerin gönülleri, akılları, iz ’anları, kişilik ve kimlikleri oluyor.
Asalet Başka Bir Şey
Toparlamak gerekirse, romantizm edebi bir akım olarak ortaya çıkmıştır. Endüstri devrimi ile beraber kapitalizmin pazarlarından bir pazar olmuştur. Müslümanlara yansıması ise Romantik İslamcılık olarak addedilmiştir. Kadınla erkek arasındaki duygusal ilişki insan olmanın gereğidir. Karşı cinse muhabbet fıtratta var olan gerçekliktir. Bizim burada eleştirdiğimiz birinci ve en önemli nokta gayri meşru ilişkilerin kurulması, özendirilmesi ve İslami jargon kullanılarak meşrulaştırılmasıdır. Daha sonra helal dairede kalpler arasında tesis edilen muhabbetin basmakalıp romantizm eylemleri ile adi şekillerde ulu orta paylaşılması, ifşa edilmesidir. Sonrasında, Müslümanların kapitalizm, emperyalizm gibi maddi manevi sömürü düzenlerinin bile isteye oyuncağı olmasıdır. Bundan sonra, sevginin batı medeniyetinin belirlediği şablonlara ve belirli günlere sığdırılmaya çalışılmasıdır.
Gönülde yer eden hisler de bu hislerin davranışa dönüşme biçimleri de insan onuru ve haysiyetine yakışır şekilde olmalıdır. Rasulullah Efendimizin de ashabının da hayatlarında eşleriyle birbirlerine muhabbetlerini gösteren pek çok örnek vardır. Burada esas olan eşlerin birbirlerine verdikleri değeri zarif ve nezih bir şekilde hissettirmeleri, “benim için önemlisin” mesajını verirken dayatılmış tek bir forma bürümeden kendilerine has bir dil ve üslup geliştirmeleri, saygı ve hürmetin asaletinden payeler almalarıdır.
Romantizm Kurucusu Kimdir?
Akımın kurucusu olarak Victor Hugo işaret edilse de esas ismin Jean-Jacques Rousseau olduğuna dair kanaat daha keskindir. “Romantik” kelimesini “Yalnız Gezenin Hayalleri” adlı eserinde ilk defa Rousseau’nun kullandığı kabul edilmiştir. Victor Hugo ise yazdığı Cromwell isimli tiyatro oyununun önsözünde romantik akımın bildirisini yayınlamıştır. “Sanatta Özgürlük” mottosu bu bildirinin ağırlık noktasıdır.
Bu Adamlar Çok Romantik
J.J Rousseau, halkların egemenliği, özgürlük, eşitlik temelli bir sistem geliştirmeye çalışmış ve bu eksende eserler vermiştir. Romantizmin kurucusu olarak kabul edilmektedir.
Victor Hugo, Fransız Edebiyatında en fazla ürün veren sanatçı olarak kabul edilmiş ve romantizmin en güçlü beyni tabiri yakıştırılmıştır. Hugo’ya göre romantizm, edebiyatta özgürleşmedir.
Aleksandr S. Puşkin, Rus ve Dünya Edebiyatına eserleri ile yön veren güçlü romantik kalemlerden birisidir. Rus dili ve edebiyatının reformcusu olarak görülmektedir.
Goethe, dünya edebiyatının en meşhur isimlerindendir. “Genç Werther’in Acıları” isimli romanıyla Alman Edebiyatında romantizm çığırı açmıştır. Hatta bu eserden etkilenerek intihar edenler dahi olmuştur. Goethe romantizmi, klasisizme karşı devrimci bir isyan olarak tanımlamıştır. “Romantiklik hastalıktır” demekten de kendini alamamıştır.
Romantik Türk Edebiyatçıları
Türk edebiyatına baktığımızda Tanzimat Dönemi yazarlarının çoğu Fransız romantik akımın etkisinde kalmışlardır. Victor Hugo’nun eserlerinin tesiri ile edebi ürünler vermişlerdir. Namık Kemal roman ve tiyatrolarında, Recaizade Mahmut Ekrem şiirlerinde, Ahmet Mithat, İbrahim Şinasi çeşitli eserlerinde romantizm rüzgârları estirmiştir.
Ayşe Yazıcılar'ın Yazısı.