Bazen istemeden etrafımdaki insanlara karşı kötü duygular besleyebiliyorum. Sonrasında pişman oluyor ve onları sevmeyi istiyorum. Ancak kalbim makine değil, aklım sev dese de kalbimle sevemiyorum. İnsanları nasıl sevebilirim?

Kalbimiz makine değil dolayısıyla ayarlamamız ya da sıfırlamamız mümkün değil ancak kalbimizi terbiye etmemiz mümkün. En çok da sevme ve sevmemem konusunda kalbimizi terbiye etmemiz mümkün hatta zaruri. Bunun için bilmemiz gereken dört önemli nokta var.

Bunlardan birincisi sevmediğimizi niye sevmiyorum konusudur. Sebebimiz bilgi mi, algı mı, dedikodu mu? İnsanların birbirine karşı sevgisizliğini artıracak her türlü davranış (gıybet, suizan, nemime) dinimizce yasaklanmış. Çünkü aslolan sevmeme değil sevmedir. Sevmememiz gereken durumlar, davranışlar ve insanlar da olabilir muhakkak ancak sağlam bir sebebe bağlı olarak sevmediğimizi sevmemeliyiz. Sevmek için çok sebep aramayalım ancak sevmemek için hem çok hem de sağlam sebepler arayalım. Sebeplerimiz asla kesin olarak emin olmadığımız, gözümüzle başka türlü açıklanamayacak şekilde görmediğimiz, güvenilir olduğu muhakkak olan kaynaklardan duymadığımız bilgilere dayanmasın.

İkinci olarak sevmeme sebebimiz kişisel mi yoksa sosyal veya daha geniş anlamda başka sebeplere sahip mi düşünmemiz gerekiyor. Tamamen kişisel sebeplere dayalı ise, yeteri kadar ilgi görmemek, dikkat çekmemek, saygı duyulmamak gibi hamlık içeren temellere sahip ise o zaman sevgisizliğimizi kişilere değil terbiye edemediğimiz bu ihtiyaçlarımıza gösterelim ve onlardan mümkün olduğu kadar uzaklaşmaya gayret edelim. Böylelikle bu sebeplerle sevmediğimiz insanın büyük bir iyiliği dokunmuş olur bize ve onu da sever hale geliriz.

Üçüncü olarak tabi ki herkesi sevmemiz mümkün olmayabilir ancak gerçekten sevgisizliğimizin sağlam bir sebebi yok ve bir türlü de sevemiyorsak o zaman nefret etmeyelim, kötü duygular beslemeyelim, nötr kalmaya gayret edelim. Bu anlamda düşüncelerimizi kötü duygular hissettiğimiz insanlardan uzaklaştıralım. Dünyada herkese yer var ve yaratılmış herkes yaşayıp kendi imtihanını verecek. Bizim bu konuda bir tasarrufumuz söz konusu değil ki kötü duygular besleyip insanlarla alakalı kinlenelim. Şayet kalbimizi en azından nötr hissetme ve sevdiğimiz insanlara odaklanma noktasında terbiye etmez isek besleyip büyüttüğümüz kin eninde sonunda bize pişman olacağımız işler yaptıracaktır. Dolayısıyla mutlaka ama mutlaka sevmesek bile nefret etmeyelim. Haşr Sûresi 10. ayette yer alan duayı da sık sık okumayı ihmal etmeyelim. (Onlardan sonra gelenler: ‘Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz sen şefkatlisin, merhametlisin’ derler.)

Dördüncü olarak bazı insanları sağlam sebeplerle sevmeyebiliriz. Zalime, haine, ahlaksıza karşı kalbimiz olumsuz duygular taşıyabilir. Ancak bu duygular bir yük gibi kalbimizi ve bizi ağırlaştırıp, ümitlerimizi ve heyecanlarımızı köreltip, bizi hiçbir işe yaramadan devamlı şikayet eden, karamsar bir insan haline getirmemeli. Bilakis bu duygular bizi güzel insanların sayısı artsın, zalim, hain ve ahlaksızın etki alanı azalsın için daha çok çalışmaya, gayret etmeye, mücadele vermeye sevk etmeli. Aksi takdirde kazanan zalim, hain, ahlaksız olur da kaybeden yine biz oluruz.


Mehmet Dinç'ın Yazısı.