“İnsana sığabilene kainat, kainata sığamayana insan derim.” (M. İkbal)

Zor Dönemlerde Dünyaya Geldi

Dünyaya geliş yılı 1873. Yer, Hindistan’ın Lahor şehri. O dönemlerde Hindistan İngiliz sömürüsü altında. Özellikle eğitim sistemi tamamen İngiliz mantığı ile ilerliyor. Hindistan içerisinde yaşayan Müslümanlar İngiliz sömürüsüne isyan ederek ayrı bir devlet olmak istiyorlar. Tam bu gerilimli dönemde doğuyor Muhammed İkbal. Dedeleri sonradan Müslüman olmuşlar. Babası Nur Muhammed. Tasavvufa çok ilgili biri. O yüzden Muhammed İkbal’in çocukluk yılları tekke kültürü altında geçiyor. Daha sonraki dönemlerde ilgi duyacağı felsefe ve onun soruları da buradan mülhem ortaya çıkmış olabilir.

İkbal’in 3 Yönü

İkbal’in 3 yönü, Hint dünyasını çok iyi bilmesi, Batı’ya bütün fikriyatıyla aşina olması, Müslüman coğrafyalarıyla gönül bağı kurması ve tüm birikimiyle Doğu’yu içselleştirmesi. Onun eserlerinin, zekasının ve ruh dünyasının izini sürmek isteyenler bu üç kaynağa bakmalıdır. Kur’an terbiyesi alması, İran-Arap düşünce dünyası ve tasavvuf anlayışı üzerine çalışmış olması, Batı’daki üniversitelerde okuyup yıllarca orada yaşaması, Batı felsefesinin problemleri ile ilgilenmesi, Bergson ve Nietzsche’ye özellikle atıf yapması, Goethe’den etkilenmesi vs. kendi özgün yolunu bulmasında elbette yardımcı olmuştur. Bu durumun benzerini Cemil Meriç’te de görebiliriz. (bkz: Genç Dergi, sayı: 121)

İran’da Felsefe Geleneği Üzerine Çalıştı

Önce Lahor’da lisans eğitimine başlar. Ardından Batı felsefesi ve düşünce dünyasını daha yakından tanımak arzusuyla Cambridge Üniversitesi’ne (İngiltere) gider. Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesi’nde bir süre hocalık yapar. Çeşitli konularda verdiği konferanslar çok ilgi görür ve ününün artmasına sebep olur. Londra’da kaldığı sürede hukuk eğitimi alarak savcılık diploması alır. Daha sonra Münih Üniversitesi’nde (Almanya) yüksek lisans eğitimi alır ve doktorasını verir. Doktora tezi “İslam öncesi ve sonrası İran’da felsefi düşünce” üzerinedir.

Benlik Hissi

Akademik çalışmalarının ardından ülkesi Hindistan’a döndükten sonra yaklaşık 25 yıl avukatlık yapar. Avukatlık yıllarında çeşitli vesilelerle verdiği konferanslar çok ilgi görür. Onun asıl fikriyatı “hodi” dediği “ene”yi, yani “ben” duygusunu, “benlik”i anlamak üzerine yoğunlaşır. Kendilik duygusunu anlamak, kendini bulmak gayretidir bu. Ona göre nihai hakikat benliktir, ilahi enerjinin her atomu benliktir. İslam, benliğe gereken özgürlüğü tanımış olmasına rağmen “kaderciliğin” İslam dünyasına hakim olmasından rahatsız olduğunu dile getirir. Felsefe tarihi boyunca tartışılmış bu sorulara dair İkbal’in fikriyatını iki cümlede özetlemek elbette çok zor. Bu ontolojik sorun, varlığı anlama çabası İkbal için hayata dönüş felsefesi olarak ortaya çıkar. Tıpkı kendisinden yarım asır sonra farklı bir coğrafyada neşr-ü neva bulan Sezai Karakoç’un fikriyatı gibi. Karakoç “diriliş” olarak özetlemişti, İkbal ise “yeniden doğuş” der. “İslamda Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü” isimli o harika kitabında bu meseleleri geniş geniş işler.

Rûmî’yi Takip Edin

İkbal’in zihni ve hissi bünyesine damga vuran en belirgin vasıf tasavvuftur. Bu şiirler de başka türlü yazılamazdı zaten. “Gönlüm keyfiyet ve kemiyet muammasını halletmek peşindedir” der. Mevlana’ya kelimenin tam anlamıyla hayran. Şu dizelere bir bakın: “Mevlana, aşkın rehberidir; sözleri susuzlara çeşme, vücudu vecd-ü heyecandır.” Ayrıca kendisini sevenlere de şöyle seslenecektir: “Rumî’yi takip ediniz, o nereye giderse siz de gidiniz ve bir müddet başkalıkları terkediniz.”

Hem Divane Hem de Akıllı Dost

Onun köprü kavramsallaştırmasına o gün olduğu gibi bugün de çok ihtiyacımız var. Geleneksel olan ile modern olanı karşılaştırıp birini seçmek zorunda kalmamayı öğreniyoruz ondan. Aynı şekilde Doğu ile Batı’yı, akıl ile aşkı... Belkide Batı’da en çok okunan Müslüman mütefekkirlerinden biri olmasının nedeni de budur. Hayatı boyunca pasif durmayı değil aktif eylemci olmayı tercih eder. İlim ve zevk aradığını söyler. Akıl ile aşkın senzetini anlatmaya çalışır. Bir mısrasında “Dost arıyorum, hem divane olsun hem de akıllı” demesi bu yüzdendir.

Farsça, Urduca, İngilizce, Arapça...

Çok yönlü kişiliğine rağmen öne çıkan özelliği elbette şairliğidir. Düzyazılarını bile okurken bu şaireneliği farkeder ve aslında pek çok satırın mısralardan oluştuğunu düşünürsünüz. Gelgelelim kitaplarının önemli bir kısmı aforizmalardan müteşekkildir. Farsça ve Urduca yazmayı tercih etmiştir. Az da olsa İngilizce metinlere rastlanabilir. Arapçası da gayet iyidir.

Okuyun!

• Kendisi hakkında Türkçede ciddi olarak yapılmış kapsamlı çalışmalar ne yazık ki çok az. Bu noktada Annemarie Schimmel’in Ötüken Neşriyat’tan çıkan “Muhammed İkbal” kitabı çok yararlı olacaktır. Kaknüs Yayınları’ndan çıkan “Muhammed İkbal’in Tasavvufi Düşüncesi” ile Ahmet Albayrak’ın çalışmalarına da bakılabilir.

• Vefatının üzerinden 80 yıl geçtiği için kitaplarından telif hakları kalktı ve bu yüzden pek çok yayınevi onun eserlerini yayınlıyor. Bendeniz çevirilerini Ali Nihat Tarlan’ın yaptığı Timaş Yayınları’ndan çıkanları öneririm. İkbal’in düşünce dünyasına ilgi duyan herkes özellikle “Kulluk Kitabı”nı, “Esrar ve Rumuz”u, “Şarktan Haber”i mutlaka okumalı diye düşünüyorum. Bunun yanısıra kanaatimce “İslamda Dini Düşüncenin Yeniden İnşası” ve “Benliğin Sırları” da atlanmamalı.

Kendini Topraktan Yapılmış Bir Kalıp Zannetme

Müslüman Hint mücahitlere ithafen yazdığı şiirler Hindistan’daki Müslümanları harekete geçirerek İngiliz sömürüsüne karşı durmalarına ve Pakistan’ın kuruluşuna vesile olmuştur. Uzun süren bir hastalığın ardından 65 yaşında, Nisan 1938’de vefat eder. Allah gani gani rahmet eylesin. Şiirlerinden biriyle bitirelim:

Topraktan geç, kendini topraktan yapılmış bir kalıp zannetme

Eğer sineni yararsan oradan mehtap zuhûr eder

Eğer Hak hareminin kapısını sana kapadılarsa

Eşiğin taşına başını vur; göreceksin ki la’l madeni zuhûr edecektir.

İzleyin

•TRT Diyanet’in hazırladığı Mütefekkir Dünya serisinin 4. bölümü Muhammed İkbal üzerine.

• YouTube’dan izleyebileceğiniz İz Bırakanlar serisinin Muhammed İkbal belgeselini atlamamanızı öneririm.


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.