Yunus Emre Tozal

Kur’an eğer cennete koşun diyorsa, mümin yerinde duramaz, durmamalı da zaten, koşmak için harekete geçmeli, çevresindekilere örnek olacak şekilde koşuya davet etmeli, koşunun önemini anlatmalı, koşma eylemini gerçekleştirmeli… Vahyin gönderiliş amacı da beşeri inşa edip ona ruh üfleyerek insanı insan kılmak, eşref-i mahlûkat yani yaratılmışlar içerisinde en şerefli kılmak değil mi?

Hafızlık sürecinde ayetleri ezberledikçe, sureleri tanıdıkça aklımın genişlediğini, ruhumun terbiye edildiğini ve sanki ayetlerle arkadaş olduğumu düşündüğüm bir dönemden geçiyorum. Rad Suresi’nde kalplerin ancak Allah’ı anarak huzur bulabileceğini, mutmain olacağını okuduğumuzda hafız arkadaşlarla bunun nasıl olabileceğine dair tartışmıştık. Bir arkadaşımız, Allah’ı zikrettikçe kâinattaki büyük koroya katıldığımızı; dolayısıyla yaratılmış tüm evrenin işleyişinde de her an Allah’ı andığını söylemişti de pek anlayamamıştık. Her zikir her hareket ve her eylem yeni bir ufuk belirtiyor zihinde, ufka yaklaşmak da ufuktan uzaklaşmak da insanın elinde… Namazlardan sonra yaptığımız tesbihatlar, hocalarımızın sabah namazından sonra huşu içerisinde topluca yaptırdığı zikir ve dualar insanı sanki büyük bir mücadeleye ve sınava hazırlıyor. Nedir o mücadele ve büyük sınav? İnsanın bu dünyaya gönderiliş amacı ve gayesi nedir? Allah Kur’an’da “Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık” derken neyi kastediyor olabilir?

Orhan Hoca bize dünya imtihanını anlatırken üzerinde en çok durduğu konulardan biriydi hayatın gayesi… Başlarda hemen sıkıldığımızı ve dersi kaynatmak için türlü yaramazlıklar yaptığımızı hatırlasam da, dersin üzerinden bir kaç ders geçmeden arkadaşlarla bu dersleri iple çektiğimizi hatırlıyorum. Hayatın gayesinin ve yaratılış amacımızın konuşulduğu bu derslerden birinde Orhan Hocamız Kur’an’da bir müminin kalbine ışık tutan ve hedef göstererek ne yapması gerektiğini direkt emir fiiliyle söyleyen ayetler olduğunu söylemiş ve hedef gösteren ayetler üzerinde sık sık konuşacağımızı belirtmişti. Ardından da ilk ders olarak Ali İmran Suresi’nin 133. ayetinin mealini yorumlamaya başlamış ve bize de çok güzel bir haber verircesine bu muhteşem ayetle tanıştırmıştı.

Ayetin başında geçen (ve sâriû) koşun fiilini “Koşun, kaçırmayın, yetişilmezse eğer kaçırılacak büyük bir fırsat” olarak açıklayan Orhan Hoca, ayetin devamını da okuyarak bize rahmete koşmamız gerektiğini açıklamıştı: “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!” (Ali İmran, 133)

“Allah’tan gereği gibi korkanlar için” tamlaması üzerine uzun uzun konuşan Orhan Hoca, özellikle bu ayeti Sebe Suresi’nin 46. ayeti ile beraber işlemişti: “Size tek bir öğüdüm var: İster başkalarıyla birlikteyken ister yalnız başınıza iken Allah’ın huzurunda bulunduğunuz gerçeğini asla unutmayın! (Sebe, 46) Allah’ın huzurunda olduğunu unutamayan bir insan sizce kötülük işler mi? Doğru yoldan, haktan ve hakikatten yüz çevirebilir mi, kul hakkına girebilir mi, arkadaşlarını kandırabilir mi, yalan söyleyebilir mi, anne ve babasına büyüklerine en ufak bir saygısızlık yapabilir mi, kötü söz söyleyebilir mi? Ayetin devamında koşan kulları şöyle tanımlıyor Rabbimiz: “Onlar bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Ali İmran, 134)

Orhan Hoca bizim o yaştaki çocukların yapabileceği muhtemel yanlış davranışları söyleye söyleye cümlenin başına geliyordu, “Allah’ın huzurunda bulunduğunuz gerçeğini unutmayın, çünkü Allah’tan gereği gibi korkanlar, Allah’ın huzurunda bulunduğu gerçeğini bir an bile unutmayanlardır. Onlar takva ehlindendirler, yani günah işlemekten, Allah’ın razı olmadığı işler yapmaktan, insanlara herhangi bir şekilde rahatsızlık vermekten kaçınanlardır. Ebedi dünya için azık toplayanlardır, heybesine Allah rızası için yaptığı amelleri dolduranlardır, Rabbiyle olan ilişkisini üst seviyede tutarak cennete koşanlardır.” Cennet’e koşmak ne güzel bir tabir… Ali İmran Suresi’ndeki bahsedilen ayete dönecek olursak, koşun fiilini “Aman ha kaçırmayın” anlamıyla bahseden Orhan Hoca, bizlere Kur’an’ın yetiştirdiği, hem kalbini hem zihnini inşa ettiği bir mümin profilini sunuyor, örnek bir Müslümanın özelliklerini sıralıyordu.

Kur’an, okuruna önce bir kimlik ve şahsiyet kazandırıyor, ardından dünya görüşünü yerli yerine oturtarak adeta kalbini fethediyor. Kur’an’ı anlamak bir anlamda insanı anlamaktır; zira Kur’an’ı gönderen ile insanı yaratan aynı kudrettir. Dolayısıyla Kur’an’ı anlamak hayatı anlamaktır; Kur’an’ın hedefine koşmak, Allah’ın rızasını yerine getirmek için koşmak gibidir; Kur’an eğer cennete koşun diyorsa, mümin yerinde duramaz, durmamalı da zaten, koşmak için harekete geçmeli, çevresindekilere örnek olacak şekilde koşuya davet etmeli, koşunun önemini anlatmalı, koşma eylemini gerçekleştirmeli… Vahyin gönderiliş amacı da beşeri inşa edip ona ruh üfleyerek insanı insan kılmak, eşref-i mahlûkat yani yaratılmışlar içerisinde en şerefli kılmak değil mi?

Orhan Hoca duraksadı, sınıfın ortasına geldi, eliyle işaret ederek:

- Şimdi anlattıklarımızı özetleyelim. Not alan arkadaşlar burayı kaçırmasınlar, hatta not almayanlar da küçük de olsa şimdi bahsedeceğim maddeleri defterlerine yazsınlar. Kur’an’ın insanı inşa etme süreci şu dört maddede özetleyebiliriz. Bunları sıralayacak olursak:

1) Tasavvurumuzu,

2) Aklımızı,

3) Şahsiyetimizi,

4) Hayatımızı inşa eder.

Elbette tüm bunları nasıl yapar; Kavramlarıyla bilincimizi inşa ederek tasavvurumuzu oluşturur. Doğru-yanlış karşılaştırmalarıyla aklımızı inşa eder. Peygamber hayatlarında anlattığı örneklerle şahsiyetimizi ortaya çıkarır ve son olarak bu önemli süreçlerden sonra tüm hayatımızı inşa etmek için bizi müminlerden kılar. Bizler en nihayetinde kendisine emanet edilen hayattan sorumluyuz değil mi? Kur’an’daki yön verici ayetlerin amacı da budur, insana emanet edilen hayatı inşa etmek… Allah’a kul olmayı; O’nun varlığını ve birliğini kabul etmenin ne anlama geldiğini, Onu gereği gibi tanıyıp takdir etmenin önemini ve Allah’tan başka İlah edinmemenin tüm yaşamını O’nun istediği biçimde geçirmenin ne anlama geldiğini öğretmektir.

Ders bitiyor, Orhan Hocanın maddelerinin yanına yıldızlar ekliyorum. İleride bir bakışta hatırlayıp da iç dünyamda Orhan Hocanın maddelerinin gerçekleşip gerçekleşmediğini kendime soracağımı anımsatacak yıldızlar… Cenneti hayal ettiren, geceyi aydınlatan, insana adeta umut veren yıldızlar, umarım bir gün geceyi aydınlattıkları gibi benim kalbimi de, zihnimi ve aklımı da aydınlatırlar.


GENÇ'ın Yazısı.