Dunning – Kruger ya da Cahil Cesareti Sendromu
“Mesele cahil olmak değil. Hem cahil hem cesur olmak.”
Nedir?
Dunning – Kruger Sendromu, Cornell Üniversitesi’nde görev yapan Justin Kruger ve David Dunning isimli iki psikoloğun tanımladığı “algılamada yanlılık eğilimi”dir. Daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursak, belli bir konuda bilgi ve becerisi az olan insanlarda görülen “hayali üstünlük” algısına verilen isimdir. Dunning ve Kruger’in tezlerini özetleyen cümle şöyle; “Cehalet, gerçek bilginin aksine bireyin kendine olan güvenini artırır.” Sendrom adını durum tespiti yaparak tezlerini çeşitli denekler üzerinden ispat eden Dunning ve Kruger isimlerinden alsa da Cahil Cesareti tabiri sendrom hakkında duyar duymaz ipucu veriyor.
Dunning-Kruger Sendromu Yaşayan Kişiler Nasıl Davranır?
Sayıca oldukça fazla denek üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda Dunning-Kruger Sendromu yaşayanların ortak özellikleri sıralanmış ve özetle şu maddeler öne çıkmış:
1) Her şeyin en iyisini kendilerinin bildiklerini düşünürler. 2) Hiçbir fikirleri olmasa dahi sanki o konu hakkında gerekli alt yapıya sahiplermiş gibi bilmediklerini çaktırmazlar. 3) Bir konuyu alanında uzman kişilere bırakmak yerine mimariden tıbba matematikten edebiyata her konuda kendi fikirleri daha geçerli gibi tavır sergilerler. 4) Ufak bir iş bile yapsalar çok büyük iş yapıyormuş gibi reklam ederler, daha büyük işler yapanları gölgede bırakırlar.
Sendromu Yaşayanlarla İlgili En Önemli Dört Tespit
Dunning ve Kruger tezlerini hazırlarken sosyal deneyler sonrasında hem cahil hem cesur olan insanlarla ilgili şu dört maddeyi net bir şekilde belirlemişler;
1) Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. 2) Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. 3) Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. 4) Nitelikleri, eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Garip ama Gerçek
McArthur Wheeler isimli bir adam 1995 yılında akla hayale sığmayacak bir olayın öznesi oluyor. Limon suyunun görünmez bir mürekkep işlevi görerek yazı yazmada kullanıldığı bilgisine dayanarak yüzünü ve bütün vücudunu limon suyu ile kaplamak suretiyle artardaki bankaya soygunculuk yapmak için giriyor. O, soygun işini yaparken tüm kameralar Wheeler’ı çekiyor tabii. Ertesi gün polis tarafından yakalanıyor. Sorguya alındığında ise limon suyunun kimyasından yararlanarak görünmez olacağını düşündüğünü, böylelikle bankayı kimseye görünmeden soyacağını zannettiğini söylüyor. Okurken komik ve inanılmaz gelse de bir konu hakkında derin bilgi değil derin bir cehalete sahip olmak 44 yaşında da olsa bir insanı bu gülünç duruma düşürebiliyor. Zaten Dunning ve Kruger’i harekete geçiren de bu olay oluyor ve ardından farklı versiyonları ile cahil cesareti konusunda sosyal deneyler yapmaya başlıyorlar.
Nasıl Geçti?
Cornell Üniversitesi’nde öğrencilik yapan kişiler arasında bir sınav yapılıyor ve her sınavdan sonra sorulan o klasik “Nasıl geçti?” sorusu sınava giren öğrencilere yöneltiliyor.
Soruların çok az bir bölümüne dahi cevap veremeyenler kendilerinden emin bir şekilde harika geçtiğini, eğer iyi günlerinde olsalar daha da iyi sonuç çıkarabileceklerini söylüyor. Soruların büyük bir kısmına -neredeyse yüzde doksanına- doğru cevap verenler ise son derece mütevazi bir şekilde “fena değil, idare eder, sanırım çok iyi geçmedi” gibi cevaplar veriyor.
Bu sonuçlar Dunning ve Kruger’in tezlerini metin haline getirmeye yeterli sebep oluyor. Özetle, beceriksiz, başarısız kişiler başarısızlıklarının farkında olmadan, hemen her işten anladığı iddiası ile öne atılır, az bir bilgi ya da tecrübesi varsa bunu abartarak anlatır, muvaffak olamayacağı alanlarda dahi iddialı davranır, cahilliğinden hiçbir rahatsızlık duymaz.
Kifayetsiz Muhterisler
Bu kendini bilmezlik ve cahil cesareti özünde kınanması ve sakınılması gereken bir durum iken iş hayatında kariyer basamaklarını tırmanırken itici bir güç, yükselmeye vesile bir kaldıraç işlevi görüyor. Bir işin tüm detaylarına vakıf olmayanlar konu hakkında kaba taslak bilgi/becerilerle o işin sonunu düşünmeden, ne derler diye dert etmeden öne atılabiliyor. Oysa bir mesele hakkında daha derin bilgilere ve tecrübelere sahip olanlar önlerine çıkabilecek engelleri, zorlukları, bir adım atarsak diğer değişkenler nasıl bir değişikliğe uğrar diye düşünmekten hem yavaş hareket ediyorlar hem de daha endişeli davranıyorlar. Kifayetsiz muhterisler için cahil cesareti bir avantaja dönüşüyor. Kalifiye mütevaziler için ihtiras eksikliği bir dezavantaj olarak kabul ediliyor. Atasözümüzde de geçtiği gibi akıllı kırk defa düşünürken deli köprüyü geçmiş oluyor.
Ig Nobel’e Layık Görülen Tez
“Beceriksiz ve Farkında Değil: Kişinin Kendisinin Cehaletiyle İlgili Bilgisizliğinin, Kendisini Abartılı Değerlendirmesine Nasıl Neden Olduğu Üzerine...” başlıklı tezleri için Dunning ve Kruger’e 2000 senesinde Ig Nobel Ödülü verildi.
Burada belirtmek gerekir ki Ig Nobel, Nobel ile karıştırılmamalı. Ig Nobel, Harvard Üniversitesi tarafından Nobel’in bir parodosi olarak her yıl Eylül-Ekim aylarında ilginç bilimsel on tane çalışmaya verilen ödüllerdir. Bu ödüle sahip olmanın şartı ise insanları ilk etapta uzun uzun güldüren sonrasında ise derin derin düşündüren çalışmalar ortaya koymak.
Ödül töreni “Annals of Improbable Research (AIR)” isimli bilimsel mizah dergisi tarafından düzenleniyor. Ödüller sahiplerine gerçek Nobel’lilerin de içinde bulunduğu bir grup tarafından Harvard Üniversitesi’nde veriliyor. Ayrıca, Ig Nobel Ödülü kazananlar Massachusetts Institute of Technology (MIT)’de halka açık dersler veriyor.
Ig Nobel’in kelime anlamı ise muhtevası ve amacı ile örtüşür nitelikte; İngilizce “değersiz, kalitesiz, aşağılık” anlamına gelen “Ignoble” kelimesinin Nobel’le ses benzerliğinden dolayı ilişkilendirilerek mizahi bir kelime oyunu ile “Ig Nobel Ödülleri” olarak nam salmıştır.
Cesur Cahillik Her Yerde
Yazıyı okurken bile bu tanımlamalara uyan belki pek çok yüz belirdi zihninizde. Kamu kuruluşlarında, özel sektörde, sivil toplumda, okulda, işte, markette, komşuda tanıdığınız bildiğiniz birçok kişi için hakikaten bu insan buraya nasıl geldi diyor olabilirsiniz. İşin aslı çok yeterli ya da özgüvenli olmak değil; bilmese de çaktırmamak, atılgan olmakmış bir daha gördük.
Her konuda bilgisi ve hükmü olan insanlarla çevrili etrafımız. Entelektüel cesareti olarak geçen bir ifade var. Adınız entelektüel ise hemen her alanda söz söyleme hakkınız var demektir. Belki adımız enteleküel değil ama biz bile bu algı eğilimine kapılıyor olabiliriz. İyi düşünelim. Tıpta, mimaride, dinde, edebiyatta… Hemen her alanda söyleyecek sözümüz var. Bir yerim ağrıyor diyene kesin o şudur diyerek teşhis koymak, ülke ve dünya siyasetinde ben söylemiştim bu böyledir demek, kentleşme ile ilgili sosyal medyada sürekli fotoğraflar paylaşarak bu duvar böyle yapılmaz bu ağaç buraya dikilmez gibi müdahalelerde bulunmak, dini konularda “bence” diyerek fetva vermek… Daha da basitleştirelim her adres sorana bilse de bilmese de yol tarif etmek. İşte bu ve bunun gibi o kadar çok örnek var ki cahil cesaretine.
Duning-Kruger Sendromu’nu özetleyen bir grafik var. Bu grafikte kişi bir konuda uzmanken bile cahilkenki cesarete sahip değil. Cahil cesur olur denir, doğru lakin bu iyi bir şey midir bir daha düşünmek lazım. Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını net biliyoruz sonuçta.
Modern Hayat Hepimizi Cahil mi Yaptı?
Enformasyon çağı denilen bir çağda yaşıyoruz. Bilgiye ulaşmak diye bir şey kalmadı. Avuçlarımızın içinde geziyor bilgi. İstemediğimiz ve ihtiyacımız olmadığı kadarına maruz kalıyoruz. Evet, at sırtında edilen seyahatler yok artık. Talep etmek değil maruz kalmak var. Maruz kaldıkların arasında seçmek zorunluluğu var. Veri madenciliği diyorlar. Bir dünya veri var ve değerli/gerekli olanı bulmak için bir madenci dikkati ve titizliği ile çalışmak gerekiyor. İşte bu titizlik olmadığında buldum/bildim zannı ile cehaletinin farkında olmayan cahiller cesaretleri ile derinlemesine nüfuz ediyor toplumun kılcal damarlarına kadar. Bu defa gerçekten değerli ve bilgili olan gölgede kalıyor. Cesur cahillerin algı bozuklukları toplumun algılarını bozuyor. Değerli değersizleşiyor, değersiz baş tacı edilir oluyor.
Cahil Cesareti’nin Tam Tersi: İmpostor Sendromu
Cahil cesareti bir mevzu hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadığı halde çok iyi biliyormuş gibi ortaya atılmak demiştik. İmpostor Sendromu’nda ise durum tersine dönüyor. Çalışarak, hak edilerek, gerekli bilgi ve beceriyi elde ederek gelinen bir mevkide kişinin kendisini oraya hasbelkader geldiği düşünmesi, burayı hak edecek yeterlilikte değilim zannına kapılması ve bir gün foyasının ortaya çıkacağını düşünerek kendini ikiyüzlü hissetmesine İmpostor Sendromu deniyor. Sade bir vatandaşta görülebileceği gibi makam mevki sahibi, şöhret olmuş isimlerde de görülüyor. Medyada bunu ortaya koyan pek çok örnek mevcut.
İki sendrom için de söyleyeceğimiz şey belli aslında; her zaman olduğu gibi ifrat ve tefrite düşmemek için özel çaba sarf etmek lazım. Şahsi olarak alınacak tedbirler alındıktan sonra hâlâ yoğunlukla hissediliyorsa uzmanına başvurmak gerekir.
Cahil Cesareti mi, Alim Cesareti mi, Medeni Cesaret mi?
Yapılan sosyal araştırmalar neticesinde cahil cesareti kişinin yükselişinde pozitif bir etkide bulunuyor gibi görünse de eğri oturup doğru konuşmak gerekirse cahil cesareti ile atılan adımlar emin adımlar değildir. Nereye varacağı belli olmayan, ulu orta atılan bir ok gibidir. Faydadan çok zarar getirebilir. Bilerek, farkında olarak, araştırarak, konuya hâkim olarak atılan adımlar ise daha hedefe kilitlenmiş ve risk oranı azaltılmış adımlardır. Cahilin cesaretindense alimin yani bilenin cesareti yeğdir. Cahil cesareti, alim cesareti bir de medeni cesaret vardır ki o da ilmin yanında irfanı ve imanı da kuşatan cesarettir.
Özgüven ve Cahil Cesaretini Karıştırmamak Lazım
İnsan bilgisinden emin olduğu bir konuda net bir duruş sergiler, çekinmeden kendisini ifade eder, varsa iddiası arkasında durur. İşte bu özgüvendir. Fakat alt yapısı olmadan, hakkında bilgi sahibi değilken iddia sahibi tavırlar sergiler hatta en iyisi gibi ahkam keserse cehaletiyle cesaretini birleştirmiş demektir.
“Ne kadar özgüven sahibi” denilen insanlar mercek altına alındığında kendilerinde çoğu zaman özgüvenden ziyade cahil cesareti görülür. Cesur tavırları, kendinden emin duruşları hakiki bir birikime değil yetersiz ve yüzeysel bilgiye dayanır. Darwin, cahilliğin bilgiyi değil içi boş bir güveni doğurduğunu söylerken cahil cesaretinin özgüvenden ayrıldığı noktayı da tespit etmişti desek yanlış olmaz.
Cahil Cesareti Benim Hayatıma Renk Cümbüşü Kattı
Derya Binici - İstanbul Üniversitesi/Hukuk Fak.
Kendi hayatım özelinde bunu bulunduğum mekânı fevri bir kararla değiştirerek, büyük bir şehirden daha büyük bir şehre atılarak yapmıştım. Üniversiteyi ilk Ankara’da kazanmış, önümdeki o cetvelle çizilmiş düzenli yolları görmüştüm. Lakin bana İstanbul’un birbirine geçmiş karışık yolları lazımmış. Bunun ne kadar büyük bir karar olduğunu söyleyenler olsa da bazen büyük kararları yalnızca küçük bir tercih olarak nitelendirmek lazım. Başkalarının nicel ölçütleri kendi hayat standardınıza uygun düşmez çoğu zaman. Açtığım bu kapı karşıma onlarca güzel yol çıkardı.
Bilmediğin şeye cesaret etmek devamında korkularını öğretici bir enstrümana dönüştürür. Netlik aramadan bulanıklarda güzelliği bulmak bazen daha tatmin edici olur. Cahil cesareti dedikleri şey benim hayatıma bir renk cümbüşü kattı, yedi net renkten daha zengin gökkuşakları edindim. Yürüdüğümüz yolları güzel yapan da sapacağımız yolların ardına varma heyecanı değil midir? Ucunu gördüğümüz yolu daha bitirmeden sonuna varmış olmaz mıyız zaten?
O Zamanki Cahil Cesaret’im Şimdi İyi ki’lerim Oldu
Şifa Oflaz - Üsküdar Üniversitesi/Psikoloji
Bu cesarete cahil cesareti mi denir bilemiyorum ancak hayatımda ki en büyük cesaret örneği diyebilirim. Sağlık Bilimleri Fakültesi Anestezi Teknikerliği bölümünden mezun oldum. Yaşadığım ilin en iyi hastanesinde göreve başladım. Harika ekip arkadaşlarım, güzel bir gelirim, arabam ve ailemle birlikte gayet rahat, yoluna koyulmuş zahiren kusursuz görünen bir hayatım vardı. Zahiren diyorum çünkü yaşamayı sadece işe gidip gelmekten, gezmekten, arkadaşlarla ve televizyonla vakit geçirmekten ibaret olarak gören bir yaşamın tam ortasındaydım.
Ancak içimde sebebini bilmediğim ruhumu sürekli rahatsız eden anlamsızlık hissi beni harekete geçirdi. Hatay’dan İstanbul’a hicret etmeye karar verdim. Şeyh Şamil’in dediği gibi “Sonunu düşünen kahraman olamaz.” şiarıyla çıktım yola. Her şeye sıfırdan başlayarak tekrar üniversite sınavına hazırlandım. İşimden istifa ettim. Ailemden, ocağımdan, dostlarımdan ayrıldım ve Allah İstanbul’u bana nasip etti.
Buraya geldiğimde hiç kimseydim ve kimsesizdim. Sadece gurbet diye geldiğim yurdun asıl yurdum olduğu hissi ve “O” hep yanımdaydı. İstanbul bana en güzel mektep oldu. Bir gönle dokunmak nedir, gönülden gönüle yol nasıl gider, ruhlar neden incinir, bir tebessümün nasıl binlerce çiçek açtırdığını ilmek ilmek öğretti. Bunun üzerinden dört yıl geçti. İki ay sonra psikolog olup yaralı ruhlara şifa olma niyetini aldım şükürler olsun.
O zamanlar birçok kişi tarafından “cahil cesareti” olarak görünen kararlarım bugün en büyük “iyi ki”lerim.
Bu süreçte ruhumun eksik parçalarından bir tanesinin de Genç Gönüllüler kervanına dahil olmak olduğunu fark ettiren Genç ailesine de teşekkürü bir borç bilirim.
Cahilin Bir Cesareti Var: İyi ki Var!
Esra Urhan - Marmara Üniversitesi Din Felsefesi Yüksek Lisans
Cehalet sahibi/ câhil ile kastedilen bilginin eksikliği değil, yokluğudur. Yokluk ise bizatihi kötü olduğundan, cehaleti kötülük kategorisinde zikretmemizin bir mahsuru yoktur. Zira kainat, var olması hasebiyle şeylerle, iyiliğin yansımasıdır. Bu yüzdendir ki, en azından cahilin cesareti vardır ve ondaki yokluğun giderilmesi için bir fırsattır. Şayet cesaret gösteremeyip ürkek davranmış olsaydı, bu hâl üzere devam etmek zorunda kalırdı.
Bu düşüncelerle, Türkiye’den 12 bin 800 elli 8 kilometre uzakta, ekvatorun sadrında, dil eğitimi için geldiğim Malezya’da bir Sih Keşişi ile yürümeye ve bir Kadirî taksiciyle kısa yolculuk yapmaya karar vermiştim. Sihlerin günlük hayattaki ritüelleri ve “keş” olarak adlandırdıkları uzun saçlar hakkındaki konuşmaları yürüyüşün tesirini artırmıştı. Yolun sonuna geldiğimizde “eyvallah Sih’im” diyerek ayrılmıştık. Teorik bilgilerin, günlük hayattaki yansımalarından biri de Kâdirilik tarikatının yaygın oluşuydu. Abdulkâdir Geylâni’yi bir Malay Müslümandan dinlemek ayrı bir zevkti. Burada güven bilgisinin yokluğu, merakımın cesaretine yenik düşmüştü. İyi ki de yenik düşmüştü.
Ayşe Yazıcılar'ın Yazısı.