Buyurun komutanım. Alet edevat çantasının içinden cetveli çıkar! Cetvel yok komutanım. Cetvel nerede asker! Cetvel yok komutanım. Nerede! Afrika haritasında unuttunuz komutanım. Cetveli bahane edip boyumun ölçüsünü mü alıyorsun asker! Biz boy ölçüsü ile ilgilenmeyiz komutanım. Ya ne yaparsınız! Biz kalp ölçüsü ile ilgileniriz, onun ölçüsünü de hilal ile alırız. Bu kadar laf sokmak yeter diyorum içimden. Hilal gibi yayıldığım koltuğumda cetvel gibi doğruluyorum.

Tramvaydayım. Sınavdan dönüyorum. Yanımdaki okumuş adam, yanımdaki kır saçlı okumuş adam, yanımdaki pahalı montlu, orijinal spor ayakkabılı laptoplu okumuş adam, yanımdaki mecburen bu tramvayda olduğu her halinden belli olan okumuş adam kulağından kulaklığı çıkarıp yeniden takıyor ve parmaklarını piyano çalar gibi hareket ettirmeye başlıyor. Bu hareket bana bir üstünlük simgesi, bir emir cümlesi, bir hakir görme edası gibi geliyor. Hasmımıza sevdiklerimizden daha yakınızdır, adamın bu hareketi beni ona yaklaştırıyor. Üstünden nefret eden bir alta dönüşmeye hazırım. Hangi komutu verirse versin ona koşulsuz uyacak bir er beliriyor içimde. Koşulsuz uyarken bin bir türlü küfrü yıkayıp ipe serecek bir er. Küfretmek için ve nefret etmek için üstün emri şart. Parmaklarını kımıldatmayı kesiyor adam. Bir müddet emirsiz ve küfürsüz yol alıyoruz. İçimdeki er botlarını boyuyor. Çarşafını düzeltiyor. İki parmağımla buğulanan camı silip koğuştan dışarıya bakıyorum. Lakin insan kalbinin buğusunu silmek için başkasının parmaklarına ihtiyaç duyar. Çünkü o buğu içeriden değil dışarıdan silinir. Nişanlımın hayali camdaki buğuyu silip gülümsüyor. Ben de ona gülümsüyorum. Sonra içimden parasızlığım, işsizliğim, aylaklığım geçiyor. Kalp yeniden buğulanıyor. Nişanlım siliyor, gülümsüyor, yeniden buğulanıyor, siliyor, gülümsüyor, yeniden buğulanıyor. Hava soğuk olmasa buğu da olmayacak. Görüş mesafesi azalmayacak. Buğunun iki tarafında iki yalnız üretiyor soğuk hava. Ayaklarımı birleştirip ellerimi koltuk altlarıma sokuyorum, büzülür gibi bir hareket yapıyorum.

Yanımdaki adam bu hareketi gördüm dercesine bacak bacak üzerine atıp paçasındaki tozu bir aktör edası ile pat pat vurup çırpıyor. Tozu çırpmak için bacak bacak üzerine atmış gibi görünse de asıl amacının toz değil oturuş pozisyonuyla üstünlük sağlamak olduğunu anlıyorum. Üstlerimi iyi tanırım. Bayraklı flamalı, kollu bacaklı, afişli ve sloganlı, savaş bilançosunun korkunçluğu ile övünen bir Batılı orduya dönüşüyor adam. Savaş için barışan liderlerinin izinde, barış için savaşan bir ordu. Tramvayın dışında nişanlımın hayali, içeride bu Haçlı askeri, kuşatıldığımı hissediyorum. Birbirimizi yok edene kadar savaşacağız. Adam attığı bacağından ayağı sarkıp ağrımasın diye ayak bileğini eliyle tutuyor. Bunu anlayışla karşılıyorum. Diğer yandan bileğinden kavranan ayak müziğe eşlik ediyor ve ritim tutmaya başlıyor. Bunu anlayışla karşılamam mümkün değil. Bu görüntü bir anda askerlerin koşusunu andırıyor. Kişiliğimin üzerinde bir ordu silahlı koşu yapıyor. Botların tabanları pütürlerimi düzleyip, çıkıntılarımı toprağa iade ediyor. Küreselleşiyorum. Adam bir an dönüp belli belirsiz gülümsüyor, asık suratımla bu hareketi geçiştiriyorum. O flash mob organizasyonun tatlı bir çocuğuna dönüşse de, ben Irak’ta annesini kurtarmaya çalışan yaralı bir çocuğum. O planking yapan canı sıkkın bir gence dönüşse de ben Halep’te enkazın üzerine sırtüstü düşen bir muhalifim. O tebowing yapan batılı bir öğrenci ise ben Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları bahçesindeki düşünen adam heykeliyim. O cips kola pizza, ben mülteci kamplarına fırlatılmış bir dilim ekmek. O Wall Street, ben Sırat köprüsü.

Attığı bacağını indiriyor adam. Bu sefer de ben öne doğru biraz kaykılıp iki dizimi yanlara açıyorum. Kadınların erkeklerde en sevmediği oturma şekli. Ben de sevmem. Ama yapıyorum. Düpedüz sınır ihlali bu. Asker! Buyurun komutanım. Alet edevat çantasının içinden cetveli çıkar! Cetvel yok komutanım. Cetvel nerede asker! Cetvel yok komutanım. Nerede! Afrika haritasında unuttunuz komutanım. Cetveli bahane edip boyumun ölçüsünü mü alıyorsun asker! Biz boy ölçüsü ile ilgilenmeyiz komutanım. Ya ne yaparsınız! Biz kalp ölçüsü ile ilgileniriz, onun ölçüsünü de hilal ile alırız. Bu kadar laf sokmak yeter diyorum içimden. Hilal gibi yayıldığım koltuğumda cetvel gibi doğruluyorum. Bacağımı yanımdaki adama hafifçe dokundurup geri çekerek yeni sınırı cetvelsiz belirliyorum. Komutanım beklemediği bu geri çekilmeye iki bacağını birleştirerek cevap veriyor. Lakin daha sonra çantasından laptopu çıkarıp bitişik bacaklarının üzerine koyuyor. Bir oyun açıyor. Cetveller, bayraklar, savaş meydanları, botlar ve küfürler ortadan kalkıyor. Artık ikimiz de siviliz. Artık muhalif olmak, azınlık olmak, hakkaniyet istemek, hassasiyet arzulamak interaktif yollardan olacak. Oturduğum koltukta biraz daha dikleşiyorum. İçimdeki çamurdan çörek yapan Somalili’yi, Kut’ül Amare’de potinlerini pişirip yiyen gazi dedemi bir önceki durakta indiriyorum. Camın ardında gülümseyen nişanlımın görüntüsünü cama hohlayarak yok ediyorum. Ben de en az senin kadar iyi bir bilgisayar kullanıcısıyım. Savaş oyunlarına gençliğimi kaptırdım, teknolojiyi öğrenmek için çocukluğumu verdim. Telefonumda aynı oyunu açıyorum. İstemsizce gözleri telefonuma kayıyor, gülümsüyor. Kullanıcı adın ne diyor. Kızılderilibaltası25, ya senin ki nedir? Tomahawk* diyor sırıtarak. Anlamını sormaktan ar ediyorum. Sonra nasılsa bakarım. Oyunda üstünlüğü sağladıkça keyfim yerine geliyor. Annemin hatırı kırılıyor lakin. Annem dünyanın direkleri hatır için ayakta duruyor derdi. Kimin hatırı için anne derdim. Sevilenlerin derdi. Sevdiklerimizin mi? Hayır kuzum sevilenlerin. Sevilenler sevdiklerimiz değil mi işte derdim. O da hayır yavrucuğum bizim sevdiklerimizin değil, O’nun sevdiklerinin hatırı. Ah annem hiçbir mutluluk, sevinç, başarı, o hatırdan daha kuvvetli değil mi şimdi, şu an? Anne? Anne? Yanımdaki adam sınırlarıma dalıp bacağımı dürterek hadi oyna diyor. Yeniden sevgisiz, hatırsız, küçük, yuvarlak bir dünyanın insanlarına dönüşüyoruz. Oyunda üstünlüğü sağladıkça keyfim yerine geliyor. Baltamı havada sallayıp keskin ucunu öpüyorum. Ben üstünüm ve işte şimdi eşitiz! Lakin üstünlüğüm uzun sürmüyor, eşitlik bozuluyor. Amerikalı asker ineceği durağa yaklaşınca tanıştığımıza memnun oldum kızılderilibaltası25 diyor. Ben de memnun oldum diyorum. Yarın doktora yeterlilik sınavım var. Bana şans dileyin diyor. Olur anlamında başımı sallıyorum. Ya siz diye soruyor. Açık Öğretim İşletme. Tam askere gitmemek için diyecekken susuyorum.

Adam tramvaydan iniyor. Baltam yere düşüyor. Dünyanın direklerinden biri üzerime devriliyor.

*Kızılderili savaş baltası anlamına gelen Amerikan yapımı toplu katliam bombası.


Ayşegül Genç'ın Yazısı.