Yürümeli... İçe Yönelerek, Şehre Sırtını Dönerek...
Hatice Kübra Korkmaz
Haz ve hız şehrinde sanki Sodom ve Gomore günlerini yaşıyoruz. Belki her birimiz tuzdan birer heykele dönüşmüşüz bilmiyorum. Kendini bu süreçlerden korumak isteyen kişiler Lut Peygamber ve ehli gibi ardına bakmadan yürümeli yürümeli… Yürümek, başka yolu yok. Cesaretle yürümek, şehre sırtını dönerek… İçine yönelerek, sessizlik dediğimiz şey aslında reddederek duruşunu bozmadan ve arkasına bakmadan yürümektir…
Sizi tanıyalım demek uygun düşmez sanırım ama kendinizden bir kaç cümle ile bahseder misiniz?
1967 Üsküdar doğumluyum. Üsküdar Kız Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi mezunuyum. Üniversiteli günlerimden beri politika kritikleri yazıyorum. 1999’dan itibaren Vakit gazetesi köşe yazarıyım. Kadınların eğitim ve istihdam hakları bağlamında 25 yıldır mücadele veren bir hukukçuyum. 2002 yılında Türkiye Yazarlar Birliği basın ödülünü aldım. 2000 yılından itibaren edebiyat çalışmalarını yoğunlaştırdım. Dergah edebiyat çevresi ve Mustafa Kutlu Bey’in tedrisatında devam ediyor edebi çalışmalarım.
Tüm bunları şekillendiren hissiyat dünyanızı sorsak?
Yaşamım boyunca hep gün yüzünde yaşadım. Saklanma şansım olmadı. Tabi hayal kırıklıkları her idealistin yasadığı ve yaşayacağı durumlardır. Ve fakat sanırım sanat, hayal kırıklığından çok hayatı açık bir yara gibi yaşamayı getiriyor çoğu kez. Yaraları en iyi uyutan şeyse, yapacak işlerin çokluğu ve annelik… Anaç ruh, her şeyi örüp onarabilmenize ve her şeye rağmen hayattan yana tavır almanıza yöneltiyor sizi…
Dergâh dergisi ile yakınlığınızı biliyoruz bu çalışmanın hayatınızdaki önceliği, yeri nedir?
Dergah edebiyat dergisi ve çevresi bizim okulumuz ve içinde yetiştiğimiz bahçemizdir. Yaşayan edebiyatın nabzını tutan bir dil ve okumalar mecrasıdır Dergah. Hayatımın neresinde diyorsunuz, hayatım onun içindedir… Dil, varoluşun eviyse, edebiyat hayatı kuran bir temeldir.
Sizce ideal genç tipi nasıl olmalıdır?
Çok zor bir soru! Ashab-ı kehf’i okuyorum uzundur. Hayatın katmerli ve dönüştürücü dalgalarına karşı sığınacak bir mağaranın yarenleri olan bu gençler, sanki benim yol arkadaşlarımmış gibi geliyor bana. Mağara ile şehir arasında gidip gelen herkes genç… Hayretini, endişesini yitirmemiş, kendini vermek konusunda seçici ve hatta çoğu kez vermeyici ruh halini önemsiyorum.
Günümüzde gençleri yönlendirecek birçok faaliyet var, “Genç olsaydım şunu değerlendirirdim, şuna yönelirim” dediğiniz bir şey var mı bu çalışmalar arasında?
Müzik ve Sinema mesela, dil ve edebiyatın yanı sıra gençlere işaret ettiğim önemli sahalar.
Gençlerde bir eksiklik ya da bir doyumsuzluk var sanki. Her şeyle aynı anda ilgilenen, her şeyde başarılı olmaya çalışan gençler görüyoruz. Kolay yoldan, okuduğu kitabın kapağındaki isim olma gibi bir çaba var artık. Bu sizce bir heves mi yoksa olması gereken mi bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gençlik biraz da böyle bir şey zaten. Kararsızlık ve atılım, gençliği gençlik kılan eforlardır her çağda. İçinde yaşadığımız çağ ise görünürlüğe ve hıza dayalı bir çarklar atmosferi vermiş bizlere. Doyumsuzluğu ve kararsızlığı gençlerde makul karşılamak mümkün de ya her şeyi yapmak isteyen büyüklere yetişkinlere ne diyeceğiz? Gerçi uzundur içine kapatılmış ve yoksunluklarla çevrelenmiş bir üçüncü dünya ülkesi cetvelindeyiz. Serbest piyasa ekonomisi dediğimiz ve son yirmi yılda denetimsiz olarak salgılanan imha edici süreçte, gençleri mağarasız bıraktığımızı düşünüyorum. Haz ve hız şehrinde sanki Sodom ve Gomore günlerini yaşıyoruz. Belki her birimiz tuzdan birer heykele dönüşmüşüz bilmiyorum. Kendini bu süreçlerden korumak isteyen kişiler Lut Peygamber ve ehli gibi ardına bakmadan yürümeli yürümeli… Yürümek, başka yolu yok. Cesaretle yürümek, şehre sırtını dönerek… İçine yönelerek, sessizlik dediğimiz şey aslında reddederek duruşunu bozmadan ve arkasına bakmadan yürümektir…
Zaman ayırıp cevapladığınız için Genç Dergi olarak teşekkür ederiz!
Ben teşekkür ederim.
GENÇ'ın Yazısı.