Selim Bozkurt

Allah bile milyarlarca insanı birbirinden farklı yaratırken nasıl dersin benim gibi düşünmeyen herkes kahrolsun? Eğer kahrolacaksa bütün kötüler ve kötülükler, kahrolsun. Ama sen yaşa, çünkü sende yaşadığın kadar yaşatma eğilimi var, sen lazımsın bu dünyaya…

ugüne kadar bilmediklerimizle beraber kendinizi tanıtır mısınız?

Kim neyi ne kadar duydu bilmediğim için “ilk duyacağınız” bir şekilde cevap veremeyeceğim… 80`li yıllarda köyden kente bir çocuk nasıl çocukluk yaşamışsa işte öyle… Ve o çocuk büyüdüğünde nasıl bir Türkiye bulmuşsa öyle… Bakın bunu ilk defa söyledim.

Çocukların yüzü hep güler. Biyografinize baktığımızda orada bir sözünüzü gördüm “çocukluğuma ait gülen bir fotoğraf sunamıyorum” diyorsunuz. Bu konuya biraz değinsek?

Yukarıda da belirttiğim gibi kötü olan benim çocukluğum değil, o günün Türkiye`sinin fotoğrafı. Her gün mahallenizde, birinin dövüldüğü, yolunun kesildiği, kurşunlandığı, tutuklandığı kısaca tüm annelerin ağladığı bir dünyada hangi çocuk gülen bir resim verebilirdi ki ben vereyim. Yoksa bizim yuvamız gayet huzurlu, ailemin her ferdi de çok keyifli insanlardı. 

Tecrübelerinize dayanarak “gençler keşke şöyle yapsa” dediğiniz oluyor mu?

Biz küçükken zengin ailelerin çocuklarına “apartman çocuğu” derdik. Çünkü apartmanda oturmak herkesin yapabileceği bir şey değildi. Ve bizim gözümüzde bu adeta hak edilmemiş bir zenginlikti… Belki de kıskanmanın, imrenmenin dışa dönük feveranı… Oysa o çocukların imkanları bizde olsa bizim de durumumuz çok farklı olmayacaktı… Şimdiki çocuklar ise “internet çocuğu”. O yaşlarımızda olsak sanırım bizde de aynı belirtiler olacaktı. O yüzden ne kadar yapmayın, etmeyin bu internet faydadan çok zarar verecek size desem de; biliyorum hiç etkili olmayacak. Ama yine de adettendir nasihatim olsun… İnternete harcadığınız zamanın yarısının yarısı kadar kitap okuyun, her gün en az bir kişiye küçücük de olsa bir iyilikte bulunun.

Peki ilgi alanlarınız nedir?

Arabalar hastalık derecesinde ilgi alanımdır. Fuarlara gitmek, gelişmeleri takip etmek otomobil dergilerine üye olmak, her çıkan modeli yakından ve yerinde takip etmek de bunlara eklenebilir… Uzakdoğu sporlarına olan düşkünlüğüm zaten malumdur.

Her insan gibi siz de yaşlanacaksınız. Nasıl bir yaşlılık hayal ediyorsunuz?

Huzur içerisinde bilge bir ihtiyar gibi herkese tecrübeleriyle-birikimleriyle yardım eden, tek katlı bir evin bahçesinde çiçekler ekip biçen, köpek besleyen, torun büyüten biri olmayı düşlüyorum. Öyle bir şey işte… Dedik ya, hayal ediyoruz…

On sekiz yaşında köye döndüğünüzü söylüyorsunuz. Köye geldiğinizde anda ilk ne hissettiniz?

Çok farklıydı elbette. Televizyondan gördüğünüz, büyüklerden duyduğunuz şeyler bir anda ete kemiğe dönerek karşınıza çıkıyor. Tuvaleti farklı, banyosu farklı, evlerin kokusu farklı... Çankırı`nın bir köyüydü gittiğim yer ama yine de ben doğunun bir yoksul köyünü görmeyi daha çok isterdim, şükür sonradan o da oldu… Şimdi işimiz gereği ülkemizin dört bir köşesinde konserler veriyor ve köyünü kasabasını ahalisini hepsini yakından tanıyorum. Bundan dolayı da çok mutlu oluyorum. Çünkü mega kentlerden köy kentlere geçtikçe insaniyet metresi yükselmeye başlıyor.

Yine biyografinize baktığımızda kendinizi “hüzün” olarak tanımlıyorsunuz. Hüznün hayatınızda nasıl bir yeri var?

Karşılık…. Yani beni biraz o karşılıyor, kendimi daha çok hüzne yakın buluyorum ya da hüzünlü şeyleri kendime yakın buluyorum. Mutlu bir çocuğun mutluluğunu o an yaşarken mutsuz bir çocuğun mutsuzluğunu unutamıyorum…  Şairin ifadesiyle; “kazanda su kaynasa sanki ben pişiyorum. Bir kuş, bir kuşu öldürse ben can çekişiyorum”

Özlemini çektiğiniz bir şey var mı hayatınızda?

Elbette var, herkesin de vardır sanırım. Ama burada sizinle paylaşamam bunu… Ne para ne pul ne daha fazla şöhret, Allah biliyor. Siz de dua edin yeter…

Gençlik yıllarınızda idealiniz neydi? İdeal edindiğiniz o anlar nasıl geçti?

Gençliğe ilk adımı attığımda ya da 18 yaşına girdiğimde memur oldum. Bu işin bana göre olmadığını anlamamsa fazla sürmedi ve beş sene boyunca sürekli şu duayı ettim: “Allah`ım bana öyle bir iş ver ki gece oturayım, gündüz yatayım”. Allah da kabul etti… Elbette ben de çok çalıştım ve sebat ettim. Senelerce beş kuruş kazanmadan hatta kaybederek ama bugün sevdiğim ve idealim bile olamayacak güzellikte bir iş yapıyorum. Sizlerin de ideali ne ise dilerim gerçekleşsin ve çok daha büyük güzellikte olsun. Ama çok çalışın, çok çalışın ve hiç yorulmayın.

Sizce toplum olarak en büyük problemimiz nedir?

Birbirimize karşı aşırı tahammülsüzlüğümüz, birbirimizi anlayamamamız ve anlamaya çalışmamamız. Hep kendimizi haklı bularak kendimiz dışındakilere hayat hakkı bile tanımamamız. Şunu asla unutmayın; insan tornadan çıkmış bir “parça” değildir… Can, kan ve ruhtur… Aynı aileden yetişen kardeşler birbirine benzemezken bütün insanları birbirine benzetmeye çalışmak büyük bir garabettir… Allah bile milyarlarca insanı birbirinden farklı yaratırken nasıl dersin benim gibi düşünmeyen herkes kahrolsun? Eğer kahrolacaksa bütün kötüler ve kötülükler, kahrolsun. Ama sen yaşa çünkü sende yaşadığın kadar yaşatma eğilimi var sen lazımsın bu dünyaya… Sevgim, şiirim ve sesimle…


GENÇ'ın Yazısı.