M. Nedim Tan

Henry Davis Thoreau, Doğal Yaşam ve Başkaldırı (Çev. Seda Çitçi), Kaknüs, 2007

Eski bir ilke: Hayat sorgulanmalıdır... Yapıp edilenler, geçip gittikleriyle kalmamalı, iyiye ve güzele katkılarıyla anılmalıdır. Çünkü fânîliği ebedîliğe erdirmenin yolu hayatın ayrıntılarını sorgula-maktan geçer. Sokrates, sorgulanmamış bir hayatın yaşanmış sayılamayacığını söylerken buna işaret ediyordu. Hikmet sahipleri de, nefis muhasebesinin önemini bıkıp usanmadan bin yıllarca dile ge-tirdiler, hesaba çekilmeden önce hesap verebilmeye davet ettiler...

Bizi kendimizden alıkoyan nesnelerden soyutlanıp olup-bitenlere az da olsa dışarıdan baka-bilmek, hayatı sorgulayabilmenin ilk adımı. Kendimizle başbaşa olduğumuz, kendi bilincimiz üzeri-ne döndüğümüz zaman artık bir iç muhasebeye dalmışızdır. İnsan durup düşünebilmelidir biraz, neye kapılıp gittiğini, neyi ne için istediğini. Düşüncede derinlik bu sorgulamayla başlıyor, nitelikli bir sorgulama hayata temel olan ilkelerle insanı yüzleştiriyor. Duyarlılık sahibi her insan, kendi ile giriştiği muhasebeden hep kazançlı çıkar ki düşünce tarihi bu kazancı teyid eden nice örneklerle doludur.

Sözü Henry David Thoreau’ya (1817-1862) getireceğim. Hayatı sorgulama yolunda Walden Gölü kıyısına bir kulübe yapıp orada doğrudan hayatla yüzleşme arzusunu gerçekleştiren, günlük hayatın sonsuzlukla kesiştiği noktaları gözlemleyen, bunu da yetkin bir üslupla yazıya geçiren Tho-reau... Münzevilik değildi onunkisi. Anti-sosyalliği yüceltmedi... İnsanla kainatın kopmaz bağını, her şeyin bir şeyle, bir şeyin her şeyle ilişkisini bulmak ve sergilemek için gayret etti. İnsanı yabancılaştı-ran bütün sosyal oluşumlara, özellikle ekonomi çarkına ve devlet kurumuna karşı iyileştirici bir çağ-rıda bulundu.

Amerikan Edebiyatına mal edilemeyecek denli evrensel temalar yakalayan, verdiği ilhamla dünyanın dört bir yanında, mesela Gandhi ve Tolstoy’da karşılık bulan Thoreau’nun yazdıkları, hep seyircisi olduğumuz dengesizliklere karşı, hele de bu dengesizliklerin devlet ve toplum diye kutsan-masına karşı müstesna bir silkinme çağrısıdır. Edebî tasvir gücüyle felsefî ifade berraklığının buluştu-ğu bu nadide metin, fıtrattan, yani gerçek anlamıyla evrensel olandan, sırf kendi küçük dünyası uğruna kopan bir insanlık durumuna karşı rahatsızlık duyanlar için çok şey söylüyor. “Bazı kitaplar uyumamız için bazıları ise uyanmamız için hikayeler anlatır” der Eminpûr. Thoreau’nun anlattığı hikaye terkedilmeye yüz tutan bir duyarlılığın hikayesi. Uyanmaya bir davet... İşte vurucu cümlelerinden bazıları:

“Okumak, bir lüks olarak bizi uyuşturan ve gelişmiş algılama yetilerimizin bir süreliğine uyumaya çekildiği bir faaliyet değildir. Ayak parmaklarımızın ucuna yükselip en uyanık ve en zinde halimizle, zaman ayırarak, kendimizi bütünüyle adamamız gereken bir faaliyettir okumak.” (s. 121)

“Gönüllü yoksulluk diyebileceğimiz üstünlük sağlayan bir konum dışında, hiç kimse insan yaşamının tarafsız ve akıllı bir gözlemcisi olamaz.” (s. 27) [Gönüllü yoksulluk, orijinal metindeki haliyle voluntary poverty ifadesi, tasavvufî anlamıyla fakra işaret ediyor.]

“Kendimiz ya da gelecek nesiller için mal edinirken, bir aile ya da devlet kurarken, şöhret yaparken birer ölümlüyüz. Ama gerçekle uğraşırken ölümsüsüz.” (s. 115)

“Yönetim denen şey, en çok halkı özgür bıraktığında işe yarar ve halkın en özgür olduğu yönetim, en elverişli yönetimdir.” (s. 358)

[Kitabın İngilizce orijinal baskısına şu adresten ulaşılabilir: www.archive.org/details/texts]


GENÇ'ın Yazısı.