Yaşasın İslamcı Köktendilciler!
Önümüze dönmemiz lazım! Önümüzü, yönümüzü doğru görmemize yardımcı olacak bir duruşa sahip olmamız gerekiyor! Bön bön bakarak ne önümüze dönebiliriz ne de yönümüzü bulabiliriz! Yönün gönlünün yönüdür kardeşim!
Kelimeyi Yaratan Rabbim!
Selam ile kardeşim, en güzel selam ile...
Şimdiye kadar sizlerle Mürekkebi Kurumadan köşesinde hasbihal ettik. Çok sözler ettik, belki bazılarınızı kırdık, belki biraz fazla iltifat ettik! (İnanın bu ikincisini pek etmedim! Köşemizin o kırılan kardeşlerimizin bedduaları vesilesi ile kaldırıldığı söylentileri asılsızdır!) Biraz önce vesilesi ile dedim zira benim için yorucu bir şey idi Mürekkebi Kurumadan’ı yazmak. Kimi zaman mail kutumuz ile ilgili sıkıntılar, kimi zaman bir türlü değerlendirmeye alamadığımız yazılar, kimi zaman da benim vakti pek kıymetlendirerek kullanamamamdan kaynaklanan sıkıntılar yaşıyordum... Açıkçası gelen yazıların bir haylisi insandaki okuma şevkini kökten yok edecek cinsten idi. Elhamdülillah, bu tehlikeyi bertaraf ettik! Üç tane sıkıcı, herhangi bir orjinalitesi olmayan yazı yüzünden tüm yazılmış eserlere, metinlere kötü gözle bakamazdım. Hem de editörlerin en despotu Lütfi Ağabeyimizin “Asımcığım, milleti az kır, yoksa Cafcaf’ı kapatırız” tehditleri karşısında iltifat yağdırdık durduk okura! (Bu da kuyruklu yalan oldu şimdi :)
Peki bundan sonra burada bu köşede ne yapacağız?! Elbette güzel şeyler yapacağız! Bizim vazifemiz bu! Rabbim onca güzellik yaratsın, biz tutup onu bunu eleştirip her şeyi yargılayan bir iş yaparsak olur mu?! Güzel şeyleri paylaşmak, onları işaret etmek de güzel olmaya giden bir yoldur inancıyla güzel şeyleri işaret etmeye devam edeceğiz buradan. Biz güzel olamazsak da işaret ettiklerimizin güzelliği bizim için bir kefaret olur belki..
Zihnimden bir çok şey birden geçiyor bundan sonra Genç dergisinde neler yazsam diye düşünürken, ama kararım kelimelerden yana! “Ağırlıklı olarak Rabbimizin kelime nimetlerinden bahsetmelisin!” diyor iç sesim. Bir şeyin olmasını istiyorsak ona karar vermemiz onun olması demektir aslında! (Bir işi önce kafanda bitireceksin! Ben şunu yapacağım dediğinde kararlılıkla dediğin bir şeyse bu, o iş olmuştur! Bunu bil! Fakat zaafları fazlaca olan birisi iseniz “karar veriyorum ama yapamıyorum, neden, neden, neden!??!!” deyip kendinizi yersiniz, sonra da ya psikoloğa gidersiniz veya bizim Süleyman Ragıp Yazıcılar’a yani ki Güzin Abi’ye mektup yazarsınız! Oysa psikologlar n’apsın sana! Onlar kendi düştükleri hallerini çözsünler önce!)
Köktendilciyim var mı!!
Kelimelerin kökeni benim uzun zamandan beri yoğun olarak ilgilendiğim alan. Gizli bir etimolog olduğumu söyleyebilirim. Ve bir sözlük hastası!
Bu tarafımı çok yansıtmadığımı biliyor hatta bir kaç yıldır da keşke öğrendiklerimi, fark ettiklerimi yazmayı ihmal etmesem diye içleniyordum. İnşallah burada Kur’an’da da özel olarak vurgulanan, üzerine yemin edilen bir hususu yani kelimeler ile ilgili yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım az sıkıcı olurum.
Okullar ne kötü be birader!
Benim öncelikli derdim bize okullarda öğretilmeye çalışılan yalanlarla! Onlarla alıp veremediğim çok şey var benim! Okullarda o kadar çok şey o kadar yanlış, hakikatın hilafına öğretilmeye çalışılıyor ki ben tam da bu nedenle mesela çocuklarımı okula göndermek istemiyorum! Kimsenin çocuğuna bu kötülük yapılmamalı! Bu insan güzellerine bu zulüm nasıl reva görülür?!
Neler anlatılıyor bize okullarda düşünsenize!
“Çocuklar Cumhuriyetten önce var ya biz aslında kokarca idik, sonradan aslan olduk. İğneyi bile Avrupa’dan getirtiyorduk. Hacı Hoca Padişahlar hep dua okuyup namaz kılıyorlardı, kadınlar da Avrupalılar gibi giyinmiyorlardı da çağdışı kıyafetler giyiyorlardı. Her taraflarını örtüyorlardı, düşünsenize ne kadar bilimdışı, ne kadar banal! Kimse Deniz Baykal’a oy veremiyordu. Cuma günleri tatildi, Pazar günleri kiliseye gidilmiyordu, pardon Pazar Konseri olmazdı!
İnsanlar takke takıp tekkeye gidiyordu, Fadime Şahin bile yoktu, Sisilerle anlaşmıyordu devletlüler! Bütün millet Ramazanlarda akşama kadar aç bi ilaç idi.. Maymundan gelmiyordu kimse... Sonradan bilimle tanıştık, maymundan geldik! Hoş geldik!”
He valla! Hoşgeldiniz! Hiç de hoş gelmediniz!
“Sehpalarında sarıkla sallandığımız sabahlara sorun bizi!”*
Evet, herşeyi boza boza, dejenere ede ede bugünlere geldik!
Tarih, Matematik, Dilbilgisi, Biyoloji de bunlardan nasibini aldı!
İsmet Baba* ne de güzel söylüyor: “Hadım tarih, kundakçı matematik”
Önüne Dön!
Önümüze dönmemiz lazım! Önümüzü, yönümüzü doğru görmemize yardımcı olacak bir duruşa sahip olmamız gerekiyor! Bön bön bakarak ne önümüze dönebiliriz ne de yönümüzü bulabiliriz! Yönün gönlünün yönüdür kardeşim!
Fark ettirmeye çalıştığım bir şey var! Yön, bön, dön, ön ve gönül kelimelerini ard arda kullanıyorum, özellikle kullanıyorum!
İddia ediyorum ki yön kelimesinin kökü yön değildir!
İddia ediyorum ki yön kelimesinin kökü ön kelimesidir! “Y” kelimenin başına sonradan gelmiş bir ektir!
Aynı şekilde “d” de, “b” de, “g” de, “s” de, “ç” de ön’ün başına gelir ve kelimeye bir anlam katarlar!
Bunu dört yıldır böyle biliyor, böyle görüyorum!
Aslında bunu ilk söyleyen Hüseyin Rahmi Göktaş!
Diyeceksiniz ki Asım Abi, böyle dilbilgisi konularından bize ne, bize din, iman, İslamcılık anlat!
Tam da bunun için anlatıyorum vallahi!
Sistemin bir çok şeyinin, neredeyse her şeyine yakın kısmının yalan, yanlış, çarpıtılmış olduğunu bildiğimden ve bu yalan üretimine muhalefet etmek vicdani bir sorumluluk olduğuna zerre kadar bir şüphem olmadığı için konuşmak, bunları söylemek zorundayım!
Üstümüzdeki yükümlülük sadece yalana karşı çıkmak değil! Aynı zamanda işin doğrusunu da ortaya en güzel şekilde koymak zorundayız!
Ve ben dilbilgisi İslamcılığı yapmış oluyorum!
Yaşasın dilbilgisi duyarlığına sahip Müslümanlar! Diğerleri de yaşasın ama mümkün mertebe doğru cümleler kurarak, bilinçli kelimeler kullanarak! Kelimeleri Kur’an’daki anlamlarına uygun kullanarak!
***
Dön önüne demeyi seven Türkler dön’ün kökünün ön olduğunu nasıl görememektedir, bunun hayreti ile yaşıyorum bir süredir! Kendime de kızıyorum tabii Hüseyin Rahmi Göktaş bunu nasıl benden önce fark etti diye!
Peki sadece ön kelimesinde mi geçerli bu öne ek gelmesi durumu? Hayır! Tüm Türkçe kelimelerde!
Ama şunun farkındayım tabii ki: İnsanımız kullandığı hangi kelime Türkçedir hangisi başka dilden gelmiştir; bunu pek biliyor değil!
O kadar farkında değil ki, bunun ne gereği var noktasına kadar gerilemiş durumda!
Dil zihin kültür medeniyet ilişkisinin boyutlarından haberdar değiliz anlaşılan.
Türkçe bize Allah’ın emaneti!
Şunu bilmeli ki Rabbimiz bize Türkçeyi verdiyse, bir emanet olarak verdi! O yetiyi iyi kullanmamızı ister elbette! Bu sadece Türkler için gerekli bir durum değil! Sadece bize emanet verdi, bizim dışımızdakiler insan değil, onlar dillerini kullanmasa da olur, kötü kullansa da olur anlamına gelmiyor cümlelerim. Dil ırkçılığı yapacak değiliz ama dil İslamcılığı yapabilirim!
(Tamam, İslamcılık kelimesini sevmeyenlerimiz var, ben de savunuyor değilim ama birisi beni “siz İslamcılaaar, böcekler!” dercesine ezmek için kullandığında tepkim özür diler bir şekilde şu olmuyor: “Şey, ben diğerleri gibi değilim, ben aslında barışçıl biriyim, tüm insanları seviyorum. Zararsızım. Her hangi bir terör örgütü ile alakam yok!” Böyle demiyorum, gayet rahat bir şekilde “Evet, İslamcıyım, n’olmuş yani. Senin keyfin için başka türlü mü görünmeliyim. Başka ne yapabilirim sizin için” diyorum. Durum bu yani! Yoksa İslamcılık teriminin yüz yıllık serüvenini bilmiyor değilim. Hatta bu kelimeden rahatsız oluş biçimlerinin tahliline yönelik okumalar bile yaptık!)
İşte böyle düşünceli okur, kelimelerin ekini kökünü bilmişiz bilmemişiz, ne önemi varmış, ne fark edermiş; bunları konuşacağız burada inşallah!
Köktendilcinizin farkı!
Benzerlerimizden farkımız bunu bir muhafazakar olarak yapmayacağız! “Dilimizi koruyalım, öztürkçe kullanmayalım, dilimize başka dillerden kelime girmesine engel olalım!” demeyeceğiz! Net bir dil bilincini savunuyorum! Hiç bir dilin hiç bir kelimesine düşmanlığım yok! Kelimeleri gerektiği yerde doğru kullananlara hürmettarız!
Bayramın b’si birleştirir! Ortasındaki “ayr” ayırır!
Kurban bayramınızı tebrik ederim, işime devam ederim! Bayram kelimesine biz Türklerin neden bayram dediğine kafa yoruyordum uzun süredir. Nihayet kelime geçen gün Hüseyin Rahmi Göktaş yöntemi ile açıldı zihnimde. Hüseyin Rahmi yönteminde kelimelerin sadece sonundaki ekleri kaldırmıyoruz, başındaki sessiz harfi de kaldırıyoruz! Çünkü o da bir ek! Bir yapım eki! O zaman bayram kelimesine bakalım. Baktığımızda bayram ile bayrakın aynı kökten geldiğini fark ediyoruz. Son harfleri attığımızda bayra kalıyor. Kurala göre b’yi de çıkardığımızda “ayra” kalıyor! Aklınıza ayran geldi biliyorum! Haklısınız, ben de severim ayranı! Biliyorsunuz ayran ayrışır! Ayrışan yoğurda ayran denir. Yoğunlaşan süte de yoğurt denir!
Gelelim bayrama! Bayram “ayrı” bir gündür. O gün diğer günlerden ayrıdır! Fakat başındaki “b” sesinin birleştiren, toparlayan, ben gibi anlamlar katması yüzünden bu ayrı gün aynı zamanda insanların birbiri ile birleştiği, biraraya geldiği bir gün anlamı da kazanmış oluyor! Bayrak da aynı şekilde ayrıştırıcı bir semboldür! Sizi başka milletlerden ayırır, fakat sizin milletinizin biraraya gelmesini sağlar!
Millet derken hangi milleti mi kast ettim? Elbette İbrahim Milletini kast ediyorum! Ama onu da gelecek sayıda konuşalım! Selam ile bayram ile!
Asım Gültekin'ın Yazısı.