Ömer Öztürk

Bu dünyaya gelip giden herkes gibi, Allah’ın seçkin kulları evliyalar ve peygamberler de dahil herkes gibi, Peyami Safa da 62 yıllık ömründe defalarca çile çemberinden geçti. Şu imtihan dünyasında sınav kâğıdına kaç not düşüldü orasını bilemeyiz ama ardında onu hep yaşatacak sayısız eser ve bir o kadar polemik (kalem ve fikir tartışması) bıraktı. Evet, polemikler. Peyami Safa, edebiyat tarihine zamanında çok gürültü ve patırtı koparan polemikleriyle geçmiş bir yazı üstadı idi aynı zamanda...

1899’da doğan Peyami Safa’nın babası Servet-i Fünun şairlerinden İsmail Safa’dır. Bir sürgün olan babası öldüğünde çok küçüktü Peyami. Parasızlık ve dokuz yaşında yakalandığı kemik veremi acılarının üzerine âdeta tuz biber ekti, sızım sızım sızlattı yaralarını. İleride edebiyat âleminde pekçok meslektaşıyla sürtüşmesine ve kalem kavgaları yapmasına sebep olacak hırçın, eleştirel ve kompleksli şahsiyeti işte bu yaşlarda şekillenmeye başladı. 

Onca olumsuz koşullarda tabiatıyla düzenli bir eğitim göremeyen Peyami Safa, kendi kendini yetiştirdi. Ölmeden iki sene önce, 1959’da Tercüman gazetesinde çıkan yazısında kaleme aldığı şu satırlar pek hazindir: “Bütün çocukluğum ve gençliğim korkunç bir hastalığa ve fakirliğe karşı mücadele içinde geçti. Kimsesiz, sıhhatsiz, parasız ve tahsilsiz kaldım. Orta sekizden yukarı okul görmedim. Hastalık, sefalet ve cehalet ejderleriyle boğuştum.”
1918 yılında başladığı gazetecilik mesleğini ölüm onu bıraktırana kadar bırakmadı. 15 Haziran 1961’de beyin kanamasından öldüğünde, Son Havadis gazetesinde yazmaktaydı.

Elbette Peyami Safa, gazeteciliğinden çok büyük bir romancı olarak tanınır. Vasat, hatta ortalamayı zor tutturan romanlarının yanısıra; Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Sözde Kızlar, Fatih-Harbiye gibi ölümsüz romanlara da imza atmıştır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun küçük sakat kahramanı, 9 yaşında kemik veremine yakalanmış ve sol kolu sakat kalmış olan küçük Peyami’den başkası değildir. Bu ve Matmazel Noraliya’nın Koltuğu edebiyatımızdaki sayılı psikolojik roman örneklerindendir.

Peyami Safa bedensel rahatsızlıklarını ve iç sıkıntılarını okuyarak, yazarak ve araştırarak tedavi etmeye gayret etmiştir. Fakat adına hayat dediğimiz, ara sıra açan birkaç gülden ibaret diken bahçesi adamı rahat kor mu? Ömrünün son yıllarında hayat piyangosunun sayısız çekilişlerinden ikisinde kendisine de iki büyük ikramiye isabet edecektir: biri akıl hastası, sonu gelmez kaprisleri ve hırçınlıklarıyla Peyami Safa’yı canından bezdiren bir zevce, diğeri de genç yaşta bir kaza sonucu ölen bir erkek evlat.

1899-1961. Mezartaşında iki rakam. Hiç koskoca hayat şu iki maddi rakam aralığına sığar mı? Yalnızız’ın yalnız yazarı Peyami’nin payına düşen 62 yıl. Hoş 162 yıl olsa ne çıkardı ki? Gabriel Garcia Marquez, Yüz Yıllık Yalnızlığı yazmış. Yüz yıllık acıyı yazabilecek bir babayiğit çıkar mı acaba?

ESERLERİNDEN BİR ÖRNEK
                             
(DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU’NDAN)


Öğlene kadar muayeneye gelen çocuklar ve aile üyeleri muayene odasının önünde kuyruk olmuşlardır. Herkes endişeli ama kaderine razı bir bekleyiş içindedir. Muayene odasının kapısı ha açıldı, ha açılacak…
Sekiz yaşından beri bilinmeyen bir hastalıktan mustarip olan kahramanımız da bu bekleşenler arasındadır. Sıra nihayet kendisine geldiğinde, muayenehaneye girer. Hasta bakıcı sol dizindeki sargıları açar. Yarası iltihap yapmıştır. Doktor ona birtakım tavsiyelerde bulunur. Hastalığını ihmal etmemesi gerektiğini söyler. Aman yarabbi! Yoksa sakat mı kalacaktır?

Ertesi gün yine muayeneye gittiğinde korktuğu başına gelir. Doktor ona mutlaka koltuk değneği kullanması gerektiğini söyler. Kahramanımızın diz kapağında kemik iltihabı vardır. Dinlenmesi, kendini iyice besiye çekmesi gerekmektedir.

Ancak, durumu giderek kötüleşir. Yarası ağırdır. Ağrıdan yerinde duramaz olur. Yine hastaneye gider. Doktor ameliyat edilmesi gerektiğini söyler. Ameliyathaneye alınır. Ya bacağını ya da hayatını kaybedecektir. Doktor ona endişelenecek bir şey olmadığını, aylarca hastanede kalması ve üç-beş ameliyat geçirmesi gerektiğini ancak bu şekilde bacağının kurtulabileceğini söyler.

Kahramanımız ertesi gün hastaneden bir bacağı kısalmış olarak çıkacaktır.


GENÇ'ın Yazısı.