Ay yüzeyinde yürüyorum, yarın yağmur yağsa bulunduğum yerden aynı fotoğrafı çekmek imkânsız. Rüzgâr heykeltıraş rolünü üstlenmiş gece gündüz çalışıyor. Kil, toprak ve ince kumdan oluşan sivri tepeleri değişirken Neil Armstrong Ay Vadisi diyor gri gotik mimariyi andıran yeryüzü oluşumlarına.

Teleferikle geziyorum şehri, karşı dağda şeytanın dişi diye adlandırılan bir kaya ve karla kaplı And Dağları, önce lüks binaların sonra teneke mahallesinin üstünden geçiyorum. Sarı renkli nehir La Paz’ı ikiye bölüyor. Turistler için yapılmamış teleferik ağı, dolmuş gibi her durakta birileri binip iniyor. Kabarık etekli siyah şapkalı cholalar* sırtlarına bağladıkları yüklerin altında sallanarak ilerliyorlar. Topraktaki mineraller dağları rengarenk boyamış, duraklarda jawitas, kapalı pizzayı anımsatan üstüne sarı biber sosu sürülmüş sıcak peynirli sandviçler. Cadılar pazarına en yakın yerde iniyorum. Yağlar, otlar, şifalı baharatlar ve kurutulmuş bebek lamalar tezgahlarda. Reçetesini alan şifa bulmak için bu pazara geliyor. Yeni bir karışım hazırlayan şifacının fotoğrafını çekerken komşusu bağırarak, daha ben ne olduğunu anlayamadan ıslak yapış yapış bir tavuk ayağı fırlatıyor kafama. Fotoğrafla kötü ruhların bulaştığına inanan Bolivyalı’nın tek amacı arkadaşını belalardan korumak.

La Paz, Bolivya’nın politik başkenti. Dünyanın en yüksek futbol ve golf sahası bu şehirde ama bulutlara değen topraklarda değil spor yapmak yürümek bile insanı yoruyor. Bulduğum her kalabalık dükkânda farklı bir bölgenin kahvesini deniyorum. Sokaklarda siyah fötr şapka takan kadınlar -ki bu tren yolu yapmaya gelen İngilizlerin kendileri için getirip halka sattıkları şapkaların geleneksel kıyafete dönüşmüş halidir- çubuklara takılmış rengarenk şekerler yiyen lastik terlikli çocuklar, tezgahlarda mango, karpuz ve kaktüs meyvesi. San Francisco Kilisesi’nin önü kalabalık, Plaza Morino’yu başkanlık sarayı, katedral ve hükümet konakları çevrelemiş. Ayakkabı boyacılarının yüzleri yaptıkları meslekten utandıkları için kapalı, genç kızların örgülü uzun saçlarında rengarenk ponponlar, evli kadınlarınki siyah. Bugün henüz bir olay çıkmamış, yollar açık ama her ihtimale karşı kaldırım kenarına TOMA’lar dizilmiş. Meydana adını veren Morino’nun babası İspanyol, annesi yerli, yani o bir Meztizo ve gün gelip halkı ayaklandırdığında La Paz’ı özgürleştiren komutan, ama sadece altı ay elinde tutabiliyor bu şehri. Meydanın ortasında asıldığı gün yeniden köleleşiyor La Paz. İspanyolların buraya gelip yerleştiği ilk sokak, Calle Jean’de küçük müzeler ve lokantalar sıralanmış. Binalar renkli, demir parmaklıklar, tahta kapılar farklı bir doku katıyor şehre.

Koka çayı hem tok tutuyor hem de baş dönmesine iyi geliyor. İnkalar’dan beri koka yaprağı çiğneniyor bu topraklarda. Bir erkek önce koka yaprağı uzatıyor evlenme teklif edeceği kadına ve geçmişte aç kölelerin hayatını kurtarırken bugün farklı işlemlerden geçirildiğinde kokaine dönüşüp can alıyor. Başbakan Morales’den koka üretimine sınırlama getirmesi istendiğinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na koka yaprağı çiğneyerek çıkıyor. Üzüm ve şarap gibi koka ile kokainin bağı, doğanın hediyesine insan hırsı değdiğinde zehre dönüşüyor şifalı bitkiler...

Bulutların üstünde bir şehir La Paz ve ben sabahın erken saatlerinde kurban edilen genç kızların yetiştirildiği Titikaka Gölü’ndeki Ay Adası’na doğru yola çıkıyorum. Asfaltın kapatıldığını haber alan şoför direksiyonu kırıp tarlalara giriyor, gördüğüm lamalar benden daha şaşkın. Bolivya’da her an her şeye hazırlıklı olmak lazım. Bugün belediye çöplerini almıyor diye lastik yakarak yolu kapatmış birkaç genç... Yarın başımıza ne gelir, kestirmek mümkün değil.

Yolda adı tahminle bulunan, hakkında çok bilgi olmayan bir antik kent geziyorum. Tiwanakular İnkalar’dan önce yaşamış, yarım çakana* şeklindeki güneş tapınağı bir tepenin üstünde, dikili heykeller ruhani liderlerin mezar taşları, krallar ise cenin pozisyonunda mumyalanmış. Güneş kapısının üstünde bütün tanrıları yaratan Wirachocha ve çakana şeklindeki havuzda gök bilimini incelemiş bilge rahipler. Çocuklar doğduğunda baş kemikleri yumuşakken iki yanından düz taşlarla bağlayıp kafa şekillerini uzatarak kabilelerini belli etmişler, kurban kanı içtikleri kapları mısır alkolüyle doldurup başlarına diktikten sonra tapınağın yerine çarpmışlar. Bulunan bütün kutsal çanaklar kırık.

Ölüler tapınağında 175 adet kayalara kazınmış yüz var ve ortada 4 uzun taş. Küçük olan boş, bilgisiz çocukluk dönemi, bir önündeki hafif kabartmalı ergenlik, onun önündeki daha yüksek insana ait çizgileri tamamlamış sembollerle süslenen yetişmiş olgun insanı temsil ederken müzede koruma altına alınan yüce taş dünyadaki bilgeliği tamamlayıp tanrılaşmayı simgeliyor.

Saatler sonra varıyorum Tiquina Boğazı’na, araçların bindirildiği tahta sallar o kadar güvensizdi ki yolcular başka kayıklarla arabalarının peşinden karşıya geçiyorlar. Copacabana kasabasına kırk kilometre daha var. Rio’nun meşhur kumsalı adını buradan gönderilen azize heykelinden almış. Motorla güneş adasına geçeceğim. İnka uygarlığının temelleri bu adada Kutsal Kaya’nın bulunduğu noktadan doğmuş. Zirveye çıkan taş merdivenlerin başındaki üç çeşme İnka kurallarını simgeliyor, yalan söyleme, hırsızlık yapma, tembellik etme...

Güneş Tapınağı’ndan karşıya bakınca sisli And Dağları gözüküyor. İnkalar’dan önce bu dağlar sadece tanrılara aitti. Halk zirveyi hayranlıkla seyreder, ulaşılmaz olduğuna inanır, lanetlenmemek için ayak basmazdı. İnsana ait bütün zayıflıkları taşıyan tanrılardan biri kızıp gri pumaları köyleri yok etmek için serbest bıraktığında dağ ve güneş tanrısı üzüntüden öyle çok ağladı ki gözyaşlarından kocaman karanlık bir göl oluştu ve gri pumalar kederin lanetine yenik düşüp taşlaştılar.

Seçkin, başarılı, güzel ve el değmemiş kızlar gölün ortasında kalan Ay Adası’na ayak basarken gururla birbirlerini süzdüler. Bir yıl boyunca bütün yeteneklerini ortaya koyup seçilen olmak için and içmişlerdi. Aralarından biri hepsinden daha güzel ve akıllıydı. Rahip yardımcıları önce kızın sürmeli zekâ dolu gözlerine sonra birbirlerine baktılar. Hepsi emindi güneş tapınağındaki sunakta daha bedeni gevşeyip gözleri kapanmadan önce bu kızın kanı toprağa bereket krala güç olacaktı.

*yerli kıyafetler giyen yerel kadın

*İnka haçı


Hande Berra'ın Yazısı.