Dünya hızla değişiyor. Bu değişim, siyasetten eğitime, spordan aile yaşantısına her alana, hayatın her kısmına ciddi şekilde yansımada bulunuyor. Gençlik kuşaklarını, oluşan kavram ve fikirleri ele aldığımız bu dosya çalışmasında ana halterlerden biri de bu değişimi doğru anlamaktı. Bu anlamda dijital dönüşüm-değişim, gençlik politikaları ve eğitim gibi alanlarda uzun soluklu çalışmalar yapan Nazife Şişman hocamızın görüşlerine başvurduk. Buyurun okumaya.

“Dijital Çağda Müslüman Kalmak” başlıklı bir kitabınız var ve bu kitap üç ana bölümden oluşuyor: “Bildiğimiz Kitabın Sonu”, “Dijital Çağda Gören Kim, Görünen Kim?”, “Teknoloji’nin İnşa Ettiği Yeni Kültür.” Şunu sormak isterim ilk olarak: Bu dijital çağda nasıl bir gençlik oluştu?

Genç olmanın ne olduğunu, daha doğrusu 21. yüzyılda genç olmanın ne menem bir şey olduğunu gerçekten biliyor muyuz? I. Wallerstein “Bildiğimiz dünyanın sonu” diyordu, 20. yüzyıl biterken. Gençlik de bilmediğimiz, çalışmadığımız yerden soru gelen bir sınav gibi. Ben bu kitapta nasıl bir gençlik ortaya çıktı sorusundan ziyade, genç-yaşlı nasıl bir çağda yaşadığımızı tasvir etmeye çalışıyorum. Teknolojinin ivme kazandırdığı hızlı bir dönüşüm yaşanıyor. Gündelik hayat örgütlenmemiz de dünya ve ahirete dair tasavvurumuz da değişiyor. Bu değişim ve dönüşümü tasvir etmeden analiz yapmaya kalkıştığımızda, sorunları “gençlik sorunları” klişesinin ötesinde ele almamız mümkün olmaz. Dolayısıyla doğru tespit edemediğimiz bir soruna çözüm de bulamayız. “Bizim zamanımızda” diye başlayan hiçbir cümle bugünkü kadar anlamsızlığa doğru yol almamıştı.

“Gençler Bozuldu” Klişesi İmdadımıza Yetişemez

Gençlik dediğimiz kategori 18. yüzyılın icadı. Bu kategorinin tanımı da muhatap olduğu dünya da zamanın hızı ile aynı oranda değişiyor. Bu yüzden kuşak çatışması deyip ergenlik psikolojisinin kollarına teslim olabileceğimiz bir konfor yok, baştan söyleyelim. “Gençler bozuldu” klişesi de yetişemez imdadımıza. Çünkü kimin genç olduğuna dair bile net bir tanımımız yok.

Günümüzde çok fazla kuşak tasnifi var. Peki bu tasnifler sosyolojik anlamda vakıaya uyuyor mu, mesela bizim kültürümüze ne kadar uygun?

Karl Mannheim, iki dünya savaşı arası dönemde kaleme aldığı paradigmatik makalesinde, “Kuşağı oluşturan şey önemli tarihsel olaylardır” der. Bugün tedavülde olan kuşak tanımları bir açıdan bu minvalde, İkinci Dünya Savaşı sonrası bebek patlaması kuşağı, milenyum kuşağı, internet kuşağı gibi gruplamalar üzerinden yapılıyor. Bunların X, Y, Z versiyonları da var. Ama önemli tarihsel olaylara verilen tepkiler üzerinden yapılan bu tanımlar, daha ziyade Amerikan toplumunu esas alarak yapılmıştır literatürde. Sizin sorunuzun arka planında, bu tanımlamanın kültürden kaynaklanan farklılıkları dikkate almadığına dair bir itiraz var. Haklısınız. Bırakın başka bir toplumu, aynı toplum içinde bile bir kuşak, belirli tarihsel olaylara homojen bir tepki vermez. Mesela Türkiye’de 68 kuşağı güzellemesine ilave bir söylemle apolitik olduğu söylenen Y kuşağının başka kriterler söz konusu olduğunda hiç de apolitik olmadığı görülür. O dönemde başörtüsü yasakları çerçevesinde ortaya konulan tepkiler dikkate alındığında başka tür bir politik davranış örüntüsü ortaya çıkmaktadır. Yani farklı toplumlarda, farklı kuşak kümeleri vardır. O yüzden her durumda şablon gibi kullanılan klişe bir kuşak yaklaşımı sosyolojik olarak açıklayıcı olmayabilir.

Gençliğin tanımlanışı nasıl peki?

Tarihsel olarak baktığımızda gençliğin tanımlanışının toplumsal, kültürel, siyasi ve ekonomik bir arka planı olduğu dikkate alınmalıdır. Her kültürün çocukluktan yetişkinliğe geçiş olarak kabul edilen gençlik aşamasını algılayışı ve örgütleyişi farklı özellikler gösterir. Mesela Türk kültüründe çocuğun hanlık, beylik gibi yetişkinliğe dair sıfatları alabilmesi, evlenmek gibi yetişkin bir insanın kurduğu ilişkileri kurabilmesi için atlaması gereken bir süreçtir gençlik. Ve bu geçiş, isim alma töreniyle belirlenir. Dede Korkut hikâyelerinde bunun örneklerini görürüz. Batı mitolojisinde de kahramanlık/erkeklik/yetişkinlik aşamasına geçişe dair anlatılar vardır. Ulus devletlerin kuruluşu esnasında da “kahramanlık” yetişkinlik emaresi olmuştur daima. Günümüzde ise gençlik sürekli uzayan ve özgürlük miti ile ekonomik bağımlılık, hayatını yaşamakla hayatı ertelemek arasında salınan bir karakter arz ediyor. Ama şunu unutmayalım: Küreselleşme, teknolojik gelişme, işin yeni örgütleniş tarzı gibi ortak tecrübeler, tüm dünya gençlerini ortak sorunlara, birbirine benzer süreçlere muhatap kılıyor.

Kültürel Analizleri Kopya Etmeyelim

Yeni kuşak; yani İ Nesli’nin bizdeki versiyonu kültürel anlamda ayırt edici vasıflara sahip mi? Ya da bu nesil tanımlamaları da tartışılabilir mi?

Bir kuşaktan bahsediyor ve onu analiz etmeye kalkışıyorsak, atılması gereken en önemli adım onların içine doğmuş oldukları dünyanın etraflıca anlaşılmasıdır. Bu yüzden “İ Nesli denilen kuşağı belirleyen nedir?” sorusu ile başlayalım. Kuşakların neredeyse farklı dünyaların, farklı toplumların çocukları olduğundan yola çıktığımızda İ Nesli’nin yaşadığı dünyayı farklılaştıran unsur isminin başındaki İ’dir. Yani internet çağına doğan çocuklar. Günümüz genç kuşağını tanımlayan büyük tarihsel olay, teknolojik dönüşüm, yani internet. Biraz önce değinmiştim, toplumsal sınıfların, farklı toplumların büyük tarihsel olaylardan etkilenme ve onlara cevap verme tarzları farklılık arz eder diye. Bu açıdan bakıldığından Amerikan İ Nesli ile Asya ülkelerindeki gençlerin, Avrupa toplumlarındaki gençlerin ve Türkiye gençlerinin arasında bir fark var mıdır sorusu, bir yönüyle anlamlı bir sorudur. Ama zaman örgütlenmesi ekranlara bağlı, neredeyse bütün hayat yeni teknolojiler aracılığıyla yaşanıyor.

Aile ilişkileri, kadın-erkek münasebetleri vb. pek çok konuda “Bizde olmaz, bunlar Batı’nın sorunları” yaklaşımı, içinde yaşadığımız çağla yüzleşmemizi engelledi/engelliyor. Aynı hatayı gençlik için de yapmayalım. Başka bir toplumun kültürel analizlerini birebir kopya etmeyelim, “bilimsel klişeler”e teslim olmayalım elbette. Ama ortak bir atmosferde yaşadığımız gerçeğine de gözümüzü kapatmayalım.

Anne-Babalar ve Çocuklar Aynı Dünyada Yaşamıyor

Bu nesille büyükler nerede çatışıyorlar sizce?

Kuşak çatışması mikro düzeyde anne baba ve çocuklar arasındaki çatışma olarak görülür. Halbuki mesele, pedagojik bir sorun alanından çok öte bir duruma işaret ediyor: Anne babalarla çocukların aynı çağda, aynı dünyada yaşamaması. Belki bu anlamıyla bu çağa özgü bir sorun değil. Ama günümüzde hızlı toplumsal değişim ve teknolojinin değişim hızı sebebiyle değişip dönüşen dünya, anne babalarla çocuklarının soluk aldığı evreni birbirinden uzaklaştırıyor. Gençlerin, ebeveynlerinin hayat tecrübesinden istifade etmelerini zorlaştıran bir hayat döngüleri var. Esasında genç ve yaşlının, çok aşikar bir tanımı yok. Gençlik, genç ve yaşlı arasındaki, yani kuşaklar arasındaki mücadele sürecinde inşa edilir. Bu yüzden biz gençlik sorunlarından bahsederken bir bakıma daha büyük toplumsal meselelerden bahsediyoruz, demektir. Değişen ilişki tarzlarından, değişen değerlerden...

“Genç” Dediğimizin Kim Olduğunu Bilmiyoruz

Bu nesil ne istiyor?

Muhatap olduğumuz genç nüfusu “bu nesil” diye adlandırmamıza yol açacak bir takım ortak özellikler mevcut. Fakat “gençlik” fetişizmini, ya da “gençler şunu, bunu istiyor” genellemesini yapmamızı imkansız kılan bir toplumsal yapı ile karşı karşıyayız. “Genç” dediğimizin kim olduğunu bilmiyoruz ki ne istediklerini bilebilelim...

Bir uçta ergenliği belirsiz bir şekilde uzatan üst sınıfın çocukları olan uzatmalı öğrenciler var. Ailelerinin, toplumun ve devletin destek ve burslarıyla üretime katılmadan yıllarca okula giden, özgürlük ve sorumluluk arasındaki dengeyi kurmakta zorlanan ve demografik açıdan yetişkin sayılabilecek ergenler. Diğer uçta ise ergenlik gibi bir lükse sahip olmayan, çocukluktan itibaren çalışan alt gelir gruplarının, işsizlerin çocukları. Lise ya da üniversiteye giden gençlerin ergenlik bunalımları var. Hâlbuki aynı yaşlarda birden bire çocukluktan yetişkinliğe atlayıveren, tamirhanede, sanayide, sokakta çalışan gençlerin böyle lüks sorunlarla tanınma şansları yok.

Gençlik Bir Şemsiye Gibi

Bir de her daim genç olmaya koşullanmışlar var. Piyasa bütün pazarlamasını gençlik üzerine kurguladığı için tükettikleri üzerinden genç kalmaya, genç görünmeye çalışanlar. Buradan bakınca gençlik bütün tüketim sürecini kapsayan bir şemsiye gibi. Bu yüzden bu nesil ne istiyor sorusu, sadece gençlere ve bu kuşağa odaklanarak cevaplandırılabilecek bir soru değil.

Bu nesle ne söylemek lazım? Kullandığımız dil doğru mu ya da doğru dil inşası için neler yapmalı?

Gençlik sorunları dendiğinde ya eleştirel bir ton hakim oluyor konuşmalara ya da “Ne yapsa yeridir” mantığı devreye giriyor. İlkinde bütün toplumsal sorunların faturası gençlerin sorumsuzluğuna, aşırılığına bağlanıyor. İkinci tavra sahip olanlar ise gençlere bir müddet için aşırılıklarına müsamaha edilmesi gereken, çocukluk yönü baskın bir grup olarak bakıyor. Bu çocukluk bir gün bitecek, ama bitinceye kadar her tür hoşgörü gösterilmeli gençlere. Özgürlük, her istediğini yapabilme serbestisi olarak, en yüksek öncelik olarak kodlandığından ve gençliğe adeta fetişist bir şekilde kutsiyet atfedildiğinden, gençlerin her türlü aşırılığı yapmasının iyi görüldüğü bir yaklaşım bu. Modern pedagoji de bu uzatılmış ergenliğin hoşgörü ile sarmalanması gerektiğini söylüyor zaten. Böylece her kültürde bir şekilde var olan ‘delikanlılık’a gösterilen hoşgörü, gençlerin sorumluluktan azade bir özgürlük yaşaması olarak devreye giriyor.

“Bizim Zamanımızda” Diye Başlayan Hiçbir Cümle Muhatabımıza Ulaşmayacaktır

Başta söylediğimi tekrarlayarak bitireyim. “Bizim zamanımızda” diye başlayan hiçbir cümle muhatabımıza ulaşmayacaktır. Çünkü ayrı zamanlarda yaşıyoruz. Büyük toplumsal çatışmaları, yaş grubu olarak gençliğe, yani sadece biyolojik bir yaş tanımına bağlamak da bizatihi pazarlanan bir stratejidir. Genel olarak bütün toplumsal meselelerdeki yaklaşımımın gençler söz konusu olduğunda da geçerli olduğunu düşünüyorum. Hiçbir konuyu, küresel düzeyde ve Türkiye özelinde yaşadığımız atmosferden bağımsız ele alamayız. Bu sebeple “Ne olacak gençlerin hali?” sorusunu merkeze almaktan ziyade daha genel bir muhasebe içine girmemiz gerek. Eğer bizler, genel toplum olarak erdemi, insanlığı, adaleti kaim kılmak üzere ortak bir tavır belirleyecek yolları arama gayreti içinde olsak, bu konuda en önde olanlar yine gençler olacaklardır.


GENÇ'ın Yazısı.