Norveç`te Kurân`ı Müdafaa Eden Yiğit: Yaptıklarımdan Dolayı Özür Dilemeyeceğim!
16 Kasım`da Norveç`te Kurân`ı Kerim`i yakmaya çalışan SIAN (Norveç`in İslamlaşmasını Durdurun) isimli fanatik gruba, Suriyeli Ömer İlyas Dabaa alana girerek müdahale etti, o sefil topluluğa karşı cesurca meydan okudu. Bu asil davranışından dolayı Tüm Müslümanların takdirini toplayan Ömer İlyas, hadisenin detaylarını kendi profilinde kaleme aldı. Paylaşmak isteriz.
Tercüme: Ahmet Selim Çalışkan
Bazı düşünceleri kaleme dökmek kolayken, bazılarını dökmek çok daha zordur… Zor; çünkü içinde çok fazla duygu yüklü. Zor; çünkü olaya birçok insan kendi hissiyât ve fikriyâtıyla dâhil.
16 Kasım 2019 Cumartesi günü Kristiansand’in Øvre Torv bölgesinde olanlar hakkındaki düşünce ve yaşadıklarımı paylaşmaya şiddetli bir ihtiyaç hissediyorum. Ancak bunu yapmadan önce biraz vakit geçmesine müsaade etmenin kaçınılmaz olduğunu biliyordum. Etki altında kalarak hiçbir şey yazmak istemiyorum. Yazdığım ve söylediğim her şeyin arkasındayım; benim için önemli olan bu.
Birçok insan muhtemelen Øvre Torv‘daki SIAN (Stop Islamization of Norway/Norveç’in İslamlaştırılmasını durdur) gösterisini duymuştur. Ve yine birçok insan medyanın sunumunu duymuş ve okumuştur. Benim ve diğer müslüman-gayrimüslim birçokları için tüm gerçeği gözler önüne sermek son derece mühim. Ben biraz da bunu deneyeceğim.
Öncelikle kendini gösteren ve şehrimizde nefret ve ırkçılığı kabul etmediğimizi belirten herkese teşekkür ediyorum! Bu Cumartesi vaktini bizi -SIAN grubunun sözlerinin yöneldiği insanları- desteklemeye ayırmayı tercih edenlere teşekkürler. Bize gösterdiğiniz tüm muhabbet ve destek için size teşekkürler.
SIAN grubu bu gösteriyi “Kristiansand’de SIAN direnişi – Kur’an’ın yakılması” olarak adlandırdı ve tertiplerinin tam olarak Kur’an’ı yakmak olduğunu açık bir şekilde önceden belli etti. Yerel politikacılarımız gösterinin tekrar değerlendirilmesi için başvurdular ve gösterinin izni kaldırıldı. Buna gelen tepkiler aşırı mutluluk duyanlardan, politikacı ve polisleri konuşma özgürlüğünü yok saymakla itham edenlere kadar her şeydi. Durum büyük bir tartışmaya dönüştü ve SIAN’ın gösteri için izinlerini almalarıyla sonuçlandı; ancak güvenlik sebebiyle her türlü açıktan ateş kullanımı yasaklanmıştı. Ayrıca polis, eğer alınan kararlara rağmen Kur’an’ı yine de yakmaya kalkarlarsa gösteriyi anında durduracağını net bir şekilde ifade etti. Bu bizim sakin ve emin olmamızı sağladı.
SIAN gösterisi için hazırlıklarını yaparken Kur’an’ı tek kullanımlık bir ızgaraya koydu. Bu, polis tarafından gösteri başlamadan önce ortadan kaldırıldı. Protesto karşıtlarının taşıdığı bazı bayrak ve işaretler de olası bir kargaşa durumunda tehlike arz edebilecekleri ihtimalinden dolayı kaldırıldı. Mâkul bir değerlendirme. Kendimizi polisin gösteriyi ciddiye alacağından ve durumun polisin kontrolünde olacağından emin hissettik. O sabah SIAN önderlerinden Arne Tumyr’in medyaya açık ateşin yasaklanmasına rağmen başka bir B planlarının olduğunu söylemesine rağmen sakindik.
Polis olaya müdahale edeceğine bizi temin etmişti.
SIAN’a ayrılan 60 dakikalık sürenin ilk 45 dakikası herhangi bir SIAN gösterisi gibi geçip gitti. SIAN’ın davet etmiş olduğu konuşmacıların, gösteri karşıtlarının bağırış ve sloganları dışında bir direnç olmadan konuşmalarını yapmasına müsaade edildi. SIAN’ın mesajını paylaşmasına, gösteri karşıtlarının da karşıtlıklarını göstermelerine izin verildi.
Onların peygamberimiz Hz Muhammed (sav)’in bir sübyancı olduğunu haykırdıklarını duyduk ve bir şey yapmadan durduk.
Onların peygamberimiz Hz Muhammed (sav)’in bir diktatör olduğunu haykırdıklarını duyduk ve bir şey yapmadan durduk.
Onların Müslüman kadınların baskılandığını haykırdıklarını duyduk ve bir şey yapmadan durduk.
Onların İslam’ın tamamen yasaklanması gereken vahşi bir din olduğunu haykırdıklarını duyduk ve bir şey yapmadan durduk.
SIAN lideri Arne Tumyr gösterinin sonlarına yakın Kur’an’ı getirip vaktin onu yakma vakti olduğunu ilan ettiğinde hâlâ sakin kaldık. Çünkü gerçekten bunu yapmayı denediklerinde polisin müdahale edeceğinden emindik.
Bununla beraber onlar bu konuda çok nettiler.
Tumyr polisin kendilerini katı bir şekilde Kur’an’ı ateşe vermekten menettiğini söyleyerek devam etti ve onu bir çöp kutusuna attı. Bu tabii ki acı duygular uyandırıyor. Bazı insanlar çığlık attı, bazıları bağırdı. Ama hâlâ ortada bir isyan işareti yoktu. Hiç kimsenin aklında birilerine saldırmak yoktu. Bunu kolaylıkla da yapabilirdik çünkü SIAN ile bizim aramızda bulunan çitlerin arasındaki açıklık 3-4 metre genişlikteydi ve orada duran 2 polis memurunun yüzü bize değil SIAN’a dönüktü. Bunun onların “büyük final”i olduğunu düşünerek hâlâ sakindik. Şimdi artık tamamen bitmişti.
Ama henüz bitirmemişlerdi. Gösteri öncesinde bir B planlarının olduğunu söylemişlerdi. Kur’an’ı ne pahasına olursa olsun yakacaklardı.
Sonrasında olanlar o kadar akıl almaz ki ifade etmek gerçekten zor. SIAN lideri Lars Thorsen elinde Kur’an ile birkaç adım ileri gitmeyi başardı ve toplamda 30-40 kadar üniformalı ve sivil polis memurunun şahitliğinde ilk gösteri karşıtı kişi harekete geçme kararı almadan önce, Kur’an 7 saniye boyunca yandı. Thorsen ilk gösteri karşıtı kişinin kendisine doğru koşmasından 1 saniye önce yanan Kur’an’ı yere fırlattı. 1 saniye sonra da beni oraya atlayıp onu tekmelerken görebilirsiniz.
Polis, Kur’an’ın ateşe verilmesinden tam 9 saniye sonra müdahale etti. Bu şu anlama geliyor ki; polis SIAN’ın Kur’an’ı ateşe vermesini kabullendi. Onun birkaç saniye yanmasını kabullendiler. Ama bizim karşılık vermiş olduğumuzu kabullenmediler. Facebook, YouTube ve diğer medya ortamlarında bu olayın gidişatını açık seçik gösteren sayısız görüntü mevcut.
Onlar gösteriyor ki; Tumyr elinde Kur’an ile orada durduğunda biz harekete geçmedik.
Onlar gösteriyor ki; o Kur’an’ı çöp kutusunun içine attığında biz harekete geçmedik.
Onlar gösteriyor ki; Thorsen’a Kur’an’ı ateşe vermesi için müsaade edildi.
Onlar gösteriyor ki; Thorsen’ın polisin hiçbir müdahalesi olmadan ortalıkta dolaşmasına ve toplamda 7 saniye boyunca yanan bir Kur’an’ı göstermesine müsaade edildi.
Onlar gösteriyor ki; polis ancak arkadaşım ve ben SIAN liderine saldırdıktan sonra müdahale etmeye karar verdi. O zamana kadar Kur’an toplamda 9 saniye boyunca yandı.
9 saniye çok uzun bir süre gibi görünmeyebilir. Ama sizden gözlerinizi ekrandan ayırmanızı istiyorum. Şimdi onları kapatın ve 9 saniye sayın. Aslında gerçekten uzun bir zaman…
Yazmakta olduğum bu paylaşım şahsım veya herhangi bir arkadaşım adına bir özür içermeyecek. Yaptıklarımın %100 arkasındayım çünkü kalbim bana onun yapılması gereken doğru bir şey olduğunu söylüyor. Sonuçlarına katlanmaya hazırım ve aynı şeyi yine yapardım.
Bu olaydan sonraki gün aklımda sadece bir düşünce vardı:
Eğer polis söylediği gibi açık bir ateşi engellemek için müdahale etmiş olsaydı vaziyet hiç de vâki olduğu gibi kızışmayacaktı.
Eğer polis müdahale etmiş ve gerçekten Kur’an’ı ateşe vereceğini fark ettiği anda Thorsen’ı durdurmuş olsaydı biz asla kendimiz müdahale etme ihtiyacı hissetmeyecektik.
Polisin vakti oldu. Bolca vakit… Ancak müdahale etmemeyi tercih ettiler. SIAN’ın kanunu çiğnemesine izin vermeyi seçtiler. Kendileri karşılık vermeden önce bizim tepkimizi beklemeyi seçtiler.
Bu yazıyı yazmamdaki esas neden insanların olanların sonuçlarına odaklanmalarını sağlamaya çalışmak. Net bir sonuç şu ki; birçok insan artık bizim vahşi/şiddet yanlısı insanlar olduğumuzu düşünecekler. Bütün görüntüler bizi doğrudan Thorsen’a doğru koşarken açıkça gösteriyor. Evet, onu tekmeledik ve bunu daha fazla açıklamak veya mazur göstermek için bir planım yok(/düşüncem yok). Görüntü açıkça bizi vahşi bir şekilde tepki verirken gösteriyor. Fakat bu bizi vahşi/şiddet yanlısı insanlar yapmaz. Tüm bunlar bizi, kendimiz için önemli olanı ne pahasına olursa olsun savunma niyetinde olan insanlar yapar.
Bazı insanlar yapmış olduklarımı gördüklerinde benim hakkımda hayal kırıklığına uğrayabilir. Hatta kızabilir veya nefret edebilir. Ancak bana yakın olanlar bilir ki o saniyeler benim kim olduğumu tanımlamamaktadır. Bu süre, ben ve arkadaşlarım/yoldaşlarım için önemli olanı korumak uğruna ne yapmak istediğime dair bir hikâye anlatıyor. Ama onlar beni insan olarak tanımlamıyorlar ve ben yaptıklarım için bir özür gereği duymuyorum.
Bazı insanların şimdi benim şiddet uygulayan bir kişi olduğuma inanmaları, benim sadece kabul etmek zorunda kalacağım bir şey. Ben kalbimin ne durumda olduğunu biliyorum ve yakınımdakiler benim şiddet yanlısı biri olmadığımı biliyorlar. Biz şiddete batmış bir ülkeden kaçmak zorunda bırakıldık. Çünkü huzur verici bir ülkede yaşamak istiyorduk.
Beni en çok endişelendiren sonuç, bu olayın diğer insanları üzerindeki etkisidir. Kendime soruyorum; yeni gelen göçmen ve mültecilerin Cuma günü Norveç polisi hakkında düşünceleri ne idi ve bugün ne düşünüyorlar? Aşırı sağcı bir grubun polisin koruması altında Kur’an’ı alenen yakmasına şahit oldular. Polisin kendilerine bir söz verdiğini duydular ve onların yine aynı sözü tutmadıklarını gördüler.
Norveç’teki çocuk ve gençlere Norveç polisinin ne pahasına olursa olsun Norveç vatandaşlarını koruyacak güçlü, âdil insanlar olduğu öğretildi. Polise güvenebiliriz. Polis kötü insanları yakalar. Eğer başınız belâya girerse polise gitmek her zaman güvenilirdir. Polis bunu hâlledecektir/çözecektir.
Biz Cumartesi günü polise güvendik
Ama onlar bize sırtını döndü ve bizi katlanılmaz bir duruma soktular.
Øvre Torv/Kristiansand/Norveç’te 16 Kasım 2019 günü tarih tekerrür eder gibi oldu. 1930’ların başında, Almanya’daymışız gibi hissettim. Irkçılığın toplumda gizemli bir kargaşa olmaktan geçip tehlikeli bir hâle büründüğü zamanlar… Bu, gaz odalarıyla başlamadı. Azınlıklara karşı nefret dolu söylemlerle ve kitap yakmalarla başladı.
Norveç’in konuşma özgürlüğünü seviyorum. Bu ülkede çok güçlü bir şekilde ayakta duruyor. Ancak konuşma özgürlüğünce neyin korunması gerektiğinin sınırlarını nereye çiziyoruz? Dinî eleştiri nedir, alay nedir? Halk eğitimi olarak değerlendirilmesi gereken nedir, nefret dolu söylemler nedir? Bunlar cevap verilmesi imkânsız sorular.
Şahsî kanaatimce dine hakkında gerçekleştirilen açık tartışmalar/müzâkereler sağlıklı bir şeydir. Dinî eleştiri de saygılı bir şekilde/çerçevede yapıldığı sürece sağlıklı. SIAN’ın yaptığı dinî eleştiri değil; nefret, alay ve kışkırtmadan ibâret. Ben azınlıklara karşı yapılan alay ve nefretin veya insanları incitmek için söylenen sözlerin konuşma özgürlüğü çerçevesince korunması gerektiğine inanmıyorum.
Her insanoğlu istediğini düşünmek, ifade etmek ve hissetmekte özgürdür. Bunu kabul ediyor ve etrafta İslam’dan nefret eden insanlar olduğu gerçeğine saygı duyuyorum. Bu onların hakkıdır. Kur’an diğer insanların dinî özgürlüğüne saygı göstermemiz gerektiği hususunda çok açık.
Suriye’de Hristiyan komşularımız vardı. Şeytan’a tapan insanlar tanıyorduk. Lübnan’da insanların, tanrının bir insan olduğuna ve aralarında yaşadığına inandıkları bir köyde yaşadık. Norveç’te ateist olan arkadaşlarım var. İslam’dan Hristiyanlığa dönen arkadaşlarım var. Onların seçimini eleştirmeye hiçbir zaman gerek duymadım. İnsanlarla arkadaş olurum ve inançları benim için önemli değildir. Dinin mahrem bir mesele olduğuna inanır ve tercihlerine saygı duyarım.
İslam hakkında sorular soranlara karşı hoşgörülüyüm. İslam’ı tartışmak isteyen insanlara karşı hoşgörülüyüm. İslam’ın eleştirilmesine de hoşgörülüyüm. Çünkü bu meseleleri tartışmak duvarları yıkabilir ve köprüler kurabilir. Ancak tartışma saygı çerçevesinde olmak durumunda. Evet, tenkitin bile saygıdeğer olabileceğine inanıyorum.
Diğer dinlere -özellikle İslam’a- karşı nefretle, ilk kez Norveç’e geldikten sonra karşılaştım. En uç hayal gücümde bile böyle huzur dolu bir ülkede SIAN gibi aşırı sağcı bir grubun -Cumartesi şahit olduğumuz gibi- alenen nefretlerini telkin etmelerine izin verileceği düşüncesi yoktu. Ve diğer din mensuplarından, cami ve kiliselerin yan yana inşa edildiği, Müslümanlar ile Hristiyanların arkadaş ve komşu olduğu bir yer olan Suriye’de alışık olduğum gibi saygı göremeyecek olmak beni gerçekten üzüyor.
Telefonum geçen Cumartesi’den beri hiç susmadı. Bu devasa bir mesele hâline geldi ve bunu anlayabiliyorum. Herkese desteklerinden dolayı gerçekten teşekkür etme ihtiyacı duyuyorum. Ailem ve ben bunu çokça takdir ediyoruz/bunun için çok minnettarız.
Çeşitli bağışlar benim ve arkadaşlarımın aldığı cezaları ödemeye başladı. Bu kalplerimizi ısındırıyor ve gerçekten bu fikri takdir ediyoruz; fakat bütün maddî yardımı saygıyla geri çevirmekte anlaştık. Bir avukat tuttuk ve polisin Kur’an’ın yakılmasını durdurmak için zaman ve olanaklarının olduğunu, ancak açıkça bunu yapmamayı seçtiğini düşündüğümüzden bunun mahkemeye/yargıya gitmesini istiyoruz. Hepimiz suçu reddediyoruz ve cezaları ödemeyeceğiz. Önümüzde gerçekten çok uzun bir yol var ama bunun mahkemeye/yargıya götürülecek kadar önemli bir mesele olduğunu düşünüyoruz ve umudumuz odur ki; bu duruşmanın çıktıları, gelecekte yaşanabilecek benzer gösteri ve eylemlerle nasıl başa çıkılacağı hususunda yol gösterici olur. Eğer yetkili makamlar bizi herhangi bir şekilde cezalandırmayı seçerlerse buna da hazırız. Çünkü demokratik bir toplumda insanların yaptığı şey budur.
Eğer herhangi bir kutsal yazıt ilerde tekrar alenen yakılırsa yaptıklarımın hepsini başından sonuna aynen yapardım. Bunun Kur’an, İncil veya herhangi diğer bir yazıt olması önemsiz. Çünkü sonuçta herkes her dine saygı göstermek durumundadır.
Önümüzdeki hafta ve aylarda bizi neyin beklediğini bilmiyoruz; fakat bu mücadeleye girmeyi seçtik.
Bu imkânı, dünyaya başka bir mesaj iletmek için kullanmak istiyorum ve bu benim için çok ehemmiyetli:
SIAN hiçbir açıdan Norveç halkını temsil etmiyor. SIAN gerçekten küçük bir grup insan ve biz kesinlikle onlardan hiçbir şekilde korkmuyoruz. Norveç halkı kibar ve saygılıdır; ailem ve ben ve arkadaşlarım Norveç halkına bizi kabul ettikleri ve bize yardım ettikleri için çok minnettarız. Sorun politika ile bu sayıca çok az ve küçük olan aşırı sağcı gruplardır. Sorun hiçbir şekilde Norveç halkının geneli değildir.
GENÇ'ın Yazısı.