Liderin de Bir "İnsan" Olduğunu Unutmamalıyız
Esad Mücahit Eskimez
Hızlı bir dönüşümün içindeyiz ve Türkiye`nin kendi gündemi, bu baş döndürücü hızı hepimiz için birkaç kat daha artırıyor. Gençlerin öncü gördükleri isimler, onlarda aradıkları, görmek istedikleri veya hayal kırıklıkları da bu dönüşümden nasibini alıyor. Buradan yola çıkarak Köksal Alver Hoca`ya gençlerin öncü anlayışını, ideal liderlik meselesini ve lider kültünü sorduk.
KÖKSAL ALVER KİMDİR?
1970, Erzurum Narman doğumlu Köksal Alver, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Yaşamına akademi dünyasında devam ederken, bir yandan da öykü ve derlemelerden oluşan çeşitli eserlere imza attı. Edebiyat sosyolojisi, kültür sosyolojisi gibi özel alanlarda çalışmaları bulunuyor. Prof. Dr. Köksal Alver halen İstanbul Üniversitesi`nde görevine devam ediyor.
Gençlik dönemlerinde öncü, idol veya lidere duyulan ihtiyaç ve sevgi çok daha tutkulu bir hal alıyor. Bu durumun sebebi ve anlamı nedir sizce?
İnsan hep başkası ile var olabiliyor ancak; başkası olmadan insanın kendiliğini üretmesi ve şahsiyet olabilmesi mümkün değil. İnsan insanla olur ancak; insan insana bakarak yol bulur, yol alır, güzelleşir yahut kötürüm olur. Bu durum insanlaşabilme sürecinin temeli ve gerçeği. Ama başkası ile kurulan iletişimin boyutları söz konusu. Şahsiyet olmak, bireyliliği kurmak, kendilik bilincine sahip olmak. Dolayısıyla kritik eşik, başkası ile benlik arasındaki ilişkilerin ayarlanması, bu bağlamda benliğin şahsiyetleşmesinde doğru iletişim kanallarının açık olmasıdır. Yani başkasının gerekliliği benliğin şahsiyet bulmasına engel olmamalı, benlik tezahürüne olumlu katkılar vermelidir. İdeal çerçeve budur, ancak hayat sürecinde bunun ters yüz edildiği ne yazık ki acı tecrübelerle sabittir.
Çocukluk ve gençlik dönemleri galiba insanın bir başkasına en yakından, en samimi ve en savunmasız bir şekilde “baktığı”, onu “izlediği”, onu “örnek aldığı” zamanlar. İnandığı, bağlandığı, takip ettiği, sevdiği, gönül verdiği öncü ve idol tipler, gencin dünyasını alabildiğine belirler, adeta onun rüyalarını besler ve hayatının ana çizgilerini çizer. Gençlik tutkudur zaten; gencin hemen tüm eylemleri de tutku içerir. Bu coşku, aşk, iştiyak, arzu, tutku elbette ateşin alevlenmesi gibidir; alevler daima yükselmez, zamanla söner. Tutku da öyle. İdoller, öncüler, liderler zamanla daha mantıklı bir çerçeveye oturtulur, oturtulmak durumundadır haddizatında. Aksi halde daima alevler içinde yaşamak insanı kavurur, küle çevirir, yok eder.
İdeal bir lider profili çizdiğimizi düşünsek, bunda öncelikli olarak arayacağımız şeyler neler olmalı? Muhakkak farklı alanlarda, farklı toplumlarda bu kriterler değişiklik gösterir lakin hepsinin kesiştiği birkaç ortak özellikten bahsedebilir miyiz?
İdeal bir lider profiline özel şahsiyet olan “peygamberler” örnek gösterilebilir ancak. Onun dışında tüm liderler ideal çerçeveye yaklaşabildikleri oranda hakiki kanaat önderi vasfına ulaşabilirler. Farklı alanlarda beliren lider tiplerin liderlik özellikleri, iletişim performansları, idare etme biçimleri, insana yaklaşım tarzları, hayatla bağları, zihniyetleri, duyguları, hikâyeleri çok farklı olabilir. Tek bir lider tipi belirlemek hayli zor. Tek bir lider tipine tüm ‘olumlu` vasıfları vermek de bir o kadar zor. Liderin, öncünün, kanaat önderinin bir ‘insan` olduğu unutulmamalı. Ve insanın ancak bağlamlar, koşullar, hikâyeler, bakış açıları, dönemler, sınırlar, çerçeveler içinde konuşan, yaşayan, söyleyen, davranan bir varlık olduğu da asla unutulmamalı. Bu bağlam gerçekliktir. Bunun ötesine geçtiğimizde lider güzellemesi, öncü yüceltmesi, başkan ululaması çokça yapılabilir. Güzellemelerin ve yüceltmelerin, gerçek, çıplak, yalın, rasyonel ve karmaşık hayatta neye karşılık geleceği iyice düşünülmelidir.
Her insanın bir alem olduğunu biliyoruz. Bazen çayını içtiğimiz, yemeğini yediğimiz ve sohbet edebildiğimiz kişiler dahi kendi anlam dünyamızda öncü bir konuma gelebiliyor. Öncüler ve idoller her zaman tarihin büyük şahsiyetlerini işaret etmiyor sanırım. Hayatın farklı alanlarından etkiler alabilir insan. Bunu kestirmek çok mümkün değil. Kimi yerde çok büyük bir lider, kimi yerde köşe başındaki kahveci, kimi yerde bir yazar, kimi yerde bir öğretmen, kimi yerde zanaatkâr birer öncüye dönüşebilir. Hayatın binbir kapısı ve penceresi vardır; her birinin örneklikleri farklıdır. Yaşamak etkilere maruz kalmaktır; insanın ne zaman, nereden, kimden etki alacağı, hangi rüzgarın onu savuracağı, hangi ocağın onun ateşinin alevlendireceği, hangi fikrin onun zihnini darmadağın edeceği pek belli olmaz. Esasen asıl öncü hayatın bizzat kendisidir, asıl kanaat önderi hayattır! Kişiler, olaylar, durumlar, haller, resimler, kitaplar, simalar, yollar, sesler, mevsimler, mekânlar, zamanlar, şehirler, coğrafyalar hayatın suretleridir. Hayat ibret hazinesidir. Hayat nazar deryasıdır. Her şey ve herkes hayat hazinesinde insana hep bir şeyler söyler, ona bir şeyleri hatırlatır, ona değişik yolları gösterir, onun sürekli bakıp kendini seyredeceği bir ayna haline gelir. Hayatın her hali, hayatın her fısıltısı, hayatın her bakışı bir öncünün göz kırpmasıdır.
Şahsiyetimizin sınırlarını çizdiğimiz yıllarda benimsediğimiz idol isimler, kendi yolumuza yine kendi elimizle bıraktığımız -zaman zaman- hatalı izleri de beraberinde getirmez mi?
Öncü ve idol tipler insanın yürüyüşünde ve şahsiyet bulmasında olumlu fonksiyonlar üstlenebilir. Bir yol çizer, bir ufuk açar öncü. Yönlendirir, biçimlendirir, idare eder. Yol gösterir öncü, “yoldaki işaretler”den biri olduğu gibi diğer işaretlerden de haberdar eder. Buna benzer daha pek çok “olumlayıcı” husus zikredebiliriz. Kitaplar dolusu cümleler kurabiliriz. Ki her bir cümlenin doğruya işaret eden tınısı vardır. Ancak öncüler ve idoller hakkındaki olumlu cümlelerin kimi hayatlar, bakışlar, davranışlar, deneyimler üzerinde yıkıcı olma durumu da söz konusudur. Burada temel hatanın aşırılık, abartma ve yüceltme olduğu kanaatindeyim. “Toz konduramadığımız” kişilerin aslında bu sisli, tozlu, kirli, karmaşık, çapraşık, zıtlıklar aleminde bir insan, bir ‘gariban’, bir adam olarak yaşadığını unuturuz. Onları yere göğe sığdıramayan zihnimiz yine onları büyüttükçe büyütür ve adeta insan olma haklarını ellerinden alırız. Yani mürit şeyhi uçurur; oysa şeyh uçmak için değil yürümek, el uzatmak, oturmak, gezmek, sohbet etmek yani bu düzlemde yaşamak ile anlamlıdır. Uçmak başka bir alemde gezinmektir ki, insanın iyileştirilmeyi bekleyen yarası bu düzlemdedir. Dolayısıyla aşırılık, abartma, yüceltme ve ululama kişinin şahsiyet kazanmasını, bağımsız düşünmesini, birey olmasını, kendilik bilincine sahip olmasını öldürücü darbe ile engeller.
Hemen hemen her lider ardında bir kült bırakıyor. Bu belki sıklıkla onlardan bağımsız gelişiyor. Lider kültünden kaçınmak beyhude bir çaba mı?
Kitlenin oluşumu ile liderin varlığı ve daha sonrasında külte dönüşmesi arasında çok yakın ilişkiler mevcuttur. Kitleler bakımından durum anlaşılabilir; bir lider etrafında bir araya gelmek, onun karizmasının gölgesinde toplanmak, bir davanın sesini yükseltmek, birlik olmak kitlenin varlığı için kaçınılmazdır. Kitle ile lider arasında karşılıklı yaratıcı bir ilişki kendini gösterir. Kitle lideri kült haline getirerek iki varlığın doğumunu sağlar: hem lider hem kitle doğar. Bu durumda lider artık “rasyonel kişi” yani sıradan birey, normal kişi değildir; yaratılan, sembolleştirilen, imgeye dönüştürülen, kutsallaştırılan, aşırı yüceltilen güçlü bir temsilcidir artık. Kendi değildir bütünüyle temsilcidir. Ne kadar gerçektir, ne kadar kendisidir, ne kadar gösterilen resimdir? Bunlar önemsizdir artık. Kültleşen lider kendi değildir zaten. Başka birine dönüştürülendir. Kendisi dönüşmek istemiş midir bilemeyiz ama o artık “o” değildir.
Fakat asıl mesele kişinin/bireyin lider kültüne nasıl baktığıdır? Kitlenin ruhu bir şekilde liderlikle tesis edilebilir; ancak kişi böyle değildir. O birey olmak, öz-saygıya sahip olmak, şahsiyetli bir şekilde hayata katılmak durumundadır. “Kişi” olmak için lider kültüne mesafeli ve sorgulayıcı yaklaşmak gerekir. Lideri ve öncüyü kültleşmekten, insanüstü bir varlığa dönüşmekten, kutsallaştırmaktan kurtarıp bir ‘kişi’ şeklinde konumlandıracak “bakış”a sahip olmak önemlidir. Bu bakış lider, öncü, idol için geçerli olduğu gibi kitap, dergi, yazar, öğretmen, hoca, ağabey, imam için de geçerlidir. Ölçü ve çerçeve sınırları aşılınca abartı kendini gösterir. Mühim olan hayatın hay huyundan, aktörlerinden, öncülerinden, imkânlarından “gerektiği gibi, gerektiği ölçüde, olduğu kadar” istifade edip “kendi” yolunu çizebilmektir. Her abartı ve sınırsızlık arzusu, benlikte onulmaz yaralar açar. Yaralı benlikler ise aileyi, sokağı, mahalleyi ve toplumu kana bular, insicamı bozar, manayı kirletir.
GENÇ'ın Yazısı.