Ülkemizde yeni değil; yüzyıllardır mülteciler/muhacirlerle alakalı bir gündem var. Türkiye her zaman çevresinin, hatta dünyanın bir ucundaki ülkelerin sorunları ve insanları ile ilgilenmiş. Malumunuz günümüzde gündem 5 milyona yakın misafir barındırmamız sebebiyle Suriyeliler üzerine. Bu ay dergimizin dosyasında enine boyuna bu konuyu işliyoruz ve son dönemde artan nefret söylemleri, mülteci karşıtlığı ve bunu köpürtmek isteyenleri hem tanımak hem de anlamak için Ekin Yayın Grubu Koordinatörü, aktivist Murat Ayar ile konuştuk...

Türkiye sadece son dönemde değil; yüzyıllardır mazlumlara, gariplere ev sahipliği yapıyor. Ancak günümüzde Suriyeliler üzerinden faşist ve ırkçı tavırların arttığını; nefret suçuna varan durumların oluştuğunu görüyoruz. Bu konuyu nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye yüzyıllardır tam anlamıyla bir muhacirler ve ensarlar yurdudur. Bunun bir göstergesi olarak Anadolu toprakları Suriye meselesi başladığında; yani Baas rejimi kitlesel bir şekilde kendi halkını imha etmeye kalkışınca, halkı ve hükümeti ile tüm dünyaya ders olacak bir örnekle kapılarını, gönlünü ve evini bu mağdur insanlara açtı...

Sizce bu ırkçı ve faşist tutumları kimler, neden destekliyor? Ve buradan maksat ne olabilir?

Kanaatime göre Suriyelilere yönelik nefret kampanyasının ve dışlayıcı dilin bu şekilde görünür olmasını sağlayan üç temel şey var:

Birincisi AK Parti muhalifi partiler en başından itibaren Suriye’ye yönelik itirazlarını Suriyeli muhacirlere üzerinden yürüttüler. Bu anlamda Karadeniz’de seçim propagandasında fındık fiyatlarını eleştiren bir muhalefet partisi lideri, “Suriyelilere para bulabiliyorlar ama size para bulamıyorlar” gibi gerçekçi olmayan, ırkçı söylemler ile halkı muhacirlere karşı kışkırttı.

İkincisi hükümetin Suriyelilere yapılan yardımları anlatırken kullandığı argüman hataları, muhalefet partilerinin mesnetsiz çabalarıyla sanki hükümet durmadan gece gündüz Suriyelilere para akıtıyor gibi gerçekle hiç de alakası olmayan bir algı ortaya çıkmasına neden oldu.

Üçüncüsü de Türkiye’de maalesef Baasçı ve Esed taraftarı güçlü bir lobi var. Bu ırkçı ve mezhepçi lobi Suriyeli muhacirlerle ilgili her olumsuz haberi köpürterek, ya da yalan haber üreterek hükümetin Suriye politikasına karşı kullandılar. Suriye meselesi başladığından itibaren bu kampanyayı sürdüren bu dar klikler hükümetin son seçim sonrası Suriyelilerin sınır dışı edilmesi sürecini başlatınca daha görünür oldular ve sanki haklıymış gibi ortaya çıkmaya başladılar. Aslında bu kampanyayı bariz bir şekilde görünür kılan, hükümetin gerçekten çok kötü bir şekilde başladığı sonrasında ise STK’ların uyarısıyla vazgeçtiği politikası oldu.

Kuş Diline Gerek Yok: Provokatörler Belli!

Ekonomik krizin görünür hale gelmesiyle tedirgin olan halktan kimi kesimlerin çeşitli kampanyalardan etkilenerek Suriyelilerden rahatsız olduğunu ifade etmesini parantez içine alarak konuşmamız gerekiyor belki de... Burada nasıl bir düşünce güdülüyor sizce? Amaç nedir?

Türkiye’de Suriyeli muhacirleri hedef alan ırkçı nefret kampanyalarını yürüten odaklar bellidir. Kuş dili ile konuşmamıza gerek yok: Bunların bir kısmı İran güdümlü olarak hareket ediyorlar. Bu çevreler Tahran rejimi ve Esed rejimini kırmızı çizgi olarak belirlediği için Suriyeliler üzerinden hükümetin Suriye politikasını hedef alıyorlar.

Bunun yanında kafatasçı, ırkçı ve kendilerine “milliyetçi” diyenler var. Tamamen siyaseten yaptıkları paylaşımlar ve söylemleriyle halkı kışkırtıyorlar. Son olarak da Kemalist ve sosyalist gruplardan söz edebiliriz. Bunlar ideolojik olarak Baas rejimi ile aynı çizgideler. Rejimin cinayetlerini rahat bir şekilde savunamadıkları için Suriyeli muhacirleri hedef alıyorlar.

Amaçları Türkiye Değil, Esed’e Yandaşlık

Bu 3 grubun temel amacı Türkiye’nin rahatı falan değil... En başta bunlar Suriye’deki katil Baas rejimine taraftarlar, halkını katleden bu diktatöre yandaşlar. İkincisi de bu ülke halklarının ve hükümetin Suriye politikasından rahatsızlar ve bu politikanın çökmesini istiyorlar. Bu çabalarının en temel amacı budur.

Ülkemizin tutum ve politikalarını nasıl yorumluyorsunuz peki? Acaba süreç yönetiminde bu hususlarda bir hata veya eksiklik yapıldı mı?

Türkiye, Suriyeli sığınmacılara kapılarını açarak tarihi bir sınavdan yüz akıyla çıktı. Ülkemizin sığınmacılara ev sahipliği yapan kampları dünyada parmakla gösterildi, yüz binlerce insana sahip çıkıldı ve daha sonra da onların şehirlerde kendi ayakları üzerinde durmalarının önü açıldı. Türkiye’nin bu sığınmacılar üzerinde tüm dünyaya hayranlık uyandıran örneklik oluşturan bu saygın imaj maalesef seçim sonrası aşınan ani bir kararla yerle bir edildi. 20-25 Ağustos’ta İstanbul’da Suriyelilere yönelik bir avı andıran görüntüler maalesef tüm dünya servis edildi ve bu halkın, bu ülkenin hak etmediği bir şekilde bir algı öne çıktı. Bu yanlış uygulama bereket versin ki uzun sürmeden sona erdirildi ve daha insani bir uygulamaya geçildi.

Yalanlarla Toplumu Zehirlediler

“Hastanelerde ücret ödemiyorlar, ilaçları bedava alıyorlar, üniversiteye para ödemiyorlar, hepsi binlerce lira maaş alıyor, vergi ödemiyorlar” gibi korkunç yalanlar ve dezenformasyonlar ile bu toplum zehirlendi. Bunlar doğru olmadığı gibi şu anda Türkiye genelinde Suriyeliler adına açılmış binlerce şirket olduğu; bu şirketlerde on binlerce insanın istihdam edildiği, bu şirketlerden milyonlarca lira vergi alındığı gerçeğini kimse öğrenemedi. Dahası Türk vatandaşlarının burun kıvırdığı sanayilerde veya birçok bedensel işte Suriyelilerin, Afganların ve değişik muhacir grupların çalıştığını; bu anlamda da ülke ekonomisine muazzam bir katkı yapıldığı bilgisi ıskalandı. Kısaca ifade edecek olursak insani anlamda muazzam bir şekilde yaptığımız bir şeyin propagandasını yapamadık, halkı bilgilendiremedik ve kirli propagandanın önüne geçemedik.

“Kendin İçin İstediğini Kardeşin İçin de İsteyeceksin!”

Meseleyi sadece devlet üzerinden yorumlamak tabii ki yetersiz olur. Mülteci kardeşlerimizin burada daha huzurlu ve güvenli olabilmeleri için sizce bizim üzerimize düşen şeyler neler?

Bazı olumsuz durumları aktardım ama kendimize de haksızlık etmeyelim. Evet, kötü örnekler var ama gerçekten Türkiye’nin her tarafında muhacirler için gecesini gündüzüne katan, onların yaralarını sarmak isteyen çok ciddi bir insan hazinemiz var.

Peygamberimizin (sav) muhteşem bir örnekliği var. Bu konuda ilkemiz nettir: “Kendin için istediğini kardeşin için de isteyeceksin!” mutluluğun, huzurun, kardeşliğin barışın temel ilkesi budur.

Emperyalizmin Çizdiği Sınırları Tanımıyoruz

İyi haberleri çoğaltmak belki çözüm olabilir. Bu konuda neler yapılabilir?

Biraz önce de ifade ettim, gerçekten Türkiye’nin her tarafında Suriyeli muhacirler için elinden geleni yapan çok sayıda insan var. Bu arkadaşların birçoğu gizli kalmak istiyor ama belki bazılarını haberleştirebiliriz. Diğer taraftan hali vakti yerinde olan, işçi çalıştıran, vergi ödeyen çok sayıda Suriyeli var ve bunların Türkiye’de kendi mahallelerinde fakir olan Türkiyelilere yönelik düzenli yardımları var. Belki bunu kısmen görünür hâle getirebiliriz. Bizler aynı kültürün, aynı duygunun, aynı toprağın, aynı coğrafyanın çocuklarıyız. Bu anlamda emperyalizmin çizmiş olduğu ulusal sınırları tanımıyoruz. Zaten bütün yeryüzü Allah’ındır dolayısıyla bizim hiçbir kardeşimize öteki gözle bakma gibi bir hakkımız yok. İyiliği yaygınlaştırmamız, iyi haberleri daha görünür hale getirmemiz gerekiyor.

Yeni bir geleceği, yeni bir medeniyeti, birbirimize el uzatarak tam bir dayanışma ile hep birlikte inşa edebiliriz. Bunu yaptık ve tekrar yapabiliriz. Dünyanın bizim bu birlikteliğimize, bu dayanışmamıza ihtiyacı var.


GENÇ'ın Yazısı.