Yavuz Selim Günday

İslami yeniden doğuşu gerçekleştirmeye yönelik mücadeleye başlamamız gereken durum bazen imkânsızdan da öte bir haldedir. Herkesin takdir ettiği gibi; neredeyse çoğu Müslümanın devletin bağımsızlıklarının temelinde haklı bir mücadele bulunduğu ve bu bağımsızlık mücadelesi uğruna ölmeyi dahi göze alabileceğini çok iyi biliyoruz. Lakin Müslüman halkların bilmesi gerektiği ayrı bir konuda şu; kendi ülkelerinin hâlâ batı menşeiyle ülkelere hem ekonomik hem de manevi bağımlılıkları güçlenerek devam etmekte. Bu Müslüman devletlerin, sahip olduğu basın ve eğitim kurumları doğrudan veya dolaylı olarak yabancı tekellerin elinde bulundurması sebebiyle batı, İslam dünyasının ruhunu zehirlemeye devam etmektedir. Yalnız bütün bu olanlara rağmen, her birimizin yadsıyamayacağı bir gerçek var ki; Müslüman ülkelerde belli şekillerle batılı saplantısından uyanış başlamış bulunmakta fakat açık bir İslami konseptin bulunamaması nedeniyle bu uyanış bir o kadar yavaş ve zikzaklı ilerlemeye devam etmektedir.
 
Müslüman ülkeler ortak kültüre ve ortak düşmana sahiptirler. Bu durum Müslüman ülkelerin ayrı coğrafyalarda bulunmasına rağmen onları doğal bir ittifak içerisinde tutar. Ancak yinede batılıların bu Müslüman ülkelerdeki nüfuzları hâlâ baskın olması sebebiyle uyanış hareketleri adeta isyan, bu uyanışa önderlik edenler ise birer terörist mânasına getirilmiş ve dolaylı olarak İslam coğrafyalarında doğan bu uyanış hareketleri köreltilmiştir. Tarihimiz bu gibi uyanış hareketlerinin köreltilmesi nedeniyle çok mühim facialar yaşamıştır. İşte İsrail’le yapılan savaşlarda Arap ülkelerin peş peşe üç defa yenilmesi bunun en önemli göstergesidir. Müslüman ülkelerde bulunan ve amacı dini hükümlerin düzgün ve doğru biçimde uygulanmasını sağlamak olan İslami kurumlar artık gerçek vazifelerinden çok kendi iktidarlarının (krallarının) savunucuları konumunu almıştır. Günümüzde Suudi Arabistan’da yaşanan olayları örnek göstermek zannımca çok yerinde bir tespittir. İslam dünyasının bugünkü hali Hz. İsa`nın (a.s.) geldiği vakitteki Yahudilerin hayatına benzemektedir. Dinin şekli tarafı yerine getiriliyor fakat dinin ruhu yok olmuş, din işleri ülküsüz ve kayıtsız insanların eline bırakılmıştır.
 
İslam dünyası olarak bizler, bizi ilgilendiren konularda her zaman geç kalıyoruz! Ve geç kalmaya devam ediyoruz... Çünkü ümmet olarak sorunların temeline eğilmek yerine sorunların sonuçlarına eğiliyor ve sonuçlarını tedavi etmeye çalışıyoruz. İşte Filistin meselemizde yaşadığımız mağlubiyetlerimizin nedeni, bizim sebeplerle değil de sonuçlarla uğraşmamızdan kaynaklanmaktadır. Filistin meselesinin sebebine eğildiğimizde karşımıza İsrail adı altındaki zehirli tohumun düşünülenin aksine II. Cihan Harbi`nden sonra ekilmiş olmadığını köklerinin daha da derinde 1914-1917 arasında yapılan Arap-Türk kardeş savaşından bulunduğunu görüyoruz. İşte senelerdir gündemimizde yer alan Filistin meselesinin ne olduğunu anlamış olmalıyız, işte İsrail bu anlaşmazlığın yavrusudur.
Burada ele aldığımız örnek gibi bizler her zaman sonuçlara karşı mücadele ederek sebeplere vakit ayıramaz oluyor ve her zaman olduğu gibi geç kalmaya devam ediyoruz. Biz ne zaman sorunlara vaktinde erişebilecek ve çözüm yolları arayabileceğimizi sorduğumuz zaman herkesin suspus olduğunu görüyoruz, haklı olarak şu soruları sormak istiyorum:
 
Şu anda dünyanın herhangi bir yerinde bir veya iki Filistinli daha yaratılıyor mu?    
 
Gelecekteki sıkıntılara nasıl zamanında ve etkili bir biçimde karşı koyabiliriz?
 
Bu soruları düşündüğümde benim aklıma sadece şu cevap gelirdi: düşmanımızdan öğrenmek. Eğer eğitimli ve sinsi bir düşman, Müslüman toplumların aralarına fikri ve manevi dezenformasyonlar sokup anlaşmazlıklar ve şüpheler yayarak kolay bir şekilde Müslümanları zayıflatıyor ve hatta hareketsiz kılabiliyorsa; o zaman bizim yapacağımız açıkça ortadadır. Sarsılmış olan dini her yerde sağlamlaştıralım. İslam’a karşı güven inşa edelim, gençliğimizin ruhu için mücadele edelim, yabancıların elinde bulunan eğitim ve basın kuruluşlarını geri alalım. Her yerde toplumsal şuur, sorumluluk, birlik ve beraberliği kuralım saflarımızı her yerde sık tutalım ve tek bircümle ile: en güzel ve mümkün olan en geniş ölçüde organize olalım.


GENÇ'ın Yazısı.