Saksıda İncilenmeyen Yapraklar İçin
İsmail Sarıkulak
Bir bitki yetiştirmeye, onun büyüyüp yetişmesine vesile olmaya karar verdim. Kokusunu sevmemden ötürü fesleğeni seçtim ve tohumlarını aldım. Tohumdan yetiştirecek, böylelikle hayatının her anında onunla olacak, kuracağım duygusal bağın daha güçlü olmasını sağlayacaktım. Nasıl çimlendirileceğine baktım, uygulamaya başladım. Olması gerekenin çok üstünde zaman geçmesine rağmen altı tohumdan ancak biri çimlenmişti. Çok sevindim ve ona dünyanın ne kadar çirkin, yorucu, yıpratıcı bir yer olduğunu göstermek için henüz daha bir çim tanesi kadarcıkken orta yerinden kırdım! Amacım daha sağlam ve dayanıklı bir fesleğen yetiştirmekti. İncilenmeyen ilk fesleğenimi bu şekilde kaybettim.
Pazardan saksı, toprak ve bir yavru fesleğen aldım. Yaklaşık bir yumruk kadardı. Çok tatlı, güzel kokulu bir bitkiydi. Balkonumsu penceremin dışına sabitledim saksıyı. Henüz küçük olduğu için yaprakları yanmasın diye direkt güneşte bırakmıyor ikindinüzeri bi süre dışarı çıkarıyor, öğlen saatlerinde içeride tutuyordum. Düzenli olarak suluyor, arada başını okşayıp elimi kokluyordum. Çok bahtiyardık... Bir gün suyunu fazla koyduğumu fark ettim ve toprağı kurusun diye saksıyı sabahtan dışarıdaki yerine yerleştirdim. O gün ben okuldayken sağanak yağmur yağdı. Akşam eve geldiğimde toprağı çamurumsu bir kıvamdaydı. Bir şeyler yapmalıydım. Aklıma lisedeki coğrafya derslerinden fön rüzgarları geldi. Bunu bitki toprağına uygulamanın faydalı olacağından emindim. Tuttum fesleğeni gövdesinden, söktüm saksıdan. Yaklaşık on beş dakika fön makinasının etkisine maruz bıraktım toprağı. Bana mısın demedi. Umutsuzca geri yerleştirdim saksıya. Artık bir süreliğine, çok sudan çürümemesi için sulamayacak ve yağışa maruz kalmaması için dışarıda bırakmayacaktım. Çok kısa bir süre sonra öldüğünde toprağı halen nemliydi. İkinci fesleğenemi de bu şekilde kaybettim. Zaten üniversite sınavında da coğrafyadan -0.5 net yapmıştım, fön rüzgarı diye bir rüzgarın varlığından dahi emin değilim. Ama o anda çok mantıklı gelmişti.
İkinci kaybımın üstünden çok fazla zaman geçmemişti, eve doğru yürüken kaldırımın kenarında siyah bir poşetin içinde bir yeşillik gördüm. Birkaç adım geçtikten sonra bu yeşilliğin fesleğen olabileceği aklıma geldi. Geri dönüp kontrol edince haklı olduğumu gördüm. Tıpkı benim hemen önceki fesleğenim gibi o da yavruydu daha. Önceki sahibi biraz hor davranmış olsa gerek birkaç yaprağı sararmıştı, neredeyse tüm yaprakları da açık yeşildi. "Ne insanlar var, alıyorlar, bakıyorlar, canları sıkılınca sokağa atıyorlar. Hiç düşünmüyorlar; bu gariban sokakta ne yer, ne içer?" diye düşünüp biraz hüzünlendim. Kısa bir zaman önce ben fesleğenimi kaybetmiştim, o ise eski sahibinden ayrılmıştı. Karşılaşmamız fazlasıyla duygusal oldu. Hemen eve götürdüm onu. Eski fesleğenimin saksısını toprağını ona verdim. Bu yeni dostumu eskisinden ayırt etmiyor, daha önceki fesleğenlerimde yaptığım hataları bunda da yapmamak için üzerine titiriyordum. Hayatın zorlu şartlarına tâbi tutmayacaktım onu, çok sulamayacaktım da yahut hava durumuna bakmadan dışarıda da bırakmayacaktım. "Aman bunu fazla çürütmeyeyim." diye düşündüm ve az az toprak kurudukça su verdim. Bu seferki de susuzluktan kuruyarak öldü. Üçüncü fesleğenimi de böyle kaybettim. Hasılı; Allah bana hayırlı bir fesleğen evlat nasip etmedi dostlarım... Ve artık eminim ki; emanetlerin ehillerine verilmesi gerektiği gibi kişiler de ehli olmadıkları emanetlere göz dikmemeli, hadlerini bilmeliler.
GENÇ'ın Yazısı.