Yavuz Selim Günday

Affetmek büyüklüğün bir meziyetidir. Allah azze ve celle büyüklerin en büyüğüdür. Her insanın gönlünde hakka ve hakikate ok atan bir vahşi vardır elbette. Kimi o Vahşi’yi Allah’ın ismiyle tanıştırır ve ölene dek Fahr-i kâinat Efendimizin nazarlarının hasretiyle yaşar.
 
Peygamber efendimiz Hz.Muhammed Mustafa’nın en acılı günlerinden biri şüphesiz “Uhud Savaşı” günüydü, birçok sahabi efendimiz ile birlikte amcası Hz. Hamza o gün şehit olmuştu. Hem de ne Şehit! Uzuvları kesilmiş, ciğerleri çıkarılmış bir şehit! Fahr-i Kâinat efendimiz o kadar çok üzülmüştü ki ne zaman Uhud gününü hatırlasa“O gün ölmek için güzel bir gündü” buyururdu. Uhud savaşı bitmiş ve herkes evine dönmüştü, Fahr-i Kâinat Efendimiz Medine’ye ulaştığı zaman, her evden feryatlar yükseliyordu. Her eve ateş düşmüştü. Efendimiz(s.a) Hz. Hamza’nın evini ziyaret ettiğinde, ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu. “Her şehidin ağlayanı var ama benim amcamın hiç ağlayanı yok ”Fahr-i kâinat efendimizin ağlamasını duymuş olan sahabi kendi şehitlerine üzülmeyi bıraktılar ve Resulullah’ın acısını paylaştılar işte o günün, o acıların mimarlarından biri de şüphesiz Vahşi idi. O, Uhud’a varmadan bir köle olarak yaşıyordu, efendisi ona çok mühim ve muhkem bir teklifte bulundu; eğer Hz. Hamza’yı öldürürse onu kölelikten azad edecek ve bununla yetinmeyip onu servete boğacaktı.
 
Vahşi mızrağını hürriyeti ve dünya saadeti uğruna fırlatmıştı ama yaptığının nelere mâl olacağının hesabını yapmamıştı. Mızrak Hz. Hamza efendimize şehitlerin en büyük mertebesini, Vahşi ’ye ise ömrü boyunca sürecek olan pişmanlığı bahşetti. Vahşi bin Harb “Uhud Savaşından sonra Mekke’ye döndü ama Mekke, Müslüman tarafından fethedildikten sonra Taif’e kaçtı. Ancak Taifliler de İslam’a girmek için harekete geçmişlerdi. Vahşi artık kaçacak bir yerinin olmadığını düşündü çünkü nerede bulunsa oranın halkı İslamiyet’i kabul ediyordu. Adeta amcasını öldürdüğü Hz. Muhammed (s.a) kendisini takip ediyordu. Ve bir gün Vahşi ‘ye bir tebliğ bildirildi. Bu tebliğde, Hz. Muhammed (s.a) kendisini İslam’a davet ediyordu, Vahşi ne olduğunu anlamamıştı çünkü Resulullah’ın öz amcasını katletmişti ve onu affetmesi mümkün olamazdı. Belki de Hz. Peygamber onu tuzağa düşürmek için mi tebliğde bulunmuştu bunları düşünüyordu ama herkes bilirdi ki Resulullah hiçbir zaman yalan söylememişti. Vahşi bin Harb bu tebliğe cevap yazmaya karar verdi; “Ya Muhammed! Beni nasıl Müslüman olmaya çağırıyorsun? Sen demiyor musun ki Allaha şirk koşanlar, Allah azze ve cellenin muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürenler, zina edenler günahlarının cezasını çekecekler kıyamette o büyük duruşma gününde cezaları katmerli olacak, azap ve zillet içinde ebedi kalacaklardır. Hâlbuki ben bunların hepsini yaptım. Benim gibi birisi kurtulabilir mi?” Gelen bu mektup üzerine Allah azze ve celle, Peygamber Efendimize Furkan suresi 70. ayeti inzal buyurdu “Ancak şu var ki; dönüş yapıp iman edenler, güzel ve salih amel işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir çünkü Allah Gafurdur, Rahimdir.”
 
Vahşiler bugün her yerde kanın olduğu, gözyaşının olduğu, savaşın olduğu her yerde, masumlara kıyılan her yerde, şehirlerin yıkıldığı her yerde, vahşinin olduğu her yerde birhamza vardır elbette. Mazluma uzanan, yetimin başını okşayan, düşeni yerden kaldıran bir Hamza vardır elbette, gönülleri imar eden bir hamza vardır elbette, 
 
Selam olsun sana ey mazlumların piri, selam olsun sana ey Hz. Peygamberin hürü, canlar canı Fahr-i Kâinat Efendimiz Muhammed Mustafa’ya onun tertemiz ehlibeytine şehitlerin başbuğ Hz. Hamza ve onun yolundan gidenlere selam ve salat olsun…


GENÇ'ın Yazısı.