HÜRMET

Yeryüzü Allah`ın büyük bir lütfu olarak bizler için döşendi, bezendi, süslendi; tüm varlıklar hizmetimize âmade. Burada asaletle bir ömür sürmenin ve insanca yaşamanın asgari şartı tüm varlığa hürmetten geçer. "Benim karıncaya dahi ulu nazarım vardır" diyen Yunus Emre`nin gönül gözüyle kucaklayabilirsek âlemi, canlıya ve cansıza dost olmak çok kolay olacak, tüm varlıklar inananların merhametinden, şefkatinden, inceliğinden ve güzelliğinden nasibini bolca alacak.
 
Hürmeti yitirdiğimiz oranda felaketimize, zindanımıza, huzursuzluğumuza, mutsuzluğumuza adım atmış oluyoruz. Taşı toprağı öfkeyle çiğnedik, ağacı umarsızca kırdık, kuşu acımadan incittik, insanı korkmadan ezdik ve üzdük. Ellerimizle işlediklerimiz yüzünden karada ve denizde kötülükler çoğaldı, fesat baş gösterdi, akla hayale gelmez imtihanlar zuhur etti, zulümler arttı.
 
Değer yitiminin çoğaldığı, anlamın buharlaştığı, amaçsızlığın pompalandığı, faziletlerin askıya alındığı bir dünya için çabalayanlar var. Gıdaların genetiği ile oynuyorlar, nesilleri sapkınlıklara teşvik ediyorlar, yeni tür savaşlar/tuzaklar/kötülükler peşindeler. 
 
Diğer yandan da varlığa karşı işlemiş olduğumuz saygısızlıkların, haksızlıkların, adaletsizliklerin, merhametsizliklerin bedelini ağır şekilde ödüyoruz. Mikro ve makro alemde düzen bozuldu. Gerek ferdî hayatımızda gerekse sosyal ilişkilerimizde hürmeti ayağa kaldırmadan, varlığı aziz bilmeden, yaratılan her şeye emanet gözüyle bakıp her şeyi yerli yerince hakkıyla değerlendirmeden feraha ermek mümkün değil.
 
HAŞYET
 
Her bilenin üstünde bir bilen vardır, el elden, akıl akıldan üstündür arşa kadar. Kim bilir bu büyük imtihan, dünya çapında ne gibi ibretlere matuf, ne gibi değişimlere gebe. Yeryüzünde sayıları milyonları bulan mazlumların ahı mı çıkıyor dersiniz? Perişan haldeki mültecilerin dramlarına kayıtsız kalan insanlık faturayı böyle ödüyor olabilir mi? "Altta kalanın canı çıksın, merhametin bu dünyada yeri yok" diye düşünen kibirlilere ilahi bir tokat mı atılıyor? Sarsılmaz, yıkılmaz, hiçbir şey olmaz denilen ülkelere göklerden gelen bir ceza olarak acizlik mi tattırılıyor? Ya da, her alanda haddini aşan, maddeyi putlaştıran, yaratıcısıyla kavga eden, laneti üzerine çekecek ne varsa hırsla talip olan insanoğluna, bu gibi büyük belalarla format atılıyor, hatalarından dönmesi, hayra yönelmesi için sebep oluşturuluyor olabilir mi? Allah bilir...
 
Dünya panik hâlinde, stres içinde. Birçok ülkede derin endişe ve büyük korku hâkim. Meydanlar boş, sokaklarda ölüm sessizliği. Küresel bir dram yaşanıyor, yeryüzü adeta panik atak geçiriyor. Çok acı ve büyük bir imtihanla baş başayız. Gönüller daralmış vaziyette, gözlerde "ya virüs bana da bulaşırsa" endişesi aşikar olmuş durumda. Mesafeler girdi aramıza, yan yana gelmekten korkar olduk. Yarın endişesi, istikbal kaygısı söz konusu. Herkes bir niyetle yaşıyor; kimi fazlaca ve "sadece ben" diyerek stok derdinde, kimi sahada fedakârca çabalıyor, kimi içli içli dualar ediyor. "Acaba ne olacak?" sorusuna cevap aranıyor, kapı kapı çare soruluyor.
 
Dünyayı saran bu virüs sebebiyle sadece kalıplarımız değil kalplerimiz de büyük bir imtihandan geçiyor, hâlden hâle giriyor. Hayır da şer de Allah`tan bir imtihandır, böyle bilir böyle inanırız. Allah çaresizlerin çaresidir, âlemlerin Rabbidir. Her durumda, her şartta, sığınılacak yegane Mâbud O`dur, dayanılacak sonsuz güç ve kuvvet sahibidir.
 
Ölüm haktır, günün birinde bu diyarı terk edeceğiz. Asıl hayat ahiret hayatıdır. Hangi vesileyle, nerede ve ne zaman canımız bedenimizden ayrılacak, kimse bilemez. Bu büyük salgında da bize düşen önce tüm tedbirleri almak ve gereken ne ise yapmaktır. Ardından da yüce bir iman ile tevekküle sarılmaktır. 
 
Allah`ın izni/bilgisi dahilinde olmadan hiçbir fenalık dokunmaz insana, sahipsiz ve kimsesiz değiliz. Allah`tan daha çok herhangi bir sebepten/varlıktan korkmak, son nefes endişesinden daha büyük bir endişe taşımak, bizleri vehimlerimizin kurbanı yapar, temiz ve berrak akidemize muvafık olmaz. Allah`ın dışında herhangi bir varlığa/sebebe sınırsız güç atfetmek, imanımızı pörsütür, irademizi felç eder, "la ilahe illlallah" ikrarımıza uygun düşmez. Dileriz bu büyük imtihandan maddi ve manevi zarar görmeden geçenlerden oluruz.
 
HAYRET
 
Hayat yavaşladı, evlere döndük, kendimizle kaldık. Derin sorgulamalar başladı, yaşamanın anlamını yeniden gözden geçirir olduk. Dünya ne de kırılganmış, hiçbir şey olmayacağını zannettiğimiz hayatlarımız bir anda nasıl da karantina altına alınıyormuş, şaşkınlıkla anlamış olduk.
 
Bir bakıma, durup düşünecek vakit bağışlandı hepimize. Bu manada şer sûretinde büyük fırsatlar da söz konusu. Çığırından çıkan koşuşturmalar, bitmek bilmeyen hırslar bir süreliğine prangalandı. Ben kimim, nereden geldim nereye gidiyorum, yaşamaktan murat nedir, yeryüzünde niçin varız, bu gidiş nereye vs. gibi temel sorular iç dünyamızda yeniden gündemde. İnsanoğlu olarak nerede hata yaptığımızı düşünüyoruz, nerede yanlışa düştüğümüzü sorguluyoruz, anlamlı bir muhasebe/murakabe dönemi içindeyiz.
 
Sevdiklerimizle, ailemizle baş başa kaldık. Hayatın detaylarında ne büyük ihtişamların gizlendiğini, küçük mutlulukların ne de anlamlı olduğunu hissedebilmek şu an daha kolay.
 
Nimetlerin yokluğunu düşünüp endişe ettiğimiz, "ya daha kötü günler gelirse" diye derin derin kaygılandığımız demlerdeyiz. Ne çok nimet içindeymişiz, ne büyük bolluklar sarmış dört bir yanımızı, daha iyi anladık. Vakit özümüze dönme, şükrümüzü artırma, tevazuyu ve duayı kuşanma vakti.
 
Bitmek bilmeyen koşturmalar ve dizginlenmeyen hırslar, bizi tatsız/tuzsuz bir hayata mahkum edip en çok da hayret duygumuzu yitirmemize sebep olmuştu. Hiçbir şeye hayret etmeyen, var olmanın sevincini kaybetmiş, hayatı sıradanlaştırmış, yeryüzündeki sayısız mucizeyi ve ilahi kudret akışını görmezden gelen insanlar idik, bu virüs vesilesiyle gözlerimiz ufaktan açılır gibi oldu.
 
Fıtratın dili sadelikle konuşuyor şu an, yaşananlar yalın gerçekleri basit bir dille haykırıyor adeta. Tüm olan bitenler, hâl dili ile "dünya fâni, bir yolcusun, gelip geçiyorsun, muhabbettulah ve marifetullah ufuklarından nasibini al, ömrünü zâyi etme, ahirete hazırlan" diyor gibi. Bu büyük imtihan dönemini, tefekkürde yoğunlaşarak, varlığın diline aşinalığı artırarak ve hayret duygusunu geri kazanarak geçirebilirsek, büyük güzellikler devşirmiş olacağız, inşallah muvaffak oluruz.
 
Virüsün bulaştığı tüm insanlara şifa, endişeli ailelerine sabırlar dilerim Rabbimizden.
 
Fedakarca koşturan sağlık çalışanlarına minnettarız. Onların işini kolaylaştıranlara ne mutlu..
 
Huzurlu, sağlıklı günlerde buluşma dileğiyle...


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.