Mehmet Lütfi Arslan ağabeyimizin gönül dilinden konuştuğu Kıssa Kes`te çok özel bir içerikle yine karşınızdayız; Lütfi ağabey bu bölümde Enes bin Malik radıyallahu anh`tan rivayet edilen önemli bir kıssayı bizlerle paylaşıyor.

 
Abdullah ibni Amr ibni Âs bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v)’le birlikte sohbet dinlerlerken Efendimiz (s.a.v) yüzünü kapı tarafına çeviriyor ve diyor ki; “İçeriye şimdi cennetlik birisi girecek.” Biraz sonra içeriye ensardan, böyle kollarından sular damlayan, elinde takunyaları olan birisi giriyor. Abdullah’ın çok dikkatini çekiyor bu. Sonra Efendimiz bir başka zamanda aynı şahısla ilgili yine böyle bir tebşirâtta bulunuyor: “Birazdan cennetlik birisi gelecek.” Adam giriyor tekrar.
Bu durum üçüncü gün yine aynı şekilde yaşandığında ashâb-ı kirâmdan ilme ve ibadete düşkünlüğü ile tanınan genç sahâbi Abdullah b. Amr, Medineli sahâbinin peşine düştü.
Bu sahâbi, hangi ibadeti ya da hangi özelliği sayesinde cennetle müjdeleniyor, Allah Resûlü bu müjdeyi neden üç gün boyunca tekrarlıyordu? Abdullah b. Amr bunu öğrenmeli ve Medineli sahâbiyi cennete götürecek ameli kendisi de hayata geçirmeliydi. Medineli sahâbinin kapısını çalarak, “Amcacığım, babamla biraz aram bozuldu, evden ayrıldım. Dolayısıyla kalacak yere ihtiyacım var. Sende kalabilir miyim? İsteği kabul edilince de üç gece bu sahâbinin evinde kaldı ve onunla aynı odada yatıp uyudu.
 
Abdullah bu süre zarfında adamın davranışlarında bir farklılık göremedi. Gün boyu diğer Müslümanların yapmadığı ve sadece bu zatın yaptığı özel bir şey yoktu. Gece yarısı uyanıp ev sahibinin ne yapacağını merak etti. Acaba kaç rekât gece namazı kılacak, Rabbine yalvarırken neler söyleyecek, gözünden nasıl yaşlar dökülecekti?
Geceler boyu boşuna bekleyip durdu. Ev sahibi, geceleri kalkıp ibadet etmiyor, sabah namazına dek uyuyor, sadece uyanıp yatağında sağına soluna dönerken Allah’ı zikrediyor, tekbir getiriyordu. Büyük bir serveti olmadığı için sadaka dağıtamıyor ancak konuşmasına çok dikkat ediyor, dilinden hayırlı ve güzel sözler dökülüyordu.
 
Abdullah nihayet üçüncü günün sonunda işin aslını ev sahibine anlatarak şöyle dedi: “Ben sana doğru söylemedim. Babamla aramda bir nîza yoktu. Ben aslında senin nasıl bir hayat yaşadığını anlamak istedim. Allah Resulü senin hakkında böyle bir tebşirâtta bulunmuştu, Fakat bu üç gün içerisinde büyük bir amel yaptığını görmedim. Acaba seni bu mertebeye hangi amelin ulaştırmış olabilir?”
 
“Oğlum” diyor. “İşte, gördün. Üç gün beraber yaşadık, ne yapıyorsak bu önümüzde. Sizinle yaptığımızda aynı şeyi yapıyoruz.” Abdullah biraz da üzgün bir şekilde oradan ayrılırken “Evlat” diyor. “Bak bir şey olabilir bende, bir şey olabilir bende…” 
 
Bu kıssadan hisseyle Lütfi abimiz: Her şeyi yapabiliriz öğrenciysek okulumuza gideceğiz. Ticaret ehliysek ticaretimizi yapacağız yani ne yapıyorsak bunları meşru daire içerisinde yapmaya devam edeceğiz ama bir hâl ki, o hâl ile aslında onları yapmaya devam edeceğiz ki o hâl alsın bütün hayatımızı, gelip ebedi mühür vurulmuş bir Cennet vizesi almış bir hayat haline getirsin. Ben de bunun kendi algoritmamızı çözmekle mümkün olduğunu düşünüyorum. Algoritma derken de ne kastediyorum? 
 
Allah seni nerede, kiminle, nasıl, hangi şartlar altında bir hayata aslında koydu? O hayat senin algoritman. Orada işte seninle ilgili şifreleri çözmen bu hayatta neyi yapacağına dair o temel soruyu cevaplamanla mümkün. Allah hepimize o soruyu cevaplayanlardan… Dolayısıyla bugünkü kıssanın aslında hissesi olacak şahsın da cevabını bulup, öğrenip onu hayatımıza geçirenlerden eylesin efendim diyor ve hepinizi Allah’a emanet ediyoruz.
 
İyi Seyirler.


GENÇ'ın Yazısı.