Yalnızlığın Bakanı mı Var?
Site Özel
2499 okunma
Muhammed Uğur Aytimur
BBC’nin haberine göre İngiltere, ülke çapında giderek artan yalnızlığa çözüm olarak Yalnızlık Bakanlığı kurmaya karar vermiş. İngiltere gibi geleneksel bağları kuvvetli olan ülkeleri böylesi radikal sayabileceğimiz kararlar alması durumun ciddiyetini gösteriyor. Üzerine güneşin batmadığı imparatorluk yalnızlaşmaya çözüm üretememiş olacak ki, yalnızlığa kurumsal bir kimlik giydiriyor. Yalnızlığın kurumsallaşması. Nasıl da ironik! Fıtrata her müdahale ettikçe eşyayı kusturan insan, yalnızlaşmasını endüstriye dönüştürdüğü insanı tekrar güdülemek adına kurumsallaşıyor. Kendi katarsisini yaratıyor böylece.
Avrupa’da birçok ülkede durum böyle ne yazık ki. Özellikle yaşlı nüfusun yoğun olduğu İsveç, Norveç, İtalya gibi ülkelerde şanslı olanlar huzurevlerinde, şansın kıyısına uğramayanlar ise evlerinde ölümü bekliyorlar. Modern hayata bağ olarak gördüğü yaşlıları öteleyen, mümkün olduğunca silikleştiren beyaz adam, yıktığı aile yapısının sonucu olan gençlerin de yalnızlaşmasını önlemek adına çaba sarfediyor.
Asya’da da benzer manzaralar var. Japonya’da çiçekli böcekli sunulan yalnız yaşama sanatı “Ohitorisama”, yeni bir meslek grubuna kapı araladı bile. Bu yeni meslek sahiplerinin işi, evlerinde yalnız başına ölen insanların geride bıraktıklarını temizlemek. Kurumsallığa kavuşamayanlar bir başlarına ölümü bekleyedursun, biz Anadolu irfanına kulak kabartalım: “Yalnızlık Allah’a mahsustur.”
Bugünlerde sıkça Küresel olarak içinden geçtiğimiz şu kritik günlerde...” diye başlayan cümleler duyuyoruz. Ahmet Murat için ise “Büyüsü bozulan bir dünya”dır geçtiğimiz süreç. Politikacıyla şairin olaylara bakışını özetler bu iki cümle. Politikacı kârına, şair hayata odaklıdır.
İçinden geçtiğimiz günler kritiktir; çünkü sermaye babalarının çarkına göremedikleri bir canlı çomak sokmuştur. Borsalar çakılmış, Wall Street sokaklarında western filmlerini andıran yeller esmeye başlamıştır. İnsanları yürüyen ölülere dönüştüren kapitalizmin mabetleri AVM’ler boştur. “Yüzbinlik beşikler” yapılan idmanlara, kardiyolara, ağırlık çalışmalarına rağmen top oynamaya müsait değildir.
Büyüsü bozulmuştur artık dünyanın; zira rutin hayatında uzun süredir imitasyon bir “sosyalleşmeye” maruz kalan insan, görmediği bir canlı tarafından kendi kurduğu betondan yapılarda izole bir hayat yaşamaya zorlanmıştır. Hâmân’a rahmet okutan gökdelenler ruhunu delerken, yalnızlığının ve dahi acizliğinin hakikatiyle baş başa kalmıştır insan. Buradan iki tip insan sadır olur; bu hakikati idrak eden “abdal”, edemeyen “aptal.” Birincisine bilinç eşlik eder; yalnızlığı tasavvufi anlamda halvete, uzlete çevirir. Aptal içinse birilerinin tavsiyelerini beklediği, melankolik bir hal olur. Bu anlamda modern insan hem evde hem de evin dışında birçok çeldiriciyle yüzleşmek zorundadır. Çünkü o her fırsatta güdülecek bir koyundur.
Endüstriye dönüşmüş hiçbir şey “ötekinin” olduğu bir dünya tasavvur etmez. Ruhu da yoktur. Bu yüzden marketleri yağmalayanlar, kokmuştur diye evde yaptığı yemeğini konu komşuya dağıtan teyzeler değildir. Bir ay sonrasını düşünüp, yanındaki ihtiyaç sahibini görmezden stokçular, komşusu açken tok yatmayı kendine ar sayan bir medeniyetin mahallesinde oturmazlar. İşte kendi mahsulü bu sanal çarka bir hamster gibi sıkışan insan, tükettikçe tükenmiş, sarılamayacak yaralar üretmiştir.
Elbette bugünler de geçecektir. Hiroşima’nın yıkamadığı insanı, küçük bir virüs yıkabilir mi? 80 milyon (seksen milyon) insanın katledildiği, sayısızcasının yersiz yurtsuz kaldığı İkinci Dünya Savaşı`nı geride bırakan insan nam varlığı, görmediği bir mikrop devirecek değil ya! Ortadoğu’da (nerenin ortasıysa artık) terk-i diyar eden milyonlar sonunu getirmediyse dünyanın, bir mikroba teslim olmayız elbet. Afrika’da her gün hayatını kaybeden 25 bin (yirmi beş bin) kişi çekmediyse dünyanın fişini, bu illet de gelip geçecektir. Kulak asmayın felaket tellallığı yapan medyaya. Kuyruğuna basılan her canlının verdiği normal tepkiyi veriyorlar. Herkes görevini yapıyor. Katil katilliğini, virüs virüslüğünü, medya medyalığını.
Peki insan? Soralım o zaman; yalnızlığımız abdallığa mı gidiyor, aptallığa mı?
GENÇ'ın Yazısı.