Müslümanlar Muhalif Direniş Ruhunu Arıyor
Elif Kırmaç
Mehmet Ali Aslan kendi deyimiyle “Hepiniz gibi Allah’ın bir kulu.” İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden 2003 yılında mezun olmuş “atanamayan bir öğretmen...” Grup Yürüyüş’ün kurucusu ve solisti... 28 Şubat zulmüne şahit olan neslin meydanlardan, sahnelerden, şarkıları ve ezgileriyle tanıdığı bir isim. Kendisinden özellikle 2000’li yıllardaki müzik, takipçi kitlesiyle şimdiki dönemi konuşmak istedik. Söyledikleri, bu kısa zaman dilimindeki ciddi değişimi de gösteriyor. Buyurun okumaya.
Grup Yürüyüş’ün hikayesini az-çok biliyoruz. Ama 28 Şubat, 2000’li yıllar bir neslin sadece duyduğu, yaşamadığı bir süreç. Hem Grup Yürüyüş’ün oluşma sürecini hem de o yıllarda üniversiteli olmayı kısaca dinlesek sizden?
Üniversite zamanlarımız oldukça yoğundu. Malum, 28 Şubat’ın etkisi bir dönem devam etti. 2002’de Ak Parti hükümet olmuştu ama iktidar olamamıştı. O sürecin sembol uygulaması da başörtüsü yasağıydı. Yaşadığımız üniversite döneminde başörtüsü yasağında sürekli olarak, hem okul merkezinde hem de dışardaki sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla yapılan etkinliklere, eylemlere katılıyorduk. Bu eylemlerin içerisindeyken, okulda, eylemlerde marşlar okurken buldum kendimi. Kendiliğinden geliştiğini hatırlıyorum... Bir süre böyle devam ettikten sonra, arkadaşlarımın da tavsiyesiyle bir enstrüman almaya karar verdim. Ardından gitar çalışmalarım, öğrenim sürecim başladı. Ufak tefek çalmaya başlayınca, bahsettiğim eylem ve mitinglere gitarla çıkmaya başladım. Daha sonra Kendi söylemimizi kolektif bir kimlikle sunmanın daha verimli, bereketli olacağını düşünerek grup kurma fikri oluştu. Aynı evde kaldığımız İbrahim kardeşimiz bağlama, Necmettin kardeşimiz blok flüt çalıyordu. Kardeşi Adnan da ritme yatkındı. Güçlerimizi birleştirdik ve ortamı oluşturduk. Evveliyatında bir süre isimsiz çıktık etkinlik ve eylemlere. 2004 yılında da Grup Yürüyüş adını aldık.
Gitar Almaya Para Bulamadım
Bahsettiğiniz dönemde çok ciddi sınavlardan geçtik ülke olarak. Ayrıca müziğe olan ilgi de Müslümanlar arasında kısıtlıydı sanki. Peki o dönem İslami camiada enstrümanla eser üretmek zor oldu mu? Nasıl tepkilerle karşılaştınız?
Çok zor oldu. Tabii 90’lı yılların başlarında bu işi yapan Ömer Karaoğlu, Eşref Ziya, Aykut Kuşkaya gibi abilerimiz sancısını daha çok çektiler. Biz nispeten daha rahat bir zamana geldik ama hâlâ belli başlı sıkıntılar devam ediyordu. Şu an belki onlar da büyük oradan aşıldı fakat ben kendi zamanımı hatırlıyorum: Gitar almaya karar verdiğimde param yoktu. Yakın bir arkadaşıma gittim ve borç istedim. O da parayla ne yapacağımı sordu. Yüklü miktarda bir paraydı. “Parayı vereceğim ama sadece nedenini söyle” dedi. Ben de en sonunda “Gitar alacağım” deyince “Parayı vermiyorum” dedi. Yıllar sonra onunla karşılaştık, albümler yaptık beraber. Bir gün geldi, sarıldı, “Allah razı olsun çok büyük işler yapıyorsunuz, müzik çok önemli.” dedi. Ama evveliyatında böyle bir şey yaşadık kendisiyle.
Müziğe ilk başladığımda gitar taşımaktan utanıyordum. Kurslara giderken mümkün mertebe saklama çabası içerisindeyim. Memlekete gittiğimde un çuvalı içerisinde götürdüm gitarımı. Babam görünce kırabilirdi gitarımı... Bir dönem böyle devam etti. Sonra hem ben hem de çevrem enstrümana alıştı. Artık çalmasak da bütünleşmiş olduk.
2000’li yıllar hem çok yakın hem de anlayış olarak sanki çok uzak bize... Peki o dönemle şu anki zaman arasındaki farkları nasıl görüyorsunuz?
2000’li yılların başında 28 Şubat denen bir süreç vardı ve bu süreç Müslümanlara ciddi anlamda baskı olarak yansıdı. Belki 12 Eylül darbesi gibi kanlı değildi ama insanlar okullarından, kamu kurumlarında atıldılar, mesleklerinden oldular, ihraç edildiler, ordudan atılanlar oldu. Bir anlamda İslami değerlere savaş açılmıştı o dönemde. İslami değerleri sembolize eden her şey bir anlamda yasaktı.
28 Şubat’taki Ruh ve Çabayı Arıyoruz
Müslümanlar bu sürece muhalif olarak bir direniş ortaya koydular. Dolayısıyla bu direnişin, mücadelenin yansıttığı bir ruh; çaba vardı. Belki de biz şu an o çabayı arıyoruz. Bugün Müslümanlar görece daha rahat bir ortamdalar. Mevcut iktidar, yanlışları, doğruları ayrı bir tartışma konusu ama Müslümanlara savaş açan bir iktidar değil. Dolayısıyla bu durum bir rehavet ortamı oluşmuş olabilir. Bundan ötürü birtakım eleştiriler olabiliyor. Kısmen bazılarında haklılık payı olduğunu düşünmekle beraber çok keskin yargılarda bulunmanın da doğru olmadığını kanaatindeyim. Kitab-ı Kebir’e de baktığımızda bunu anlayabiliyoruz aslında. Mekke döneminde inen ayetlere bakarsınız daha çok mücadele, kararlılık, sabır, direniş vurguları yoğun olan ayetler görürüz. Medine ayetlerinde daha oturmuş bir toplum vardır. O toplum yapısının nasıl yaşanması gerektiğine dair ayetler inmeye başlar. Tabii birebir benzetmek doğru olmamakla birlikte sadece konunun anlaşılması açısında bir örnek olsun diye sunuyorum. Haklılık payı olan kısımlarda ise bu olumsuzlukları gidermek noktasında hepimize sorumluluklar düşüyor.
Müziğiniz İslami camia dışında da bir karşılık bulmuştu. Hatta 2000’li yılların başında sol gruplarla ortak konserleriniz, protesto ve eylemleriniz oldu. Nasıldı o süreç?
Sol gruplarla Müslümanlar karşı karşıya geldiler ama bunların yanı sıra 28 Şubat sürecini desteklemeyen, ABD işgaline karşı olan, Filistin direnişini destekleyen sol gruplar da vardı. Bunlarla Müslüman STK’lar ortak etkinlikler de yaptı. 1 Mart tezkeresi görüşülürken hep beraber Ankara’ya gittik. Büyük bir miting yaptık. Sol gruplar da vardı. Grup Yürüyüş olarak bu etkinliklere destek verdik, konserlerimiz de oldu sol müzik gruplarıyla. O dönemde diyalogun kurulduğu bir süreç yaşandı. Ne zaman ki Türkiye’de cumhuriyet mitingleri başladı arkasından Ergenekon, Ortadoğu ve Suriye kıyamı oldu, sol hareketleri de zulmün yanında yer alınca zaten ayrı olan yolumuzu iyice ayırdık. Aynı yolda yürümüyorduk ama aynı etkinliklerde buluşuyorduk. O süreçten sonra keskin olarak etkinliklerimizi de ayırmak durumunda kaldık.
Müzik İnsan Fıtratında Var
Halihazırda grup hala devam ediyor çalışmalarına, bu eserleri oluştururken motivasyonu nereden buluyorsunuz?
Müzik insanın fıtratında da olan bir şey. İnsan daha bebekken annesi ona ninniler okumaya başlar. İlginçtir, aslında insanın ölümü de müzikle bağlantılıdır. Ölümün arkasından ağıtlar yakarlar mesela. Yaşamında evlenince mesela mutluluk şarkıları söyler. Hayatının birçok evresinde müzik vardır. İşin bu doğallığıyla cevaplamak istiyorum soruyu. Biz bir hayat yaşıyoruz. Bu hayatı birtakım değerlerle anlamlandırmaya çalışıyoruz. Kendimizi bu anlamda tevhid, adalet, özgürlük hakim olsun diye bir mücadelenin içerisinde konumlandırıyoruz. Dolayısıyla bu mücadele birtakım sorumluluklar yüklüyor insana. Her anlamda, hem Rabbimiz doğru düzgün bir kul olabilme çabası hem de bu çabayı kitleselleştirebilme, yaygınlaştırabilme, iyiliği ve hakikati insanların gündemine sokabilme çabası.
Şarkılarımız İlham Oldu
İslami ezgiler, marşlar olarak nitelendirilen, süreç içerisinde üretilen bestelerle insanların nasıl hakikat arayışına girdiklerine ilişkin çok fazla örnek duyduk. Kendi şarkılarımızla ilgili de... “Falanca şarkınızı dinledim şöyle etkilendim, böyle oldum” şeklinde olumlu tepkiler veren çok fazla kişiye denk geldik.
GENÇ'ın Yazısı.