Osmanlı, dünya üzerindeki her bir sorunla doğrudan ilgilenmiş, din ve ırk fark etmeksizin adaletsizliğe ve iktidar mücadelelerine mutlaka müdahil olmuştur. Kendisini devletine, hükümdarına ve hanedanına adayan Sokullu gibi nice devşirme, Osmanlı’dan çok Osmanlı, Müslüman ve Türk olarak bu devlete ve millete hizmet etmiştir.

İstanbul’u fethiyle yalnızca Türk İslam tarihine değil Avrupa ve dünya tarihine de adını altın harflerle yazdıran Fatih Sultan Mehmet Han, Osmanlı’nın gerçek bir devlete evrilip ardından bir cihan imparatorluğuna dönüşmesi için idari pek çok düzenlemenin de mimarı olmuştur. Fiili durumu hukuki hale getirip taht kavgalarının yani devletin zaafa düşmesinin önüne kardeş katli yasası ile geçtiğini anlatmıştık. Ancak Fatih bunun dışında pek çok düzenlemeyi ya günceller ya da Osmanlı’ya armağan eder. Fatih’in, Osmanlı’yı ayağa kaldırmak ve güçlü bir devlet haline getirmek için attığı adımlardan en önemlileri arasında daha muntazam bir hale getirdiği beraber ‘devşirme sistemi’ yer alır. Her ne kadar ideolojik saiklerle yaklaşan tarihçiler ve yorumcular tarafından bu kurum/sistem zaman zaman yerilse de Osmanlı’nın devletleşip cihan imparatorluğuna dönüşmesinde belki de –dönemin şartlarına göre- en büyük etkiye sahip sebeplerin başında gelir. Osmanlı Devleti tarihinin şüphesiz en renkli ve en arifane/entelektüel yüzü olan Fatih, ortaya koyduklarıyla devletin bekasını ve sürekliliğini esas almış; hükümdara ve hanedana intibak eden devleti her şeyin üzerinde tutan bir anlayıştan hareket etmiştir. Bahis edeceğimiz kurum veya sistemleri bu cihetten okumak meselenin daha iyi anlaşılması açısından kaçınılmaz olacaktır.

Balkanların Hediyesi: Mühtedi Müslümanlar

Osmanlı Beyliği, Söğüt-Domaniç civarında kurulup Bizans aleyhine genişlemişse de devletin temelini attığı topraklar Anadolu’dan ziyade Rumeli-Balkanlar hattı olur. Bugünkü Türkiye haritasını bir önümüze koyup baktığımızda doğu ve güneydoğu ile iç Anadolu’nun bazı kesimleri Osmanlı hakimiyetindeki 400. yıllarda ancak erişebilmişlerdir. (Burada Osmanlı vurgusuna hassaten dikkat etmek gerekir. 1012’deki akınlardan ve 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu kesif bir Oğuz/Türkmen nüfusuyla dolmuştur. Ancak Osmanlı bölgedeki diğer Türkmen devletleri/beylikleriyle mücadeleler sonrasında doğu ve güneydoğuda daha geç bir hakimiyet tesis etmiştir.) Mesela Osmanlılar Bulgaristan’da toplamda 545, Makedonya’da 542, Yunanistan’da ise 520 yıl hüküm sürmüşlerdir. Yine Kosova’da 524, Bosna Hersek ve Arnavutluk’ta 445, Sırbistan’da 419 yıl Osmanlı bir vali/beylerbeyi aracılığıyla hüküm sürmüştür. Osmanlılar bu bölgelere geldiklerinde yoğun bir Hristiyan nüfus ile karşılaştılar. Hakimiyet sahası genişlemiş, asker ve idareci ihtiyacı artmıştı ancak elde Müslüman kitleden daha kalabalık bir Hristiyan kitle vardı. Osmanlı işte bunu fırsata çevirmeyi başarmıştır. Kaynakların sağladığı mutabakata göre I. Murat devrinde ‘devşirme sistemi’ Yeniçeriler özelinde faaliyete geçer. Esir düşen ile ailelerinin rızası dahilinde Osmanlı’ya katılan erkek çocuklar sünnet ettirilerek Müslüman olurlar. Ardından Müslüman Türk bir aileye verilerek örf adet ile Türkçe öğrenimini tamamlarlar. Bu çocuklar beş yıl ve üzeri bir aile eğitiminden sonra Acemi Ocağı’na alınırlar. Askerliğe elverişli olanlar temel eğitimden sonra Yeniçeri Ocağı’na yazılırken idari vb. yönde istidatları olanlar Saray’da eğitim almak üzere ayrılıp devlet adamı olarak yetiştirilmek üzere farklı bir eğitime tabi tutulurlar. Böylelikle Osmanlı’nın ihtiyacı olan asker ve idareci ihtiyacı, içeride yer alan Balkanlı ama Hristiyan nüfusun ihtidası ile karşılanır.

Siyaseten Katl Devşirmeler İçindir: Tiz Vurun Kellesini!

Tahta geçer geçmez İstanbul’un fethi için planlarını gizli ve sakin bir şekilde devam ettiren II. Mehmet döneminde Veziriazam, Türkmen bir aileden gelen Çandarlı Halil Paşa’dır. Devşirmeler her ne kadar devlet idaresinde kullanılsa da sadarette mutlaka hakimiyet Türkmenlere ve Çandarlı ailesine aittir. II. Mehmet, İstanbul’u fethedip Fatih olduktan sonra gördüğü lüzum üzerine devşirme sistemini devlet için daha önemli ve vazgeçilmez bir yere taşır. Fatih’in divanının baskın tarafı, devşirme vezirlerdir. Tabanı olmayan, esirken ihtida eden, kul taifesinden sayılan bu zümre, doğrudan Sultan’a ve hanedana hizmet etmek üzere devleti idare eder. Sultan, devletin idaresini emanet ettiği Veziriazama/Sadrazama sınırsız yetkiler vermekle beraber onu tepesinde daima duran keskin adalet kılıcı ile motive eder. Hür Müslüman olmayan ancak devleti yöneten devşirmeler ‘siyaseten katl’ kaidesinin doğrudan muhatabıdır. Yani devlete, halka, hükümdara ve hanedana muarız herhangi bir hareketlerinden Sultan’ın emriyle sorgusuz sualsiz idam edilebilirler. Onların, idamları neticesinde devlete ve hükümdara karşı ayaklanabilecek, kan hakkı talep edebilecek bir çevreleri/tabanları yoktur. Varlıklarını ve ömürlerini yalnızca devlete adamışlardır. Anadolu’da yaşayan bir beyliğin/ailenin evladı idam edilse durum böylesine sakin bir şekilde atlatılamaz, devlet isyanlar ile uğraşmak zorunda kalırdı. Balkanların veya Avrupa’nın herhangi bir yerinden/bir köyünden esir olarak alınan bu kişiler gösterdikleri çaba istidatlarındaki başarıyı yakaladıkları müddetçe Osmanlı tarafından yetki ile donatılırlar. Büyük bir devlette fakir bir ailenin mensubu olan kişiler, kabiliyetleri neticesinde vezir hatta sadrazam olup devleti, Sultan adına yönetebilirlerdi. Devşirme sistemi her ne kadar Oğuzcu/Türkmenci/Anadolucu zümreler tarafından devletin yıkılışına sebep olan en büyük etken olarak kabul edilse de Osmanlı Devleti’nin altın çağlarında devşirmelerin büyük katkıları mutlaka göze çarpar.

Osmanlının Altın Çağı: Sokullu Dönemi

Osmanlı Devleti, 600 yılı aşan hüküm süresi boyunca üç kıtada hakimiyet alanı tesis eder. Bu hakimiyetin devşirmeler döneminde, hükümdarın mutlak otoritesinin varlığını hissettirdiği zamanlarda çok daha kalıcı ve adil olduğunu görmekteyiz. Devşirme sisteminin Osmanlı’ya kazandırdığı ender şahsiyetlerden birisi ise Sokullu Mehmet Paşa’dır. Sultan Süleyman Han’ın son dönemlerinde sadaret makamına getirilen Sokullu, Sırp kökenli bir Balkanlıdır. Ancak Sultan Süleyman, oğlu Sultan Selim ve oğlu Sultan Murat zamanlarında da sadrazamlık yapar. Onun sadarette olduğu dönemlerde Osmanlı, dünya üzerindeki her bir sorunla doğrudan ilgilenmiş, din ve ırk fark etmeksizin adaletsizliğe ve iktidar mücadelelerine mutlaka müdahil olmuştur. Kendisini devletine, hükümdarına ve hanedanına adayan Sokullu gibi nice devşirme, Osmanlı’dan çok Osmanlı, Müslüman ve Türk olarak bu devlete ve millete hizmet etmiştir.


Gökhan Gökçek'ın Yazısı.