Turgay Bakırtaş

Çok az kısmını anabildiğim örneklerden anlaşılacağı gibi, Hristiyan dünyasının İslam’a dair aşağılayıcı ve nefret dolu tavrının günümüz siyasi olaylarıyla doğrudan bir ilgisi bulunmuyor. Suudi Arabistan’ın ya da İran’ın İslam referanslı bazı uygulamaları, yahut yine İslam adına hareket ettiğini iddia eden kimi terör örgütlerinin varlığı, tarihin derinliklerinden gelen bu kadim nefrete uydurulmuş gündelik bahaneler olmaktan öteye geçmiyor. Öyle görünüyor ki Batı, asırlar süren sekülerleşme çabasına rağmen Hristiyan düşüncesinin zihnine yerleştirdiği Müslüman imajından kolay kolay kurtulamayacak.

İslamofobi… Mazisi eski olmayan bu yapmacık sıfat, Batı dünyasının Müslümanlara karşı takındığı adaletsiz, önyargılı ve çoğunlukla zalimane tavrın karşılığı olarak yer buldu sözlüklerde. Bu tavrı haklı çıkarmak için 11 Eylül’ü çıkış noktası alarak tüm Müslümanları terörle ilişkilendirmeye çalıştılar yıllarca. Zihinlere işlemek istedikleri fikir basit fakat etkiliydi: “Eğer bizi öldürmek istemeseydiniz sizden nefret etmezdik”. Gerçek bu mu peki? Batı dünyası düne kadar İslam’a ve Müslümanlara tebessümle bakıyordu da son yirmi yılda mı değişti her şey? Tarihin bu soruya kesin bir cevabı var: Hayır!

Batı edebiyatının temelini oluşturan dünyaca ünlü destan, şiir, hatırat, şarkı ve hikâyelerde asırlar boyunca Hz. Muhammed (sav) özelinde oldukça karanlık ve sapkın (heretik) bir Müslüman portresi çizildi. İslamiyet’in hızla yayılmasından korkan Yahudi ve Hristiyan dünyası, “safları sıkı tutmak” amacıyla tüm imkânlarını Müslüman algısını değiştirmek için kullandı.

Yahudi ve Batı düşüncesinin temel metinlerinde yer alan Mahound, Saphornet, Bafum, Maphomet, Pasul, Arur gibi çirkin anlamlar taşıyan sözcükler, Peygamber Efendimizi ve ümmetini aşağılamak için kullanılan sıfatların birkaçı yalnızca. Zamanla sistematikleşen bu yaklaşım, modern dönem Hristiyanlarının belleğinde kalıcı izler bıraktı. Bu izler, İslam dünyası ile Batı arasındaki ilişkilerin en güçlü belirleyici konumunda hâlâ.

Yahudilerin gözünden Hazreti Peygamber

Ortaçağ Yahudi geleneğinde Hz. Muhammed (sav)’le ilgili bilgilerin tamamına yakını efsanevi bir nitelik taşır. Bu metinlerin çoğunda, Hz. Muhammed (sav)’in arkadaşları ve hocaları gibi tanıtılan Yahudi hahamlar, güya onu kandırarak Yahudilere kötülük yapmasına engel olmuşlardı. Bu hikâyelerde dikkat çeken husus, adı geçen hahamların “yalancıktan” Müslüman olmalarıydı.

Bu metinlerin en meşhurlarından birinde (Hiduşey ha-Ran al Masehet Sanhedrin) Hz. Muhammed (sav) “put gibi tapınılan” bir figür olarak tasvir edilir: “Kutim’in kutsal nesneleri/mabetleri gibi, İsmailoğulları’nın Meşuga’sı da böyledir. Her ne kadar Müslümanlar onun ilah olduğunu iddia etmeseler de bir ilahın önünde eğilir gibi ona hürmet ve tazimde bulunurlar. Bu da putlara tapma çerçevesinde değerlendirilir.”

Yahudi inancına göre milattan önce 5. yüzyılda yaşadığı söylenen Malaki son peygamberdir. Bu yüzden Yahudiler yüzyıllar boyunca herhangi bir peygamberi muhatap kabul edip benzer karalama çalışmalarına girişmediler. Fakat İslamiyet işin rengini değiştirdi. Müslümanlar, Yahudi varlığı için bir tehdit sayılınca günümüze dek ulaşan yüzlerce metinle topyekûn bir savaşa girişildi.

Hristiyan dünyasında Hz. Muhammed (sav) algısını oluşturan metinler Yahudilerinkine nazaran daha yaygın ve güçlüydü. Yaklaşık bin yıl önce kaleme alınan Fransızların meşhur destanı “Chanson de Roland” örneğin. Destan, Fransız Kralı Charlemagne’ın, Haçlı ülküsü “Reconquista” (İspanya’yı Endülüslü Müslümanların elinden kurtarıp tekrar Hristiyanlaştırmak) için yedi yıl süren İspanya seferlerini anlatır. Yedi yılın sonunda İspanya’nın büyük bölümünü hâkimiyeti altına alan Charlemagne’a sadece Müslüman kral Marsile’in elinde bulunan Saragosa (bugünkü Zaragoza) şehri direnmektedir. Yıllar süren seferlerden yorulmuş olan Charlemange, Saragosa’ya Roland adındaki komutanını gönderir. Ancak Roland, Müslümanlarla çarpışırken amcasının ihanetine uğrayarak can verir.

Tarihi gerçeklerle açıkça çelişen Roland Destanı, Hristiyanların Müslümanlara karşı derin bir nefret duymasına yol açtı. Çünkü gerçekte Fransız ordusu Hristiyan Basklılarla savaşmıştı, ancak destanda Müslüman Araplarla savaşıldığı yazar. İlaveten, kimliği bilinmeyen yazar, Müslümanları “Hristiyanlar kadar asil, yiğit ve cesur olmayan şeytanın temsilcileri” şeklinde tasvir eder. Destana göre Müslümanlar; Mahomet, Tervegant ve Apollon adlı üç puta tapan putperestlerdir.

İlahi Komedya’dan bugüne

“Chanson de Roland” ile zirveye çıkan Müslüman nefretinin en güçlü yansımalarından biri de Dante’nin dünya edebiyatına damga vuran ünlü eseri İlahi Komedya oldu. Yazarının 1307’de başladığı ve 1321’de ölümünden kısa süre önce tamamladığı manzum eser, halen “Hristiyanlığın en büyük şiiri” olarak anılıyor. Eserin konusu, Dante’nin Papa VIII. Bonifazio tarafından “günahların bağışlanma yılı” ilan edilen 1300 yılının paskalya haftası boyunca bedenen yaptığını söylediği ahiret yolculuğudur. Otuz beş yaşındaki şair, Vergilius’un refakatinde önce tek tek cehennemin dokuz katına iner. Ardından “okyanusun ortasında yüksek bir dağ” olarak tasvir ettiği yedi katlı Araf’a çıkar. Son olarak da sevgilisi Beatrice ile buluştuğu cennete giderek “saf nurdan müteşekkil Rab katına” ulaşarak Tanrı’nın cemalini görür.

Miraç hadisesinden esinlendiğine dair çok sayıda makale ve kitap yazılan eserin özellikle Cehennem bölümü şairin edebi yeteneğini konuşturmasıyla göze çarpar. Suçluların cezalandırılma sahneleri okuyucuyu dehşete düşürecek kadar canlı ve detaylıdır. Ne var ki Dante bu bölümde yer alan bir sahnede devrinin çarpık ve gerçeklerden kopuk İslam tasavvurundan kurtulamayıp Hz. Muhammed (sav) ile Hz. Ali (ra)’yi “bölücülük” yapanların atıldığı cehennemin sekizinci katında tasvir eder. Dante’ye göre Hz. Peygamber aslında bir Hristiyan rahibidir ve dini kendi menfaatleri uğruna bölmekten çekinmeyerek dinden çıkmıştır.

Dante’nin eserindeki bu sahne Gustave Doré, William Blake, Auguste Rodin gibi birçok ünlü Batılı sanatçının yapıtlarında yer aldı. Salvador Dali bile bir tablosunda Dante’nin eserinden etkilenerek Hz. Muhammed (sav)’i cehennemde ıstırap çeker halde resmetti.

Martin Luther etkisi

16. yüzyılda Katolik Kilisesine ve Papa’nın otoritesine karşı çıkarak Protestanlığın doğuşuna öncülük eden Martin Luther de İslam ve Türkler hakkında yazan, eserleriyle mevzubahis “karanlık İslam” anlayışına kökleştiren tarihsel şahsiyetlerden bir diğeri. Avrupa’da din tarihini değiştiren isim kabul edilen Luther, “Türk” ve “Müslüman” kavramlarının aynı anlama gelmesinin de öncüsü kabul edilir. Luther, 1529’da kaleme aldığı “Eine Heerespredigt wider den Türken” başlıklı çalışmasında, Türkleri “Tanrı’nın Papa’yı cezalandırmak üzere gönderdiği bela ve şeytana tapıcılar” diye tanıttıktan sonra onlardan kurtulmak için dua eder.

Luther, İslam’da Hz. İsa’ya yüklenen anlamı kendi inançları açısından yeterli görmediği için Kuran-ı Kerim’in vahiy temelli bir kitap olmadığını öne sürmüş, bu yüzden İslam’ın gerçek bir din olmadığını iddia etmişti. Luther’in neredeyse tüm eserlerinde Türkler ve Müslümanlar hakkında ileri derecede aşağılayıcı bir dil kullanmasının temel nedeni, İslam ile kendi Hristiyanlık anlayışı arasındaki bu teolojik ayrışmadır.

Aydınlanma çağının en önemli filozoflarından Voltaire de Fransız Bilimler Akademisi’ne girebilmek için “Le Fanatisme ou Muhamet le Prophet” isimli piyesinde Peygamber Efendimiz’i oldukça küçük düşürücü bir şekilde tasvir etti. Voltaire, İslam aleyhtarı olan bu oyunu Papa XIV. Benedict’e takdim ederek onun övgüsünü kazandı. Voltaire’in İslam ve Hz. Peygamber hakkındaki düşünceleri sonraları olumlu yönde değişmiş olsa da yazdığı oyun çoktan Batı zihnine kazındı.

Çok az kısmını anabildiğim örneklerden anlaşılacağı gibi, Hristiyan dünyasının İslam’a dair aşağılayıcı ve nefret dolu tavrının günümüz siyasi olaylarıyla doğrudan bir ilgisi bulunmuyor. Suudi Arabistan’ın ya da İran’ın İslam referanslı bazı uygulamaları, yahut yine İslam adına hareket ettiğini iddia eden kimi terör örgütlerinin varlığı, tarihin derinliklerinden gelen bu kadim nefrete uydurulmuş gündelik bahaneler olmaktan öteye geçmiyor. Öyle görünüyor ki Batı, asırlar süren sekülerleşme çabasına rağmen Hristiyan düşüncesinin zihnine yerleştirdiği Müslüman imajından kolay kolay kurtulamayacak.


GENÇ'ın Yazısı.