Yazı Atölyesi’ne düzenli şekilde çalışmalarını gönderen, istikrarlı ve başarılı bir şekilde yazmaya devam eden bir kardeşimiz şöyle de bir soru sormuş: “Yazılarımda ve kelimelerimde kimi zaman kendimi tekrarlıyormuş gibi hissediyorum. Açıkçası bu durum biraz şevkimi kırıyor ve böyle hissettiğim zamanlar hiç yazmak istemiyorum, fakat kendimi kağıtttan ve kalemden de uzaklaştıramıyorum. Bu durumuma dair bir yönlendirmede bulunursanız minnettar olurum.”

Havanın çok soğuk olduğu bir günde sokaktan eve girdiğimizde bizi çok sıcak bir hava karşılar. İçerisi çok sıcak geldiği için hemencecik paltomuzu, hatta hırka veya kazağımızı çıkarırız. Aynı odada yarım saat, bir saat daha kaldığımızda, bu kez içerisi bize yeteri kadar sıcak gelmemeze başlar, hatta biraz serin olduğunu hissetmeye başlarız. Hatta hırkamızı veya kazağımızı tekrar giyme ihtiyacı hissederiz.

Halbuki, böyle durumlarda ortamın sıcaklığı genellikle aynıdır. Değişme ortamla değil, bizimle ilgilidir. Çok soğuk bir ortamdan içeri girdiğinde odadaki normal sıcaklığı ‘çok sıcak’ olarak algılamış olan bedenimiz zamanla bu sıcaklığa alışmıştır. İlk andaki ‘çok sıcak’ hissinin aşama aşama sıcak, ılık, serin diye değişmeye başlaması bu sebeptendir.

Benzer bir durum, bir düşünce veya duyguyla temasta da geçerlidir. Bir gerçeği ilk keşfettiğimiz an, bir duyguyu veya düşünceyi güzel bir kıvamda ilk kez ifade ettiğimiz zaman, sarsıcı, coşku dolu, heyecan vericidir. Sonra o gerçek, o duygu, o düşünce zihnimizde, dilimizde, hayalimizde, hâfızamızda tekrarlanır durur; dolayısıyla aklımız ve kalbimiz ona alışır. İlk önce ‘olağanüstü’ gelen şey, bu sebeple bize artık ‘sıradan’ gelmeye başlar. Herkesin bildiği birşeyi herkesin ifade edebildiği bir şekilde ifade etmekten öte birşey yapmadığımız, yazdıklarımızın çok sıradan şeyler olduğu düşüncesi bize yerleşmeye başlar.

Bu, aslında düşünce ve yazı hayatında yeni bir seviyeye yükselmenin, yeni bir üsluba kavuşmanın, yeni bir kıvamı yakalamanın habercisidir. Bir zaman önce bize gayet güzel gelen artık sıradan geliyorsa, bunun sebebi bizim dün büyük çaba sarfederek yazabildiğimiz birşeyi yaza yaza belli bir düzeye alıştığımız için kolayca yazabilir hale gelmemizdendir. Yani, başladığımız noktanın bir tık üstüne çıkmış olmamızdandır.

İşte burada bazılarımız aslında yazmaya değmez sıradan şeylerden öteye geçemediği duygusuna kapılır, yazmayı bırakır. Halbuki bu, yanlış bir değerlendirmedir. Doğrusu ise, artık yazmada belli bir noktaya ulaştığımız için yeni tarzlara, yeni yazım tekniklerine, yeni ve daha zor üsluplara doğru adım atmaya hazır hale geldiğimizdir.

Her aşamada bu düşünce, bu his kendini sürekli tekrar edecektir. Sürekli içimizde tekrarladığımız bir duygu, biz ‘kanıksadığımız’ için bize sıradan gelir; sıradan olduğu için değil. Artık rahatça yazabildiğimiz bir tarz, biz ‘alıştığımız’ için bize harcıâlem gelir; gerçekten öyle olduğu için değil.

Buradaki asıl mesele, kardeşimizin yaptığı gibi yapabilmek; bu his geldiğinde şevki biraz kırılsa ve içinden yazmayı bırakmak da gelse bırakmamak, bilakis yazmaya devam edebilmek…

Velhasıl değerli kardeşim, yanlış yolda değilsin. Doğrusunu yapıyorsun. Bu şekilde devam edersen, inşaallah yeni tarzlara ve üsluplara kanat açacaksın.

Süreç hep böyle ilerliyor…


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.