Allah`ım Beni Sosyal Medyada Hayra Vesile Et
Bu röportajı yaklaşık on beş sene önce yapıyor olsaydık konuşmanın odağı muhtemelen “Portakal Ağacı” bloğu olacaktı. Bugün karşımızda yemek bloğu ile çıkış yapmış, dergi editörü, kitap yazarı, sosyal medya fenomeni, sağlıklı yaşamayı hayat tarzı haline getirmiş, hayır işlerinin öncüsü, sivil toplum alanında gayretleri olan, ilmi ve manevi gelişimi önceleyen ve bütün bunlarla beraber üç çocuk annesi bir Hatice Hanım var. Dolayısıyla konuşacak çok şeyimiz var. Lokma Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, TRT Çocuk Dergisi Genel Müdürü Hatice Özdemir Tülün’le güzel bir söyleşi yaptık, buyurun.
Sizi tanımakla başlayalım. Kimdir Hatice Hanım? Nereden nereye gelmiştir?
1980 Ankara doğumlu, 1998 Marmara İşletme girişli, 2003 Boğaziçi Edebiyat çıkışlıyım. Bir anne babanın bitmez tükenmez sabrı ile çocuklarını nasıl hayra teşvik edebileceklerine inşallah iyi örneklerden biri olduğumu ümit ediyorum. Hayatımın ilk 18 yılı sürekli pes etmeler, vaz geçmeler, inat etmeler ile dolu geçse de ailem benim fıtratıma en uygun yolları ilmek ilmek dokudular. Üniversite sonrası ilgimi görüp Reklamcılık ve Dijital Medya alanı üzerinde çalışmaya yönlendirdiler. 22 yaşımda Dijital Medya Yönetmeni olarak çalışırken blogları keşfettim ve Türkiye’nin ilk yemek bloğu Portakal Ağacı’nı kurdum. Kimseye -aileme dahi- blog açtığımı söylememiştim, çünkü muhtemelen birkaç aya sıkılır bırakırım diyordum. Sonradan Portakal Ağacı ayda 2 milyon ziyaretçiyi ulaşan dev bir ziyaretçiye ulaştı ve olaylar gelişti. Şu ara iki derginin yöneticisi, birkaç masalın yazarı ve üç yavrumun annesiyim.
Tek Bir Konuya Yoğunlaşmak Sıkıyor
Bu kadar çok alanla ilgilenmek zor değil mi? Dağınıklığa sebep olmuyor mu?
Kafası aynı anda 5 milyon fikirle dolu olan biri olduğum için bana doğalı buymuş gibi geliyor. Tek bir konuya yoğunlaşmak beni aşırı derece sıkıyor. Bu yüzden aynı anda birkaç alanla ilgilenince çok mutlu oluyorum.
İnsanlar Bu Samimiyeti Sevdi
Portakal Ağacı, yemek tarifi bakan hemen herkesin uğrak noktası. Diğer bloglardan farkı neydi, neden bu kadar çok ilgi gördü? Süreci özetleyebilir misiniz?
Portakal Ağacı’nın bir dönem bu kadar popüler olmasındaki en büyük etken ilk olmasıydı. Sadece basılı dergilerin olduğu, blog denilince kimsenin anlamadığı bir dönemde bir genç kız her gün bir yemek pişirip, o yemeğin hikayesini anlatıyordu. Sanırım insanlar bu samimiyeti sevdiler. Evlenene kadar kendi fotoğrafımı vs. paylaşmadım ama herkesin hayalinde bir Hatice vardı, ailesi, teyzesi, sofraları, dostlukları takip eden herkese onlar da aileden biriymiş hissi veriyordu. Beni sadece blogdan bilen eşimin bir yakını nişanlandığımızı duyunca “Bizim Hatice’yle mi nişanlandın?!” demiş. Bunu duymak beni çok mutlu etmişti, yüz yüze gelmesek de pek çok insan için arkadaş çevrelerinden biri gibiydim. Bir de sadece yemek tarifi vermek yerine her tarifte bir anı anlatmak ya da o güne dair birkaç şey yazmak o bağı kuvvetlendiriyordu. Yıllar sonra “Hiç yemek yapmam ama 15 yıldır senin yazdığın her tarifin başındaki günlüğünü okuyorum.” diyen kadınlarla karşılaştım. Sanırım herhangi bir çıkar gözetmeden sadece paylaşmak en büyük artım oldu.
Niyetim Fit Anne Olmak Değil, Torunlarımla Yakalamaca Oynamak
Yıllardır leziz yemek tarifleri verirken glütensiz, şekersiz bir hayata başladınız. Bu tezatlık için nasıl tepkiler aldınız?
Çevremde unu, şekeri bıraktığımı yazmamamı, kendim yemesem de pastalar yapıp paylaşmamı tavsiye edenler oldu. Ama olmadığım biri gibi görünmeyi becerebilen ya da bunu başarmak isteyen biri değilim. Bir de bunu popüler olduğu için yaptığımı söyleyenler oldu. Ancak benim niyetim zayıflamak vs. değil Rabbimizin emaneti olan bedene layıkıyla muamele edebilmekti. Fit bir anne vs olmak değil, torunlarıyla beraber yakalamaca oynayabilen bir nine olmak benim duam.
Markanız epey revaçta iken içerikte bir tarz değişikliğine gittiniz. Muhteşem sofralar yerine sosyal sorumluluk projeleri ve manevi gelişime dayalı paylaşımlarda bulunuyorsunuz. Ne değişti? Takipçi sayınızda gözle görünür bir değişiklik oldu mu?
Bir gün “Rabbim ilmimi arttır ve bana bu ilimle amel ettir” diye dua ettim, sonrasında gerçekten ruhuma iyi gelenin, Kur’an’ın ve Resulullah’ın (sav) peşinden gitmek için fiili olarak harekete geçtim. Takipçi sayım azalmadı ama epey yavaşladı. Bu da bu platform için doğal bir süreç.
Allah’ım Beni Sosyal Medyada Hayra Vesile Et
Sosyal medyayı çok aktif kullanıyorsunuz. Hayatınızı magazinel malzemelerle afişe etmeden ama yaşam tarzınızı yansıtan detayları paylaşma dengesini nasıl kuruyorsunuz?
Bir dönem epey magazinel takıldım aslında, çünkü önceki işim gereği sosyal medyada neyin çok like aldığını, çilekle çikolata ya da yeni bir elbise giyip altına gayet alakasız özlü sözler yazdığınız günler binlerce like aldığınızı biliyorum. Ama bir gün “Bu ben değilim. Rabbim binlerce insana ulaşmamı, böyle şeyler paylaşayım diye nasip etmiş olamaz.” dedim ve o gün Eylül 2017’de “Allah’ım beni sosyal medyada hayra vesile et.” diye dua ettim. O günden beri yetimhanelerde yatakhaneler kurduk, mahallelerde takipçilerimizle kütüphaneler kurduk, yüzlerce çocuğa bayramlık aldık, Allah’ın (c.c) gerçekten dünyayı isteyene dünyayı, ahireti isteyene ahireti verdiğini işte o duayla fark ettim.
“İyilik Sandığı” Yola Çıkıyor
Şu sıra gündeminizde neler var?
Bu sıralar gündemimde genç kızlar için bir kitap, “İyilik Sandığı” ismiyle Anadolu’da farklı farklı noktalara yardım götürmeye niyet ettiğimiz bir projemiz, podcastler, kısa animasyonlar üretmek var. Bir yandan da İlahiyat önlisansa başladığım için onun dersleri, ayrıca katıldığım Tefsir ve Kur’an’ı Anlayarak Okuma grupları var.
Bir de podcastler var. Neler anlatıyorsunuz orada? Kimlere ulaşıyor sesiniz?
Podcastler yine benim daldan dala atlama sevdamın eserlerinden biri. Psikolog arkadaşımla beraber Youtube için videolar çekmiş, çok da mutlu olmuştuk. Sonrasında yine bir şeyler yapalım ama yüzümüzle çok ön plana çıkmayalım istedim. Bu durumda podcastler tam bize uygun oldu. Bir radyo kanalı gibiyiz. Farklı farklı programlarımız var; Psikoloji, Sağlıklı Beslenme, Tefsir Dersleri, Masal Saati, İlham Verenler gibi, Her konuda farklı bir konuşmacıyla belirli konularda sohbetler yapıp bunları Spotify, Soundcloud gibi podcast platformlarında yayınlıyoruz. Hiç beklemediğim kadar büyük bir ilgi gördü bunlar. Dünyanın her yerinden bambaşka profillerde insanlar, “işe giderken/yemek yaparken/bebeğimi uyuturken/ütü yaparken/yürüyüş yaparken” dinliyorum gibi yorumlar yazıyorlar.
Sizi motive eden üç şeyi bizimle paylaşır mısınız?
Ailemin desteği, birlikte üretmek, Anadolu’dan gelen; masallarımı okuyan çocukların fotoğrafları.
Kimlerden ilham alıyorsunuz?
Annem, babam, Sadettin Ökten, Fatıma el Fihri, Fuat Sezgin.
Herhangi bir enstrüman çalıyor musunuz?
Hayır.
Halihazırda okuduğunuz kitabın adı nedir?
Yavaşla / Kemal Sayar.
Düzenli olarak takip ettiğiniz dergiler var mı?
Nihayet, National Geographic, INC, Fast Company, Wired.
Hangi periyotlarda kütüphaneye gidersiniz?
Kendime bir kütüphane kurduğumdan beri daha az...
Gençlerin muhakkak okuması lazım dediğiniz üç kitap hangileridir?
Kafa Karıştıran Kelimeler / Rasim Özdenören, İnsanın Anlam Arayışı / Viktor E. Frankl, İrade Terbiyesi / Jules Payot.
Gençlerin mutlaka izlemesi lazım dediğiniz üç film / belgesel hangileridir?
That Sugar Film / Kayıp Aranıyor (Searching) / Gizli Sayılar (Hidden Figures)
Bir kere dinleyin sonra vazgeçemeyeceksiniz dediğiniz müzik?
Le Trio Joubran. Hayatta olmazsa olmaz dediğiniz üç incelik nedir? Hizmet sektörü çalışanlarına nasıl olduklarını sormak, yabancılara selam vermek, sevdiklerime ufak tefek sürprizler yapmak.
Neleri iyi yaptığınızı düşünüyorsunuz?
Hatamı fark ettiğimde “Hatalıydım.” diyebilmede...
Toplu taşıma kullanırken okur musunuz, dinler misiniz?
Dinlerim.
Yayla mı deniz mi?
Yayla :)
Ayşe Yazıcılar'ın Yazısı.