Hayrunnisa Güngör

Yıllar geçse de konuşmaktan bıkmayacağımız ve yine bunu atlattıktan sonra her şeyin değişeceğine inandığımız olaylar geliyor başımıza. Özellikle birkaç yıldır umutla bazı musibetlerden ders alacağımızı sanıyoruz. Bu çocuksu masumiyetimizi sevmekle birlikte bir musibetin bin nasihati mağlup ettiği günlerin geride kaldığını üzülerek fark ediyorum. Ancak insan her nasılsa ümit etmeyi bırakamıyor. Ümit ettikçe yaşıyoruz.

Haccın kurbana denk gelmesi gibi birkaç yıldır Ramazan da finallere denk geliyordu. Üniversite bitti, yüksek lisans başladı. Bu yoğunluklar arasında bu ayın bereketlerinden teravih ve mukabeleden çok uzakta sahur yapıp iftar ediyordum. Artık bu durumdan o kadar sıkılmıştım ki geçen sene bir hayal kurmuştum. Buna göre bu sene tez dönemimde olacağım için artık beni Ramazan’a özel ibadetlerden alıkoyacak kıtalar arası yolculuklarım ya da imza atmam gereken zorunlu dersler olmayacaktı. Gündüzlerimi tez yazmakla gecelerimi ise ibadetle geçirecektim, cami cemaatindeki bir omuz da ben olacaktım. Koronavirüs salgınını haberlerde sıklıkla duymaya başladığımız sıralarda ülkemizin de onunla haşır neşir olacağına hiç ihtimal vermemiştim. Çünkü Ramazan ayı yaklaşıyordu ve bu benim uzun zaman sonra hakkını vererek yaşayacağım ilk Ramazan olacaktı. Fakat öyle şeyler oldu ki heyecanla doldurmayı beklediğim camiler kapandı. Kalabalık iftar sofralarından men edildik. Bu yasaklara senenin herhangi bir diliminde gönül rahatlığıyla uyacaktım ama Ramazan ve bayramlar kırmızı çizgimdi. Onlar cümbür cemaat karşılanmayı hak ediyorlardı. Neşeyle, kucaklaşarak, mesafeler aşarak... Emin olun, camiler kapanmasa ben her gün evde ağırladığımız misafirleri bırakıp teravihe koşacaktım. Emin olun, sokağa çıkma yasağı olmasa da arkadaşlarımla iftar ve sahur programları yapmayıp camiye teravihe gidecektim. Emin olun, hâlâ misafir ağırlayabiliyor olsak yemek hazırlarken israfta bulunmayacak ve iki saat yerimden kalkamaz hale gelene kadar beş altı çeşit yemeği yemeyecektim. Dedim ya, bu Ramazan’la ilgili büyük hayallerim vardı!

2020, iddialarımızdan vurulduğumuz bir yıl oluyor. Okumak, öğrenmek, ibadet etmek için vakit bulamayanlar beri gelsin. Ben ise şu sıralar şerrin içindeki hayrı kovalıyorum. Evlere kapandığımızdan beri hazırlandığım sınav için daha sıkı ders çalışmaya başladım. Gittiğim dershanenin bile vakit kaybı olduğunu fark ettim. Henüz parasını kazanmayan bir genç olarak masraflarım azaldı. Önceden gelirim yok, giderlerim vardı. Şimdi ikisi de yok! Camiye gidemediğim için üzülüyordum ki babam evde teravih kıldırmaya başladı. Çeyrek asırlık ömrümde bu bir ilkti. Derslerimle çakıştığı için bir türlü gitmeye fırsat bulamadığım tefsir derslerini şimdi her gün online ortamda dinliyorum.

Bu dünyaya ve ötesine ait sınırlı bilgimizle neyin ne zaman daha iyi olacağına dair hükümler veriyoruz ve işler planladığımız gibi gitmediğinde üzülüyoruz. Ama bazen hiç beklemediğimiz yerden mükafatlandırılıyoruz. Acziyetimizin şüphe götürmez şekilde karşımıza çıktığı bugünlerde yapılacak en güzel şeyin tevekkül etmek olduğunun farkına varıyoruz. Her başlayan elbet biter, Allah’ın sünnetidir. Ümit edelim de bir kayıp yaşamadan ve Rabbimizin öğrenmemizi murad ettiği şeyleri öğrenerek atlatalım bu günleri.


GENÇ'ın Yazısı.