Hayrunnisa Güngör

Sabah namazından sonra ben bu yazının heyecanıyla uyuyamadım, babam yarım asırdır ilk defa bayram namazı kılamayışının hüznüyle uyuyamadı, annem ise telaşesiz ilk bayram sabahı şaşkınlığıyla uyuyakaldı.

Dört günlük bayram tatilini evimizden yirmi dakika uzaklıktaki köy evinde geçiriyoruz. Normal şartlarda arefe akşamı bayramlıkları ütüler- yirmili yaşlarında hala bayramlık almak isteyecek kadar iyimserdim- ve odanın bir köşesine asardım. Bayram sabahı ise erkenden kalkar, akşamdan ütülenen bayramlıkları giyer ve buraya gelip günler öncesinden planladığımız kahvaltı menüsünü hazırlardık. Babam semaverde çayı demlerken annem mükellef bir sofra hazırlar, ben ise bir köşede ablamları ve kuzenlerimi arayıp yolda olduklarından emin olur ve “Geç kalırsanız babam kızar bak!” diye son bir uyarı yapardım. Ablam tarifini yeni bulduğu bir poğaçayla, kuzenlerim bir kavanoz çikolata ve simitlerle gelirlerdi. Kahvaltıya oturunca ailenin en küçüğünün ağzına zorla iki lokma tıkıştırılıp artık sofradan kalksın diye gözünün içine bakılırdı. Büyüklerin acilen rahatça sırtını geriye yaslayıp etrafına keyiflice göz gezdirdikten sonra şükretmesi gerekirdi. Yoksa bütün büyü bozulabilirdi.

Bir bayram hatırası: Birkaç yıl önce annemin amcasına bayram ziyaretine gitmiştik. Hasan amca yaşına rağmen hala yakışıklı, karizmatik aynı zamanda esprili, zeki ve çocukluğumuzda sorduğu çarpım tablosu sorularıyla istisnasız hepimizi terletmiş bir adamdı. Bana dedemi hatırlattığı için onu görmek beni mutlu ediyordu. Elini öptük, havanın hali hatrı konuşuldu. Biraz sonra bana dönüp “Eee üniversitede arkadaşın var mı?” diye sordu. Sorunun bildiğim yerden gelmesinin sevinci ile “Var tabii, liseden bir arkadaşımla aynı fakülteyi kazandık, başka arkadaşlar da edindik” diye anlatırken lafa girip “Öyle değil, bıyıklı arkadaşın var mı?” diye sordu. Yine o 6x7 terlemesi almıştı beni. Halbuki arkadaş deyince bıyıklı insanların aklıma gelmeyişi bir cevap olmalıydı. Ama Hasan amca benim anlama güçlüğüm olabileceği ihtimalini düşünüp işini sağlama almak istemişti. Ne bıyıklı, ne sakallı ne de köse bir arkadaşım vardı!

Kimileri şu an hayatının bayramını yaşıyor. Akraba ziyaretleri yok, hazırlıksız yakalanılan “Evlenmedin mi daha? Çalışmıyor musun? Nerde çalışıyorsun? Atanamadın mı?” soruları yok. Belki bazıları için de zaten kimse ziyarete gelmeyecekti, en azından şimdi “Yasak olduğu için gelinmiyor.” iç rahatlaması var. Ramazan ayı geldi mi hep bir ağızdan “Ramazan’da yoksulun halinden anlayalım diye oruç tutuyoruz.” açıklaması yapılırdı. Sonra birisi “Peki yoksul kimin halinden anlamak için oruç tutuyor?” sorusunu sordu. Bir süre sessiz kaldık. Şu yaşadığımız bayramı düşününce insanın aklına ilk “Kimsesizin halinden anlayalım diye bu bayram böyle oldu.” demek geliyor. Peki kimsesiz kimin halinden anlayacak?

Bu bayram aramızda mesafeler var, 3150 tl’lik cezalar var. Belki büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpemiyoruz. On kişi olacağımız sofrada üç kişiyiz. Ama bu demek değildir ki birbirimizin uzağındayız. Neşet Ertaş’ın söz ettiği kalpten kalbe olan yolu yürüyor, gönülden gönüle gidiyoruz. Gönüller arası mesafeleri aştığımız bir bayram olsun!


GENÇ'ın Yazısı.