Burakhan Doğan

TARİHİN KANLI AYAK İZLERİ
 
Geçtiğimiz mayıs ayında Amerika’da bir polis cinayeti yaşandı. Polis, 20 dolarlık sahte banknot ihbarına geldi, şüpheli Afro-Amerikan George Floyd yakalandı. Polis George’un boynuna tam 8 dakika 46 saniye boyunca basarak onu nefessiz bıraktı ve öldürdü. George bu esnada polise defalarca nefes alamadığını ve onu bırakmasını söyledi. Ancak polis bırakmadı.
 
Öldürülme anına dair video kaydı internette hızla yayıldı. Covid-19’a rağmen neredeyse tüm dünyada ırkçılığa karşı gösteriler, protestolar,hatta yer yer yağmalar yapıldı. Amerika’nın kanla dolmuş bodrum katından dışarı çıkan tarihin canlı ayak izleri artık sokaklardaydı.
 
Gösteriler halen birçok ülkede devam ederken yer yer vandallık düzeyine gelen eylemlerde küçük bir detay gözüme çarptı.  
Belçika’daki göstericiler ülkeyi 1865`ten 1909`a kadar yöneten ve "sömürgeci kral" olarak bilinen Louis Philippe Marie Victor namıdiğer Kral II. Leopold’un heykelini hedef almışlardı.
 
HIRSIZ KRAL
 
II. Leopold heykelini hedef alanlar boş yere heykeli hedef almamıştı. Tarihçi Joseph Tordeur`a göre, Padişah Abdülmecid`i ziyaret eden Prens Leopold, aralarında değerli taşlarla, elmaslarla süslü nargilelerin de bulunduğu bazı eşyaları çalarak, ülkesine götürdü.
 
Dönemin güçlü devletleri İngiltere ve Rusya gündemini epey meşgul eden olay, Osmanlı İmparatorluğu`yla kötü olan ilişkileri düzeltmek için çaba harcayan ve bu nedenle oğlunu İstanbul`a gönderen Kral I. Leopold’ün, Abdülmecid’e mektup yazarak oğlu adına özür dilemesiyle son buldu.
 
Hırsız II. Leopold İstanbul`a geldiğinde "Komşularınızı taklit edin, fırsat çıktığı anda denizlerin ötesine yayılın. Orada ürünleriniz için kıymetli pazarlar, ticaretiniz için gıda ve büyük Avrupa ailesi içinde daha iyi bir konum bulacaksınız." diyerek Sultan Abdülmecid’e öğüt vermişti. Prensin İstanbul’da yaptıkları, kral olduktan sonra Afrika’da yapacaklarının teminatıydı. İstanbul’da payitahttan mal çalmaya utanmayan II. Leopold elmas madenleri üzerine kurulu Afrika’dan kim bilir neler çalacaktı? 
 
SÖMÜRGE HAZIRLIĞI
 
Hırsız olduğu kadar hırslı da olan Leopold, 1865 yılında 30 yaşındayken kraliyet tahtına oturdu. Güç ve zenginlik peşinde koşarken, Afrika`nın sömürgeleştirilmesi için 15 Avrupa ülkesi ve ABD`nin katılımıyla 1884-1885 yıllarında Berlin`de düzenlenen konferans sonrası, Afrika’nın tam göbeğinde, Belçika’nın 77 katı büyüklüğünde olan "Kongo Özgür Devleti" adını verdiği alanı satın aldı. Sinsice işlettiği planlarının meyvesini alıyordu. Daha önce Kongo’yu işgal etmek için parlamentodan veto yemişti. Hazineden aldığı borç parayla sözde sivil yardım cemiyeti olan Uluslarası Afrika Derneği`ni kurdu. Dönemin ünlü kâşiflerinden olan Henry Morton Stanley, Leopold`un emriyle Kongo`ya gitmişti. Kabile şeflerini kandırıp Kongo topraklarını parça parça satın alan Stanley, sömürge yönetiminin temellerini atmıştı bile.  Stanley sayesinde II. Leopold, Avrupa ülkelerince "Kongo’nun Kralı" olarak kabul edilmişti.
 
Konferans sözleşmesine göre Belçika Kralı yerli halkın yaşamsal olanaklarını iyileştirmekle hükümlüydü. Başlangıçta ticaret fildişi ve kauçuk ile yapılıyordu. Kongo toprakları devasa bir karınca yuvasını andırıyordu. Yerliler canla başla kotalarını doldurabilmek için çalışıyordu. Yeterince hızlı çalışamayan, günlük üretimin sınırının altına kalan veya isyan çıkarmaya tenezzül eden işçilerin kolları, elleri, ayakları çoluk-çocuk, kadın, yaşlı dinlemeden ceza olarak kesiliyordu. Kaçırılmalar, tecavüzler... Bu şekilde milyonlarca insan öldü. O yıllarda Kongo’yu ziyaret eden Joseph Clark adlı misyoner "Kongo`da olanları tekrar görmektense ölmeyi tercih ederim." demişti. 
 
Gezginler, fotoğrafçılar, din adamları bu vahşeti dünyanın farklı bölgelerinde dile getirseler de kamuoyu olanlara sessiz kalıyordu. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın." dercesine susuyorlardı.
 
23 YIL SÜREN VAHŞET!
 
II. Leopold`un askerlerine sayılı mermi veriliyordu. Kurşunları boşa harcamadıklarını kanıtlamak için öldürdükleri yerlilerin uzuvlarını kesip getirmeleri gerekiyordu. Kurşunlar isabet etmediğinde ise eksik sayıyı tamamlamak için insanların ellerini canlı canlı kesiyorlardı. Bu vahşet dünyaca ünlü kişilerin de durumu dile getirmesiyle geç de olsa ortaya çıkınca, Avrupa devletleri; Kongo`nun Kral`ın şahsi mülkü olmaktan çıkartılıp, Belçika`nın sömürgesi haline getirilmesini istedi. Belçika hükümeti 1908`de Leopold`un özel mülküne el koyarak ipleri eline aldı. Zannetmeyin ki her şey düzeldi. Daha da beter hale geldi, çünkü Kongo`daki şirketler alacaklarını alamadığında kadın işçileri rehin alabilmeyi mümkün kılan hukuki ayrıcalıklara sahip olacaktı. 
 
Başlarda 20 milyon insanın yaşadığı Kongo`da nüfus, yaşanan bu katliamların sonunda 9 milyonlara düşecek, binlerce çocuk annesiz kalacaktı. 5 aydır karantinada kalan biz, bu kadar daralmışken, 23 sene çeşitli eziyetlere maruz kalan çocukları, anneleri ve babaları düşünmemek elde değil.
 
Amerikalı gazeteci Adam Hoschild`in 1998`de yayımlanan "Kral 2. Leopold`un Ruhu ve Kongo Talanı" adlı kitabında, II. Leopold`un yaklaşık 10 milyon insanın ölümünden sorumlu olduğundan bahsediliyordu. 
 
Zulüm bittiğinde Kongo`da pek bir şey kalmamıştı. Soyu tükenmeye yüz tutmuş birkaç fil, çoğu çocuk elleri ayakları kesilmiş milyonlarca insan ve sonlandırılmış hayatlar… 
 
“Allah indinde en şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır. Arap`ın Arap olmayan (Acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Beyaz derili olanın siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, siyah derili olanın da beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.” Veda Hutbesi`nde böyle buyurmuştu Fahri Kâinat efendimiz. 
 
Hücurat Sûresi’nde de “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah`ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.” buyurdu Rabbimiz. 
 
Birbirimizi tanımamız, birbirimize sahip çıkmamız gerekiyordu anlayacağınız. Sahip çıkabildiklerimiz bir yana, amenna; sahip çıkamadıklarımızın hali nedir, nicedir, biliyor muyduk? 
 
Kongo'da yaşanan olaylar, 1900’lü yılların başlarında yaşanmıştı. Yüz elli yıla yaklaşmış. Siz zannediyor musunuz ki şimdi, bugün, tam da şu anda yaşanmıyor? Yazının başında bahsettiğimiz George Floyd`un başına gelenlerle Kongo`daki garibanların başına gelenler arasında ne fark vardır? 
 
Doğu Türkistanlı bir arkadaşım bahsetmişti; "Telefonda Türk bayrağı resminiz olmayacak, yasak." demişti. Yüz sene öncesinden mes’ul değiliz ancak şu andan mes’ulüz. Biz ayette buyrulduğu gibi tanıyıp sahip çıkmadıkça mazlumların başından hırsız Leopold’ler eksik olmayacaktır.


GENÇ'ın Yazısı.