Bu fotoğraflarda korunan bir ceviz ağacı var. Köpeklerden, tilkilerden ve diğer zarar verebilecek olanlardan korumak için ağacın etrafı insan emeği ile çevrelenmiş. Bunu yapan kişi elinde hangi malzeme var ise estetik kaygı gütmeden, yalnızca ağacı koruyabilme fikri ile bu malzemeleri birleştirmiş. Bir süre sonra ağaç iyice gelişip, olgunluğa erişince yani zarar göremeyecek duruma geldiğinde muhtemelen bu malzemeler ortadan kalkacak. Çünkü o zaman ağaç kendi başına ayakta durabilecek. Bu koruma kalkanı, şimdilik ihtiyaç onun için. Geçici yani.

 
Bu ağacı düşündüğümde birçok anı sıralanıyor zihnimde. Bunlardan bir tanesi bisiklet sürmeyi öğrenme maceralarım. Bu süreçte tıpkı bu ceviz ağacı gibi oluruz çoğumuz. Korunuruz ve özgür bırakılırız. Şöyle ki; bisiklet sürmeyi öğrenirken de ilk önce birisi bisikletimizden tutar, dengeyi sağlayabilmemiz için bize destek olur. Sonra dengeyi sağlasak da bırakmaz tuttuğu yeri. Çünkü biraz da yol almamız lazımdır dengede durarak. İlk seferlerde birkaç kez düşebiliriz. Ama yeni bir şeyi öğrenmenin ve deneyimlemenin heyecanıyla hemen ayağa kalkarız. Bugüne kadar bisiklet öğrenirken düşüp de ufak tefek hasarları görmezden gelerek kalkmayanı görmedim hiç. Bu heyecan, ağrıya daha ağır basıyor olsa gerek. Sonra bir süre yol alırız korumamızla birlikte. Arada bir sağa sola yalpalasak da dengeyi tekrar kurarız. Bize destek olan kişi tek başımıza yol alabileceğimizi anladığı zaman bırakıverir tuttuğu yeri. Hatta bazı kişiler bu bırakmayı haber vermeden de yapar. Bisikleti süren sanki hala onun desteğiyle gittiğini düşünür. Halbuki yalnızdır artık bu yolda. Bir bakar ki, başarmış. Tek başına gidiyor dakikalardır. Bu durum, bisikleti öğreten kişinin de bir inceliğidir benim nezdimde. Bıraktığını söylese belki telaşlanacak sürmeyi öğrenen ya da kaygılanacak o anda yapabilip yapamayacağına dair. En doğalında bir öğretiştir bu habersiz bırakıverme. "Sen artık yeterlisin, tek başına yol alabilirsin, alabildiğine şahitlik et" demektir. Böylelikle bisiklet sürmek öğrenilmiş olur. Bundan sonraki sürüşlerde artık bir korumaya ihtiyaç duyulmaz. Nasıl dengede durulur, bisiklete nasıl yön verilir, denge kaybedilse de nasıl toparlanılır; bu gibi soruların cevabı alınmıştır artık. Tıpkı yaşam yolculuğumuzdaki gibi… 
 
Yaşamımız boyunca da ilk başta bizi koruyanlar vardır. İlla anne-babamız, bakım verenimiz vs. değil. Sokakta bir abi-abla, bir tanıdık, bir yol arkadaşı bize yaşamımızın ilk yıllarında destek olur. Destek aldığımız bir kişi, bir şey vardır. Yıllar geçer, bize öğretir. Neyin nasıl olacağı, hangi zorlukta ne yapacağımız, yokuş yukarı nasıl çıkacağımız, inerken nasıl serbest olmamız gerektiği gibi birçok beceriyi kazandırır. Sonra bizi bırakıverir. Bazen haber vererek, bazen vermeyerek. Artık bu yolda yalnız yürürüz. Ancak istediğimiz zaman destek alacağımızı biliriz. Bu bizi rahatlatsa da sorumluluğun bizde olduğu fikri biraz ağır gelir. Zamanla alışırız. Gittiğimiz yol kadar büyür, yaptığımız hatalar kadar öğreniriz. Ne yapılması gerektiğini doğrudan öğrenemesek de ne yapılmaması gerektiğini öğrenerek bile kendi yolumuzu çizeriz. Bu yolda bizi koruyanları, çevreleyenleri, emek verenleri unutmayarak dik durmaya çabalarız. Zaman zaman zorlanıp yalpalasak da tıpkı bisiklet sürerken olduğu gibi, dengeyi tekrar nasıl sağlayabileceğimizi içimizde bir yerlerde bulabiliriz. Aradıkça ve çabaladıkça tekrar sorunsuz bir şekilde ilerleyebiliriz. Buna izin vermeliyiz. Güçlü olduğumu görebilmeliyiz.
 
Bu yolda bizi koruyan, gözeten ve özgür bırakıp sorumluluk almamızı sağlayan herkese minnetle… 
 


Gamze Çakır'ın Yazısı.