Eslem Yelgün Püskül

Hiç düşündün mü dostum, insan neyi özler diye?
 
Peshawar-İslamabad yolundayız. Yol kenarları ağaçlarla kaplı. Yeşil bürümüş etrafı. Hava temiz, yollar güzel. Gidiyoruz. 
 
Aklıma Sudan`da Cebeli Evliya`ya giderkenki geçtiğimiz yollar düştü. Özledim. Vitesi bozuk bir arabada üç aile ve dört çocukla, nüfus yoğunluğundan yarım yamalak çalışan klimanın hiçbir faydası olmadığı arka koltuklarda sıkış sıkış oturduğumuz ama huzurla, güle güle, muhabbetle geçen bir yolculuktu. 
 
Çöl, etrafta tek odalı, toprak renginde evler, aynı renkten insanlar, toprak rengi bir nehir, kahverengi bir gökyüzünden ibaretti. Masmavi gökleri, beyaz gözüken bulutları, asfalt döşenmiş yolları yoktu ama orası da bir vatandı. Sıcak kavurmuştu alınları. Emek kokuyor, yokluk kokuyor, hüzün kokuyor, alın teri kokuyordu ve orası da bir yuvaydı.
 
Cebeli Evliya, Nil Nehri’nin kıyısında bulunan bir yerin adıydı. Rengarenk çadırlar ve rengarenk kayıklar vardı. Çadırların arkasında küçük şekerlemeleri, birazı sıcaktan erimiş dondurmaları alalım diye ısrarla gözümüze sokan çocuklar, nehirden tuttukları balıkları ızgara yapıp satan balıkçılar, devesiyle elli cüneyhe -Sudan para birimi- tur attıran adamlar vardı. Biz de bir çadır kiralamıştık. Bir gölge bulmadan oturabilmenin imkânı yoktu. Elli derece sıcaktı dışarısı. Çadır, güneşi biraz olsun engelliyordu. Zemini kumdu. Kapısından bulanık Nil sularında yüzen kayıklar gözüküyordu. Evlerimizde hazırladıklarımızı çıkarıp bir sofra kurmuş, termosa demlediğimiz çaylarımızdan içmiştik. Gülüşmüş, dertleşmiş, acıkmış, sıcaktan birbirine yapışmış patateslerimizi yerken bir hayli heyecanlanmıştık. 
 
Ne çok şey öğretiyordu bana bu yollar. Bu masmavi göğün altında yeşil ağaçların arasından geçerken, o bozuk ve tozlu yolları özleyebilme gerçeği bunlardan biriydi mesela. İnsan sadece en güzeli sevmez, en kusursuzu sevmez, insan sadece en mükemmeli özlemez. İnsan sadece gülümseten anılarını da özlemez. 
 
İnsan kalbine bahşedileni özler. Gözüne ilişeni özler.  Kaderini özler. İnsan gözleri kapalı da olsa annesine koşar. Nerede olursa olsun vatanım der. İnsan bir gün hiç özlemeye ihtimal vermediklerini özler. Emeğini özler, mücadelesini özler, sabrının meyvelerini özler. Dostluklarını özler, yalnızlıktan akıttığı gözyaşlarını özler.  İhtişamlı dağlar arasındaki, rüzgârın nahifçe yüzüne okşadığı dakikalarda, o kavurucu güneşin alnını hoyratça yakışını, engebeli toprakta bir o yana bir bu yana savrulan bedenini özler. Çünkü kaderinin ilmekleri dokunmuştur o yolda. Kendini bulmuştur. Ve insan, kendini özler.
 
Dostum, hep diyorum ama hayat bunu bana defalarca fısıldadığı için söylüyorum. Mükemmele kusursuza gerek yok mutlu olmak için. Kanaat etmeye gerek var, güzel düşünmeye, koşulsuz sevmeye gerek var. Gülmek için rengârenk bir hayata çeşit çeşit market reyonlarına gerek yok. En güzelini istemek hakkımız, elimizdekiyle mutlu olmak göreviz. 


GENÇ'ın Yazısı.