Rumeysa Toker

Her birimiz farklı hayatlar yaşıyoruz. Kimimiz maddi sıkıntılar çekerken kimimiz manevi yoksunluk içinde yoğrulur dururuz.  Kimimiz zorlu yokuşları aşarken kimimiz ise hayatını daha konforlu şekilde yaşamakta.  Kimimiz ezelden beri kurduğu bir hayali yaşarken kimimizin belki oluşturduğu bir hayali bile yok.  Bunların genelini düşündüğümüzde bir imtihanın cilvesi içerisinde söz gelimi med cezirlerle hayatımızı devam ettirmekteyiz. İnsan hayatı şüphe yok ki bir gaye üzerine kurulmuştur. Bu gaye ise insanlar özelinde çok farklı kapılara çıkar. Dünyalık gayesi olan insanlar yalnızca dünyevi bir menfaat için çırpınır. Bu gaye ahiret ise varılacak yer de kutsal olacaktır. Yıllık bir çınara benzeyen insan ömrü,  çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dediğimiz evrelerden geçer. Bu evrelerin her biri farklı tecrübeleri edindiğimiz misafirhane konumundadır.
 
İnsanlar geçirdikleri bu farklı evreler ile birlikte yaşadıkları çevre ve kültürün de etkisiyle bir hayat düzeni kurmaktadırlar. O halde çevremizde gördüğümüz herhangi bir insanın farklılık standardını nasıl belirleyebiliriz? Biraz daha açarsak insanı farklı kılan giyimi, bakışı, konuşması, maddi düzeyi, popüleritesi midir? Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ancak şunu netleştirelim; günümüzde gerçekten bir insanın değerini belirleyen ya da onu farklı kılan saydığımız özellikler midir? Ayrıca toplumda farklı olmak bize ne kazandırır ya da ne kaybettirir? Bunlarla birlikte bu farklılık kime veya neye göredir? Misal olarak zihniyet yapısı bakımından kapalı bir toplumda yetişen birey çevresine sunmuş olduğu farklı fikirlerle öne çıkar. Hâlbuki o toplumun belirli bir kültürü ve alışmış olduğu bir yaşam biçimi vardır. Toplumun alışkanlıklarına aykırı düşen bireyin bu toplumdan izole olması çok da sıra dışı değildir. Netice de bu bireye farklı demek mi yoksa farkındalık sahibi demek mi doğru olur? 
 
Farkındalık ise her insanın limanına uğramayan bazen dıştan bir müdahale bazen ise insanın kendini geliştirmesiyle olabilen bir durumdur. Kendisini geliştiren insan farklı perspektiflerle olaylara bakacak, empati yapabilecek, karşı tarafı anlayabilecektir. Bu saydığımız durumların her biri çok değerli vasıflardır. Nitekim dinlemeyi bilmek bile günümüzde lüks haline gelmiştir. İletişim güzel bir üslup, doğru bir Türkçe, uygun jest ve mimiklerle olursa amacına ulaşır. Sessiz bir gemiye benzetebileceğimiz farkındalığın belirli bir yaşı yoktur, kitaplarda yazmaz, bir takım kural silsilesine sahip değildir, çarşıda, pazarda satılmaz. Peki, farkındalık gemisine nasıl binilir? Dıştan bir müdahale demiştik. Yakınını kaybetmiş olan bir insan bu ölümün getirdiği ağırlıkla ve olgunlukla çevresine bakacaktır. Artık hayatı sorgulamaya başlamış ve gayesini oluşturmaktadır. Hayatını sorgulayan insanın felsefî bir ifadeyle “yolda olduğunu” söylemek mümkündür ancak bu yolun menzili nasiptir. 
 
Dıştan bir müdahale hususu için anlattığımız durum sadece bir örnektir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Diğer bir husus kendini geliştirme durumu kitap okuyarak, yazarak, bol örnek görerek, bilgi değil ilim halkalarına katılarak, faydalı denebilecek sohbetlere modern adıyla seminer veya konferanslara katılarak kısacası duyarlılık seviyesini artırarak olur. Farkındalığı yüksek bir insan toplumda fark edilir, diğer insanların görmediğini görebilir ve daha geniş açıyla olaylara bakabilir. Bu durumda insanlar arası ayrım az olacaktır. Zira birbirini anlayan insanlar çoğalmış demektir.
 
O halde tercih edilen farklılık değil farkındalıktır demek doğrudur. Nitekim farklılık ayrım anlamına gelirken farkındalık anlayış düzeyinin yükselmesi demektir. Toplum olarak yapılacak en doğru davranış ise dışlamak üzerine kurulu bir sistemi destelemek değil hep birlikte “bir” olabilmektir. Bu ise her bir bireyi kabul etmekle olur. Yapılacak en güzel şey farkındalığımızı artırmaktır.


GENÇ'ın Yazısı.