Herero ve Namaka`nın Bedeli 10 Milyon Euro!
İbrahim Baran
Sömürgecilik, acımasız yüzünü tarihin her döneminde konjonktüre uygun şekilde gösteriyor. “Modern dünya”da mazideki metotlar uygulanmıyor belki, ancak müstemlekecilik fiili olmasa da ideolojik ve zihnî anlamda varlığını sürdürüyor. Batı’nın Afrika’daki icraatları pek çoğumuzun malumu. Kongo’da yaşananlar, Ruanda katliamı, Darfur’da işlenen cinayetler ve bugün Orta Afrika Cumhuriyeti’nde olan bitenler… Kuşkusuz listeyi uzatmak mümkün. Zira yer altı kaynaklarını gasp etmek, zenginliklerine el koymak için “beyaz adam” maalesef rengi kadar ak olmayan “vicdanı”yla kıtanın mazlumlarını kullanmaya devam ediyor. Zaman zaman hadiselerin sorumluluğundan kurtulmak yahut “günah çıkarır” gibi görünmek için, çeşitli garabetlere imza atılıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahi vatandaş George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi üzerine gerçekleştirilen protestolardaki samimiyet bir tarafa, Batı’dan yükselen seslerde pişmanlığın sahiciliğinin şüpheli olduğunu söylemeliyiz. Niyet okuyuculuğu yapmıyoruz elbette. Lakin, devlet erkânının tavırlarına sessiz kalınmasının başka izahı olamaz. Fransa, kanlı mazisi ile ilgili ciltlerce kitap yazılmışken ve halihazırda Afrika’daki altını, elması, petrolü sömürürken Cumhurbaşkanı Macron’un 2017’de Burkina Faso’ya yaptığı ziyarette Devlet Başkanı Kabore’ye karşı takındığı alaycı tavır ve bir öğrenciye söylediği şu cümleler hâlâ hafızalarda: “Fransız askerleri için yapmanız gereken tek şey var o da onları alkışlamak!”
“Kadın ve Çocuklara Dahi Müsamaha Gösterilmeyecek”
Avrupa Birliği’nin köşe taşlarından Almanya da söz konusu hikayenin geri planında kalıp esasında aktif rol alan ana aktörlerinden. Ruanda, Burundi, Tanzanya, Togo ve Kamerun gibi ülkeler üzerinde uzun yıllar egemenlik tesis eden Almanya, 20. yüzyılın başlarında Namibya’da unutulmayacak bir katliama imza attı. Halk kendi hallerinde, çobanlık yaparak geçimlerini sağlayan masum kabilelerden oluşuyordu. İngilizlerin bu bölge ile ilgilenmediklerini beyan etmesinden sonra, işgal planı başladı ve Almanlar çeşitli gruplarla savaşarak tarım arazileriyle elmas madenlerini gasp etti. 1903’te ülkedeki gruplardan Nama isyan bayrağını çekti. Başkalarının da dahil olmasıyla olaylar büyüdü. 1904’teki ikinci başkaldırıda Samuel Maherero’nun önderliğindeki Hererolar, 120 Alman askerini öldürünce general Lothar von Trotha tarafından Omaheke Çölü’ne sürülerek katledildi. General Trotha oldukça sert deklarasyon yayınlayarak Hereroların “Alman sınırı”nı terk etmelerini, “emre” uymayanların silahlı yahut silahsız, yanında hayvan bulunsun veya bulunmasın vurulacağını; kadınlarına ve çocuklarına da müsamaha gösterilmeyeceğini dile getirdi. İmparator II. Wilhelm’in bile “oldukça zalimce” diyerek yorumladığı bu uygulama tedavülden kaldırılana dek maalesef yüzlerce Herero öldürüldü ve katliama giden sürecin kapısı aralanmış oldu. 1908’de Almanların yeniden “hakimiyet” inşasına kadarki dönemde soykırımda hayatını kaybeden kişi sayısının BM raporlarında 85 bin olduğu yazılıyor. Gayriresmi açıklamalara göre bu rakam tam 100 bin.
Namibyalıların Parasıyla Soykırımın Bedelini Ödemek İsteyen Zihniyet
100 bin insanın acımasızca yok edilmesi yetmiyormuş gibi Almanya hükümeti 25 Namibyalı yerlinin kafatasıyla kemiklerini uzun süre Freiburg ve Berlin üniversitelerinde tuttu, dahası maharetmiş gibi “Avrupalı beyazların üstün ırk olduklarını ispatlamak” için bu utanç tablosunu müze müze gezdirerek sergiledi. Herero ve Namaların varisleriyse cesetlerden geriye kalanların iade edilip hiç olmazsa ruhlarının huzur bulması adına hayli çaba gösterdiler. Nitekim 2018 yılının Ağustos ayında söz konusu gayretler sonuç verdi ve Berlin’deki kilisede düzenlenen törenin sonrasında kemikler Namibyalılara teslim edildi. 1949’da Federal Almanya, Başbakan Konrad Adauner’in “Nasyonal Sosyalistlerin Yahudilere karşı yaptığı haksızlığı mümkün olabildiğince telafi etmek zorundayız” sözü üzerine İsrail’e 3,5 milyar Mark tazminat ödeyerek Holokost anıtı dikmek de dahil olmak üzere, bazı girişimlerde bulunmuştu. Almanlar bir asrı aşan sürenin ardından Namibya soykırımı için de tazminat teklif etti. Belirlenen rakamsa yalnızca 10 milyon Euro! Anlayacağınız ölen her Namibyalı’ya Almanların biçtiği değer 100 Euro! Üstelik Alman heyet yapılan görüşmede tazminat kelimesinden kaçınarak “yaraları sarma” ifadesini kullanıyor. Yani özür de dilemiyor! Berlin yönetimi oluşturduğu kolonyal sistemle 10 milyon Euro’nun kat be kat fazlasını Namibya’dan almaya devam ediyor. Hereroların torunları kendilerine sadaka gibi önerilen bu parayı reddetti. Almanlar “parlayan her şey altın değildir” derler. Batı’nın gözyaşlarında dürüstlük görmek, çölde çağlayan bulmayı ummak gibi bir şey. Fakat “kara adam” uyandı. Ve artık hiçbir şey Afrika’da emperyalistler için eskisi kadar kolay olmayacak.
GENÇ'ın Yazısı.