Mutfağın ışığı ayrı, salonun ışığı ayrı yanıyordu. Odadaki ışık zaten hep açık. Az daha unutuyordum televizyonun açık olduğunu söylemeyi. Aslında belki de söylememe gerek bile yoktur, artık her evin doğal ses vereni sonuçta. Açık olması değil de kapalı olmasına şaşırır hale geldik milletçe. Bir anda karanlık çöktü, sesler kesildi, ne yapacağımızı bilemedik Uzun zaman olmuştu elektrikler kesilmeyeli. O sırada babam ve kardeşim yatsıdan döndü. Kardeşim mutluydu, ışıkların gittiğine seviniyordu. Hemen bir mum buldu, çayımız zaten olmuştu. Toplandık, mumu ortaya koydu. Heyecanlıydı, çünkü önceden her elektrik gittiğinde şimdi olduğu gibi çay eşliğinde toplanırdık. Annem ve babam eskilerden bahsederdi, hikayeler anlatırdı. Ama bugün için unuttuğu bir şey var; KPSS’ye iki gün kaldı! 

 
Öyle ya önemli bir gündem maddemiz var ve hikayenin hiç sırası değil. Sanki daha önce hiç konuşulmamış gibi en baştan ele alınacak çok konu var; sınav yeri, sınav saati, sorular, atama hali, atama yerleri…Peki ya olmazsa? “Yok canım, biz inanıyoruz olacak”... Sayısız kere duydum bu sözü. Bunlar konuşulurken başka bir dünyadayım, hayalim bu değil. Bir tarafta olması gerekenler bir tarafta hayalini kurduğum, yapmak istediklerim. 
 
Başaramayacak olursam tabii ki sorun değil, her şey kaldığı yerden devam eder. Aslında problem sınavın varlığı değil. İstemeden de olsa, belki hiç olmasa sorun olmayacak bir sınavı hayatın merkezine oturtmamız. Geçmişten bu yana “olmak zorunda” başlığıyla önümüze sürülen, empoze edilen onlarca şeyden yalnızca biri sınavlar. Her öğrenciyi “Ya başaramazsam?” korkusuyla yüz yüze getiren, bazen hayatına son verdiren. 
 
Konumuz, “sınavlar olmamalı” değil. Adı sınav veya her hangi bir şey fark etmez, bir seviye ölçütü elbette olmalı. Ama mesele; sınavların büyük anlamlar yüklenmesi sebebiyle zihinlerde, kalplerde ağır yaralar bırakanların başında gelmesi, ana hedef olması.
 
Gayemiz atanabilmek değil “adanabilmek” olsa. Öğrenmeyi öğrenmek, düşünceyi düşünmek lezzeti olsa sevdamız. Niyetimiz hayırlarda, güzelliklerde öncü olmak olsa. KPSS ve diğerleri de yalnızca bunlara ulaşabilme vesilelerinden biri olsa. “Ya olmazsa”, “ya başaramazsam” korkuları uçup gitmez miydi? 
 
Akıbetimiz ne olur bilinmez ama her ne olursa olsun duamız belli. İnsanın insana şifa olduğu, yol gösterici, rehber olduğu, yapılan her işin gönülden olduğu sahnelerin başkahramanı olmak. Attığı her adım hayırlarla, güzelliklerle dolu olan, adanarak atanabilmiş olan, verilecek her görevi hizmet bilinciyle yerine getiren ve getirecek olan her kardeşimize selam olsun. 


Nurcan Doğan'ın Yazısı.