Ahmed Oğuz Aydın

Sözlük tanımı “Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı” olan şehir, ahlakın, sanatın, kültürün ve dini düşüncenin geliştiği ortam olmasıyla aslında insanın hayatını düzenleyen ve çerçeveleyen önemli bir yapıdır. Bununla beraber siyasi iradeler ile toplumların kültürleri, inançları ve dinleri şehirleri farklılaştırıp diğerlerinden ayıran bir kimlik kazandırır.
 
Antik Yunan döneminde başlayıp Rönesans Dönemi’nde devam eden, birbirine dik-paralel yollar (ızgara plan) ile bir plan dahilinde doğup gelişen şehirler günümüzde daha çok Batı`da görülmektedir. Yolların çizilmesiyle birlikte binaların yükseklikleri, hizaları ve karakterleri de bir otorite tarafından belirlenmiştir. Bu katı rasyonel planlamaların bir düzen oluşturduğunu söylemek mümkün olduğu gibi otoriter bir gücün insanları kısıtlayıp sınırlandırdığını söylemek de mümkündür. 
 
Örneğin bugün ülkemiz dahil pek çok ülkede şehirlere planlaması ile örnek olan Paris’in, III. Napolyon’un iradesi ile muhtemel halk isyanlarını önlemek amacıyla geniş caddeler ve meydanlar yapıldığı bilinmektedir. Osmanlı şehirlerinde ise bir irade tarafından çizilerek bir şehir planlaması yapılmamış, şehir organik bir şekilde topografyaya uyum sağlayarak kurulmuş ve gelişmiştir. 
 
Osmanlı şehirlerinin temeli saygıdır. İnsanlar doğaya, çevreye ve komşularına saygı duymuş, bu temel üzerine şehirler kurmuştur. Genel olarak yamaçlara inşa edilen evler ile kimse komşusunun güneşini, rüzgarını ve manzarasını mümkün olduğunca engellememiş, topografyaya da uyum sağlayarak ovalardaki tarım arazilerine zarar vermemiştir. Evlerin yükseklikleri cami yüksekliğini geçmemesine dikkat edilmiştir. Genellikle sokak köşelerindeki evler inşa edilirken dik açılı köşelerine "pah kesiği" adı verilen, at arabalarının daha rahat köşeyi dönebilmelerini amaçlayan duvar kesikleri yapılmıştır. 
 
Mimar Turgut Cansever’in yazdığına göre Üsküdar Mihrimah Sultan Cami’nin hemen arkasındaki yamaçta, günümüzde apartmanların olduğu yerde sadrazam konakları varmış. Bu konakların pencereleri standart pencerelerden daha küçük ölçülerde yapılarak önündeki Mihrimah Sultan Camii’nin daha büyük gösterilmesi amaçlanmıştır.
 
Farklı dinden ve etnik kökenden toplulukların bir arada yaşayabildiği bu şehirlerde doğa ile uyumlu bir yaşam vardır. Şehrin merkezinde yer alan çınar ağaçları gibi evlerin bahçelerinede çiçek ve ağaç dikimi önemsenmiştir. İsviçre asıllı Fransız ünlü mimar Le Corbusier, 1911 yılındaki İstanbul seyahatinden sonra yayımladığı bir yazısında şöyle diyor: “Bir Türk atasözü, 'ev kuran ağaç dikmeli' der… Bizse söküp duruyoruz ağaçları. İstanbul bir meyve bahçesidir, bizim kentlerimiz ise taş ocakları.”
 
Osmanlı Dönemi’nde bir şehir kurulacağı zaman önce işçiler için hamam, sonra medrese ve cami daha sonra bu merkezin çevresinde ise evler ve mahalleler oluşmaktaydı. Merkezdeki şehrin en büyük camisi (ulu cami) odak noktası olurken, cami yalnızca bir ibadet yeri değil, aynı zamanda şehir halkının bir buluşma noktasıdır. Cami, medrese, hamam ve çarşı gibi kalıcı eserler uzun ömürlü olması için taş gibi dayanıklı malzeme ile inşa edilirken evler genellikle taşa göre daha az dayanıklı olan ahşap veya kerpiç malzeme ile inşa edilirdi.
 
Bir vakıf medeniyeti olan Osmanlı’nın, şehirlerinde de vakıfların rolü büyüktür. Camiler, mescitler ve hamamlar vakıflara ait olduğu gibi ticari yapıların da mal sahibi vakıflardır. Bu ticari yapılardan doğan mali gelir vakıflar aracılığıyla şehirliye hizmet ve altyapı olarak geri dönmüş, servet topluma yayılmıştır.
 
Şehirde ev yaptırmak isteyen insanlar, mimarlar ocağında ahlaki ve mesleki eğitim alan lonca mensuplarına müracaat ederlerdi. Bu loncalarda ustanın yanında 5-10 sene çalışıp 10-15 bina inşa etmiş tecrübeli kişiler ancak şehirde ev inşa edebiliyorlardı. 
 
Evleri htiyacı karşılayacak büyüklükte olup aile büyüdükçe evler de büyürdü. Çoğunlukla evlerde Osmanlı evlerinin bir özelliği olan ve "cumba" adı verilen, üst katlardan sokağa doğru çıkıntı bulunmaktadır. Sokaklar genellikle Arnavut kaldırımlı ve dardır.
 
Günümüzde Balkanlarda da görebileceğimiz Osmanlı şehir ve kasabalarının izlerine ülkemizde Afyon, Safranbolu, Beypazarı, Göynük ve Taraklı gibi birçok yerde rastlamak hala mümkün. Bu yerleri kültürümüzün bir mirası olarak görüp korumak hepimizin görevidir.
 
Kaynakça
 
Turgut Cansever, Osmanlı Şehri, Timaş Yayınları (2010)
Turgut Cansever, İslam’da Şehir ve Mimari, Timaş Yayınları (2016)
Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam (2014)
 
Fotoğraf: Cumalıkızık Köyü/Bursa


GENÇ'ın Yazısı.