Ruhun Feraha Erişi Ve Rabbine Yükselişi
Site Özel
2806 okunma
Yavuz Selim Günday
Herhalde ilkiydi bu, hangi duyguyu yaşamam gerektiğini bilmediğim anın. Bir taraftan zihnimi meşgul eden "inanmazlık", diğer taraftan "anlaşılmaz muhataplık". Hala aklıma yatmayan binlerce sorular olsa da bu muhataplığa sanırım alışmaya başladım artık, alışmak istemeyen gönlüme haykırırcasına.
Sanıyorum çok felsefik bir giriş oldu ancak hala gönlüme tercüman olan bir dil geliştiremedim ne yazık ki. Şüphesiz geçmişin ışığında binlerce paragraf kurgulasam da aklımda hâlâ kelimeler kifayetsiz kalıyor, inanmak istemeyen kalbime. "Anlaşılmaz yaşanır" tabirini çokça zikrettiğim bu günlerde ne yazık ki dedemi kaybettim. Rahmet haberini aldığımdan itibaren ilk aklıma gelen birlikte geçirdiğimiz anlardı. "İnanmazlık" işte bu anda söz konusu olmuştu zira nasıl bir hikâyeden ana karakterleri çıkardığımızda sığ olur ya anlatılar işte yaşadığımda anlar da bu şekilde sığ kalmıştı.
Defin sırasında aklıma gelen Zümer Suresi`nde buyrulduğu gibi “Elbette sen öleceksin, onlar da ölecek.” ayetiydi. Bu hiç kimsenin yadsıyamayacağı bir olgu olsa da bu cihanı yurt belleyenleri daha çok müteessir edecek bir olgu aslında. Bu cihanı ahiret yurdundan evvelki bir durak belleyenleri ise mes’ud edecek bir olgu.
Defin bittiğinde ise anlaşılmaz bir şekilde tatlı müteessir olduğumu hissettim, hissetme nedenini bilmezcesine. Ancak o an rahmetlinin ruhunun feraha erdiği ve Rabbine yükseldiği hissine kapıldığım anda anladım ki tatlı müteessirliğimin sebebi buymuş.
O günün sonunda artık hiçbir duygu barındırmadım kalbimde üzüntü duyan gönlüme karşı. "Türkler çabuk unutur" derlerdi de inanmazdım ama inanmak gerekirmiş geçmiş tecrübelere ve onların birikimlerine. Saygı duymak gerekirmiş Rabbimizin ilahilerine ve inanmak gerekirmiş ebediyete sahip olmayan bünyelerimize.
Artık ölümün ardındayım ruhumu feraha erdirmek için, Rabbime yükselmek için, zalimlere korku mazlumlara ümit olmak için ölümün ardındayım…
GENÇ'ın Yazısı.