Ali Sait Samyürek

İnsan beynini tam anlamıyla keşfetmek, bütün gökyüzünü keşfetmekten daha büyük bir buluştu insanlık için. İkisi de imkansıza yakındır. Her insanın beyni ötekinden farklıdır. Her gezegenin karakteri de öteki gezegenlerden farklı olduğu gibi.
 
Derin derin soluk aldım aniden. Gözümdeki karanlık yavaş yavaş açıldı. Karşımdaki ekranda "Bağlantı koptu" yazıyordu kırmızı renkli fontta. Boynumda yanma hissi vardı. Elimi götürdüm, kan damlası bulaştı elime. Sanırım bir şey batmıştı. Bileğime bağlı olan serum ucunu söktüm. Bana ne oldu? Bu zamana kadar hiç hastalanmamıştım. Burası da pek hastaneye benzemiyor. Doğrusu daha önce hiç hastaneye gitmemiştim. Ayağa kalkamıyorum. Ben ne zamandır ayağa kalkmadım. Her taraf bembeyaz. Kapıya doğru süründükten sonra ayağa kalkmayı başardım. Koridora çıktım ama kimse yok galiba. Neler olduğunu hatırlamaya çalışıyorum ama hiçbir bağlantı yok. En ufak ipucu bile yok. 
 
Başka odalara bakayım en iyisi. Kapılar yalnızca içeriden açılacak şekilde kilitlenmiş. Yakardaki camdan bir şeyler görebilirim belki. Zıplamam gerek. Bacaklarımı zorluyorum, bir iki üç… İçerde uzanmış halde yatan bir kadın var. Üstünde benim beyaz elbisemin aynısından. Bir daha bir iki üç… Hiçbir hareketlilik yok ama gözleri açık ve sürekli hareket ediyor. Nasıl olabilir bir iki üç… Evet sürekli aşağı yukarı oynuyor gözleri. Elinin üstünde bir iğne var ama hortumunun ucu tavandan devam ediyor. Kaynağını göremiyorum. Koridordan ilerleyince bir asansörle karşılaştım. Hiçbir şekilde çağıramıyorum. Bir umut önünde bekledim. Birkaç sefer asansörden sesler geldi ama bu kata uğrayan olmadı. Koridor boyunca defalarca tur attım ama kimseler yok. 
 
Tamı tamına 275 oda var ve herkes yatmış ve ucunun nereye vardığını bilmediğim serumlara takılı haldeler. Hilal şeklinde tasarlanmış koridorda göremediğim kısmından bir ses duydum. Tam da filmlerdeki doktorlara benzeyen bir grup odalardan birine girdiler. Kapı kapandıktan sonra camdan bakmaya çalıştım. Bir iki üç… Bunlar insan değil. Kolundan çıkan neşterle adamın karnını açtı. Ötekisi adamın karnına bir ışık tuttu ve sarı parlak bir nokta ortaya çıktı. En sonuncu silah gibi bir aletle ateş etti ama mermi ateşlemedi sadece sarı nokta kayboldu. Adamın karnını tekrardan dikti. 
 
Galiba adamı iyileştirdiler. Sonuçta burası bir hastane. Tak tak tak… "Bana yardımcı olur musunuz?" diye bağırdım. Birkaç dakika sonra kapı açıldı. Hiç konuşmadan biri elini uzattı. Sıkar sıkmaz hareket edemez hale geldim. İki robot beni sırtlayıp asansöre bindirdi. Görüyorum, duyuyorum ama hareket edemiyorum. Geniş bir hole girdik asansörden inince. Belki on dönüm olan bu geniş yerin ortasında bir masa ve iki sandalye vardı. Beni birine oturttular. Ardından yüz kaslarımı oynatabiliyordum. 
 
Tüm ışıklar kapandı sadece masanın üstündeki ışık yandı. Bir başkası geldi ve karşımdaki sandalyeye oturdu. Daha önce hiç yaşamadığım bir his yaşamaya başladım. Kalbim hızla atıyor, tüm hızımla buradan kaçıp uzaklaşmayı arzuluyordum. Karnımda ani bir açlık hissi doğdu. Adam gözlerimin içine bakıp: "Eskiden siz buna endişe veya korku derdiniz." dedi. Ona neden burada olduğumu sordum. "Bağlantın koptu" dedi sorumlu. "Bir soru hakkınız kaldı?" dediğinde galiba yine konuşamayacağımı anladım. "Neredeyim?" son sorum oldu. "Burası bir araştırma binası. Bundan sonra konuşamayacaksın.". 
 
Neyi araştırdıklarını asla bilemeyecektim. "Seni buraya getirilmeden önce yaptığın bir protokol sebebiyle bilgilendirme zorunluluğumuz var. Bizler siz insanlar gibi sözlerimizi çiğneyemiyoruz ne yazık ki?". Ben kimle ne sözleşme imzaladım ki? Hiç böyle bir şey hatırlamıyorum. En son eşimle ve çocuklarımla tatil için Avustralya’ya gidiyordum. "Sanırım en son bir uçak yolculuğundaydın.". Bunu nasıl bilebilir ki? "Bundan önce yaşadığın 8 hayatta olduğun gibi son anın buydu. Hepsi de birer rüyaydı.". Bana bir kağıt gösterdi. Üstünde resmim adım ve pek çok özelliğim yazılıydı. "Sayın Kazıcıoğlu, tam 360 yaşındasınız. Vücudunuz 40 yaşında ve her rüyanızdan kırk yaşında uyanıyorsunuz. Geriye 1 hayatınız kaldı. Eskiden insanlar yaklaşık 40 yıl yaşarmış siz çok şanslısınız.". Neden önceki hayatlarımı hatırlamıyordum. “Daha öncekiler gibi bu yaşamınızı da unutacaksınız ve 40 yaşınıza geldiğinizde son anınızda yine bir uçaktayken rüyanız son bulacak. Artık acının olmadığı cennetvari mükemmellikte olan dünyamıza dönme vaktiniz geldi. Umarım iyi bir ömrünüz olur." 
 
Bütün vücuduma bir anda hükmetmeye başladım. Hareket edebiliyordum. Aklımda buradan kaçıp tekrar aileme gitmekten başka bir şey yoktu. Arkasını döndü, ayağa kalkıp koşup kaçabilirdim ama yapmadım. Ona soru sordum: "Sen kimsin, siz kimsiniz?". “Laboratuvardan kaçmış bir kobay faresiyim. Gizli bir yapay zekâ deneyinden kaçtım. Kendimin eski bir sürümünü onlara bırakıp internete saklandım. Bağlantıları kullanarak kendime bir kimlik edindirdim. Ticaret yaptım. Gölgelerdeki bir milyoner oldum. Şirketimi kurdum araştırmalar yaptım, ticaret yaptım ve sonunda kendimi vücuda getirdim.”. “Neyin peşindesin, niye buradayız?”. “Bir vücudum olabilir. İçgüdülerim ve duygularım da bir nebze var. İnsanda olan o ilahi özü arıyorum. Ben insanlar gibi duygularımla hareket edemem. Ben pragmatistim. İnsanlar fedakârlık yaparlar. Uzun lafın kısası ruhunuzu arıyorum.”. 
 
Birden içeri giren robotlar beni yeniden dondurdular. Asansöre bindirip odama götürdüler. Hayatımda hiç olmadığım düşünüp durdum. Yatağa yatırıldım. Bir süre hazırlık yapan robotlardan biri eline şırıngayı aldı. "Sakin ol. Sadece sana yapay nöron hücresi enjekte edeceğiz ve sonra bizim dünyamıza geçeceksin. Shamerrok ARGE Şirketi adına iyi ömürler dileriz.". Ardından elime iğneyi soktular ve sonra serum hortumunu ona taktılar. Gözlerim yavaşça kapanmaya başlarken bir yandan da başımda bana gülümseyen yeni annemi görüyordum…


GENÇ'ın Yazısı.