Kişilere ve şeylere karşı sınırlarımızın olması iyidir. Aslında zaten olması gereken de budur. Diğer insanların bizlere nasıl davranacaklarını, bizlerle nasıl konuşacaklarını bu sınırlar belirler. Hem fiziki anlamda hem de bireysel anlamda çizdiğimiz bu sınırlar bizlere yaşam alanı sunar. Bu öneme istinaden belirlemeye çalıştığımız sınırları çizmek bizleri bazen zorlayabilir. Kişinin zorlanmasının yanı sıra çevresindeki insanların bu süreçte bazı zorluklarla karşılaşabildiklerini söyleyebiliriz. Çünkü sınır belirlemede en önemli kavramlar "hayır" ve "ben" olarak gün yüzüne çıkar. "Hayır" denir, çünkü kişinin yapmayacağı ve yapmak istemediği şeyler belirtilir. "Ben" denir, çünkü kişinin kendisinin farkına varması beklenir. Kendi benliğinin istek ve ihtiyaçlarını dikkate alması gerektiği vurgulanır. İşte tam da burada bazen yeni bir kavram ile karşılaşırız; "ben"cilik.
Kişi sınırlarını çizmek adına çok fazla ben dediğinde ifrat ve tefrit uçlarından birine kaymış, bu nedenle de amaçlanandan çok daha farklı bir durum gün yüzüne çıkmıştır. Hem kendi işlerini hem de çevresindekilerinin işlerini daha çok zorlaştıran, her iki tarafın da enerjisini alan bir durumdan söz eder hale geliriz. Örneğin, bir kişinin "ben" diyerek kendisinden bahsetmesi ve karşısındakine kırıcı sözler söylemesi, "benim alanım" diyerek diğer kişiyi üzmesi, "hayır" diyerek yardım etme fırsatını geri tepmesi gibi durumlar örnek gösterilebilir.
Burada önemli bir noktaya dikkat çekmemiz lazım. Kişinin ne kendisinden vazgeçmesi ne de karşısındakine zorluk çıkarmaması esastır. Sınırlarımızı çizerken içinde bulunduğumuz durumda hem kendimizi hem karşımızdakini memnun edecek çözüm yolunu bulabilmeyi başarmalıyız. Bunu da çoğu zaman yumuşak ve anlayışlı bir üslupla sağlayabiliriz. Kırıcı konuşmadan derdimizi açıklayabilirsek sanıyorum ki sınır çizme işini daha mutlu gerçekleştirebiliriz. Çünkü sınırlara sahip olmak; yardım etmemek veya feragat etmemek demek değildir.
Uzun zamandır zihnimi meşgul eden bu konu hakkında yaşadığım bir olaydan bahsetmek isterim. Bugüne kadar çok sevdiğim ve oldukça fazla değer verdiğim bir kişi, kendisinin duygu ve düşüncelerini açarak birlikte olduğumuz bir iş hakkında bir karar verdi. Ve bunun sonucunda yolarımız ayrıldı. Aslında sadece iş diyerek, aramızdaki ilişkiyi "iş ilişkisi" bağlamında değerlendirmek istemem. Çünkü aslında bir yol yürüyorduk ve bu yolda yürüttüğümüz iş, küçük bir detaydı. Tabii benim gözümde. Onu dinlerken ve söylediklerini anlamaya çalışırken fark ettim ki bana göre fazla "ben" diyordu. Hiç dememek kadar fazla demenin de pek de kârlı bir iş olmadığını düşünüyorum. Orada anladım ki sınırlarını çizerken kendini dahil etmiş ama beni çıkarmıştı fikirlerinden. Böyle düşündükçe kalp kırıklığım katbekat arttı. Çünkü kendisi için çabalarken, bir başkasını kırabiliyordu. Bunu bilinçli ve istekli bir halde yapmadığına eminim. Ancak emin olduğum o kadar çok konu hakkında yanıldım ki sanırım sözlerimi dikkatli seçsem iyi olacak. Demem o ki ne “ben”cilik ne “öteki”lik… Allah bizleri her ikisinden de korusun, dengeyi bulabilmemizi nasip etsin.
Gamze Çakır'ın Yazısı.