Koronavirüs, Hayaller, Hayatlar
Site Özel
2913 okunma
Habibe Nur Erdem
Kuş cıvıltılarına eşlik eden yağmurun o güzel sesiyle açmıştım gözlerimi yeni güne. Göz kapaklarım yeni güne ilk nazarlarını işlerken, burnuma nefis kokular geliyordu kahvaltı sofrasından. Yine döktürmüşler bu güzel kokulara bakılırsa. Saat de ne erken ne geç, tam uyanmak istediğim vakit. Yavaşça yatağımdan kalkayım da bu güzel güne merhaba diyeyim tüm bedenimle. Kestiiik!
Tabii ki böyle şeyler olmuyor. Nasıl olduğunu şöyle gerçek ifadelerle izah edeyim; şehrin gürültüsü ve inşaat sesleriyle gözlerimi açıyorum. Camı açsan da açmasan da kavurucu bir sıcaklık var, nefes daraltan (ama yine camın açık olmasını tercih ediyorum). Burnumda da koku vs. yok, normal uyandım işte. Evdekilere gün çoktan aymış da ben daha yeni başlatıyorum kendi günümü. Saat çok geç, yani benim kalkmak istediğim saatten çok ileride bir saatte uyanıyorum her zamanki gibi. E tabii o kadar geç yatarsam olacak olan hep bu. Neyse yine de yeni bir gün başlamış selamlayalım, dünyanın sevebilecek yanlarını bulalım ve başlıyoruz.
"Affedersin ama neye başlıyoruz? Bir rutinin var da ben mi bilmiyorum?" diyor dış ses. Haklı tabi ama rutinlerim olduğunu da inkar edemem şimdi. Bir sürü hobiye sardım bu süreçte ve o hobi senin bu hobi benim geziniyorum. İşlemeden yorulup, kitapla dinleniyorum. Böyle böyle gün sonunda bitik bir insan çıkıveriyor içimden. Diyor ki "ee, daha daha?". Yani dahası yok, bu işte.
Yaz geldi, apartman dairelerinde her gün "Aman hasta olmayalım da" düşüncesiyle yatıp kalkıyoruz. Dışarı çıksak oksijeni maske arkasından alıyoruz. Gördüğümüz insanlarla mesafeyi korumaya çalışıp, maske takmayanlara sinir oluyoruz, kızıyoruz onlara içimizden bazen de göz devirerek belli ediyoruz. Sonuçta bir tek gözlerimiz görünüyor değil mi? Yüzümüzdeki mimikler, surat asmalarımız ve hafif tebessümlerimiz önemini yitirdi artık. Maskeler ardından yüz ifademizi belli etmek için kullanabileceğimiz tek organ gözlerimiz oldu. Derdini çok anlatmayan insanların da üzgün olduğunu anlayamayacağız belki de. Gözlerle ne kadar fikir sahibi olabilirsek artık. Gözünden düşen bin parça mı desek ne yapsak?
Velev ki dışarı çıktık, eve gelince bol bol ve uzun uzun yıkıyoruz elimizi yüzümüzü. Dışarıda olmak beni manen çok yoruyor. Hem uzun bir süredir evde olduğumuz için hem de her an bir şey olabilir riski var çünkü. Kazara veyahut bilerek birisi yanımıza yaklaşsa hemen rahatsız olduğumuzu belli ediyor ve bir adım geriye çekiliyoruz. Gizli sensör takmışlar sanki bizlere. Evde güvenliyiz, sağlıklıyız, huzurluyuz. Ama sıkılıyoruz ya. "Şükür halimize tabii" demeyi ihmal etmeden sıkılıyoruz. Çünkü yaz için tatil hayalleri ve şöyle güzel bir dinlenme vardı kafalarımızda ve hayaller/hayatları yaşıyoruz.
Her kavmin başına geldiği gibi bizim kavmimizin de başına bir musibet geldi işte. Yani o hep kitaplarda okuduğumuz kavimlerin helakı, kavimlerin başına gelen musibetler mevzularını bizzat müşahade ediyoruz. Evet, okurken her birine inanıyorduk ama yakinen yaşamak çok ayrı bir şey. Kimileri "Doğa ana kızdı" diyor, kimileri "Allah bizi imtihan ediyor ve kendimize çeki düzen vermeliyiz" diyor. Neresinden bakarsan, hangi görüşten olursan ol bir şekilde iyi bir şeye alamet olmadığını herkes biliyor. Bir şeylerin sonucu bu başımıza gelen. Ama tabi işin orasıyla ilgilenmeden evde tıkılı kalmaktan ve tatile gidememekten öylece durmaktan sıkıldık hep birlikte. Biz öyle yaptığımız planların bozulmasından hoşlanmayız çünkü. O kadar tatil planladık değil mi ama?
Krizi fırsata çevirip hobilere ve ertelediğim işlere zaman ayırıyorum ama bu sefer de çok fazla alana bölünmekten yoruluyorum. Yani bu çağın insanı aşırı hassas ve hemen yorulan bir yapıya sahip sanırım. Birisi bir şey dese gözyaşımız pıt, hafif işler yapsak vücudumuz kıt ediyor. Biz böyle pamuklara sarılıp sarmalanıp büyüdük. Ondan tüm bu olup bitenler canımızı çok daha şiddetli acıtıyor.
Çenem düştü ve yine aynı şeyleri tekrarlıyorum. İnsanın kendinden sıkılması durumuna daha sık geliyorum bu aralar ama yapabileceğimiz bir şey yok. Kendimizi evde bırakıp şöyle bir yürüyüşe çıkamıyoruz ki. Kafa dağıtmak için yürüyüşe çıkınca bile o bizi dağıtan kafamız hep bizimle. Sussa da yürüsek, dursa da dinlensek biraz.
GENÇ'ın Yazısı.