Derdin Yoksa Fikrin de Yoktur
Konuşurken kullandığı kelimelere bakarak bir insanı tanıyabiliriz. Kelime seçimi, üslubu ve fikir yürütmesi o insanın zihni şeceresi hakkında bir kanaat edinmemizi sağlar. Ama seni tanıyamıyoruz. Hakkında en ufak bir fikrimiz yok. Zihnin nasıl işliyor, bundan da haberdar değiliz. Çünkü kendini tanıtacak kadar kelimen yok. Üslubun yok. Fikrin yok. Zihninin işleyişi diyebileceğimiz bir tutarlılığın, bir insicamın yok. Ekmek istediğini, susadığını, uyumak istediğini ya da yorulduğunu anlatabiliyorsun belki. Ama meramını anlatamıyorsun. Meramının ne olduğunu bilmiyorsun, meramın ne olduğunu bilmediğin gibi... Çünkü böyle bir derdin yok, olmamış.
İşittiğini anlamamışsın.
Anladığını hissetmemişsin.
Hissettiğini kendinin kılmamışsın.
Kendinin kılmadığını anlatamamışsın.
Anlatamadığını paylaşamamışsın.
Paylaşamamışsın, çünkü yaşamamışsın. Yaşamadığını niye anlatasın, niye paylaşıp birilerine ulaştırasın ki! Böyle bir kaygın olmayınca niye kelime öğrenesin? Niye fikir derdine, üslup derdine düşesin ki! Hangi kelimeyi nerede ve niçin kullanmak gerektiğini neden ve nereden bilesin? Konuşurken referanslarının ne olduğu umurunda değil. Aktardıklarını niye aktardığını tartıp biçmiyorsun; neye atıf yaptığını, nereden beslendiğini hiç düşünmediğin gibi… Kullandığın iki yüz elli üç yüz kelime yetiyor sana. Fazlasına ihtiyaç duyacağın bir hayat tarzın olmamış çünkü.
Evet, kelimeleri, tefekkürü ve duygu derinliğini önemseyen bir hayat tarzın olmamış. Tefekkür dendiğinde bakışların duvara dönmüş, çünkü yaşadığın hayatın hiçbir safhasında tefekkür olmamış. Burhan dendiğinde pespaye bir dizideki karakterden başkası aklına düşmemiş. İrfan dendiğinde komşunun çocuğunu, Gafur dendiğinde komik bir divaneyi hatırlıyorsun. Düşünüp dillendirdiğin, haz merkezli bir kültür dünyasının müsaade ettiğinden fazlası değil maalesef. Kısır bir dünyaya, sığ bir tefekküre ve dar bir muhayyileye hapsedilmişsin, farkında mısın?
Seni bu dünyaya hapsedenler utansın demeyeceğim. Onlar görevlerini yapıyorlar. Benim derdim seninle. Neden buna izin veriyorsun? Nereden beslendiğine niçin dikkat etmiyorsun? Yediğine içtiğine dikkat ettiğin kadar zihnine ve gönlüne girene dikkat etseydin muhtemelen çok daha aşina, çok daha tanıdık birisi olacaktın. Bu kadar az kelime ile konuşmak, düşünmek ve hissetmek seni rahatsız etmiyor mu? Bu kadar az kelime ile hangi iddianın sahibi olabilirsin? Neyi anlayıp, neyi anlatabilir ve hangi duygu derinliğine erişebilirsin? Önce kendin olacak, sonra kendini aşacak, sonra da kendini çoğaltacaktın, bu kadar kısır bir fikriyat ile bunu nasıl başaracaksın?
Bir derdin yoksa kendine ait kelimelerin, cümlelerin ve fikirlerin de yoktur. Kelimelerin ve cümlelerin yoksa sen de yoksun. Dirilmek ve hayata dönmek istiyorsan bir derdin peşine düşmeli, kelimelerini çoğaltmalı ve üslup sahibi olmalısın, aksi takdirde yaşayan bir ölü olarak kalmaya mahkûmsun.
***
GENÇ Gönüllüler, bir derdin peşine düştükleri için kelimelerini, cümlelerini ve fikirlerini çoğaltabilme bahtiyarlığına erişmiş kardeşlerimiz. Durmuyor, seyahat ediyor, projeler düzenliyor ve dertlerini yaymaya çalışıyorlar. Dört bir yandan onlarla ilgili haberler geldikçe seviniyor ve Allah`a hamd ediyoruz. Haberlerini iç sayfalarımızda okuyabilirsiniz.
***
Mart, Çanakkale hakikatini bir kez daha yâd etme fırsatı veriyor. Çanakkale bizi biz yapan değerlerin en başına yazılması gereken bir hatıradır. Unutmamalı, unutturmamalıyız.
Gelecek sayıda buluşmak ümidiyle Rabbimize emanet olunuz.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.