Bir Var Olma Meselesi ki Sorma!
Nurcan Doğan
Ekranların varlığı, yalnızca duyulma ihtiyacını arka plana attı. Artık hem duyulmalı hem görülmeliyiz. Zihne, gönle, akla, kulağa hitap çok da önemli değil. Göze hitap dönemi başladı. Görülmeliyiz, görülmezsek nasıl hissettiririz varlığımızı. “Görülüyorum o halde varım” dönemi bu.
Varoluştan bu yana her dönemin beklenti, ihtiyaç tezahürü, söylemleri farklı. Geçmişte net bir bilimsel teori ortaya atılarak adı konmasa da yaşantımızda bu tezahürlerin çatısı, varlık problemi. “Ne yaparsam varlığımı hisseder ve hissettiririm? Ne yaparsam var olana ulaşımım hızlanır?” Her dönem için bu soruların cevapları farklı oldu.
Yaşadığı dönemde düşünebiliyor olmanın, aklın sınırlarını zorluyor olmanın lezzetine ulaşmış düşünürlerden olduğu söylenen Descartes, kendi dönemindeki asıl olanı “Düşünüyorum o halde varım” sözüyle ortaya çıkarmıştı. Artık bu sözü duymayanların sayısı bir hayli azınlıkta sanıyorum. Düşünebiliyor olma nimeti kişiyi özel kılan, ben buradayım, varım ve varlığımın farkındayım dedirten büyük bir hadise olarak görülürdü o zaman. Sokrates’in hayatına mal olan, Platonu yollara düşüren, İbn-i Sina’yı küçük yaşında ilimlerin derinliklerine daldıran ve daha nicesine vesile o büyük nimet.
Bu nimetle dolu dönemin yanında bir dönem var ki çağlara hitap eder. Varlığı gönlümüze sürur, muhabbeti kalplerde daim; Hz Peygamber’in önderliği. O, yalnızca düşünmenin yanında; doğru düşünmeyi, hissederek düşünmeyi, kalbin ve aklın beraberliğinin kuvvetini öğretti. O’nun döneminin söylemi bence; “İnanıyorum, hissediyorum ve düşünüyorum, beni ben yapan bu değerlerle varım.” O’nun varlığıyla, hissiyatın önemi daha da ortaya çıktı. Ardından büyük anlamlara, büyük devrimlere vesile oldu. Çağlar ötesine hitap etti, etmeye de devam edecek.
Teknolojinin gelişimi ve ortaya çıkardığı ürünlerin bir sonucu dolayısıyla bir başka dönemin tezahürü, söylemi “duyuluyorum o halde varım” oldu. O dönemin insanları için radyoların varlığı bir nimet haline dönüştü. Diğer insanlar fikirlerini aleme duyururken, zihinlerde başlayan söylemler şöyle oldu: “Hayır ben öyle değil, şöyle düşünüyorum ve bu daha doğru, o halde bunu duyurmalı, duyulmalıyım. Duyulursam ben de var olurum. Yalnızca onun değil, benim de varlığım bilinir.” Büyük bir meziyet oldu duyulabilmek.
Değişen dönemler, gelişen araçları beraberinde getirdi. Artık yeni söylemlerimiz var. Küresel medya diyoruz mesela. “Uzaklık da neymiş canım, bir tuşla Amerika şurası” dediğimiz var ya işte o mesele. Ekranların varlığı, yalnızca duyulma ihtiyacını arka plana attı. Artık hem duyulmalı hem görülmeliyiz. Zihne, gönle, akla, kulağa hitap çok da önemli değil. Göze hitap dönemi başladı. Görülmeliyiz, görülmezsek nasıl hissettiririz varlığımızı. “Görülüyorum o halde varım” dönemi bu. Bu arada, görülmek yetmez, bir de “kaç kişi görmüş” meselesi var, o her şeyin temeli artık. Küçük büyük fark etmez, hepimizin ideali daha çok görülmek oldu.
Yedi yaşındaki yeğenimin onları ziyarete gittiğim bir gün heyecanla söylediği ilk cümlelerinden biri “hala, sen de annemin durumuna bakar mısın, bir kişi daha artsın görenlerin sayısı, hadi lütfen” oldu. Başka bir gün kuzenim paylaşımımın içeriğine bakmadan “bu kadar kişi mi görüyor paylaşımlarını” dedi. Belli bir süre sosyal medya platformlarından uzaklaşınca “hayırdır bir sorun mu var, görülmüyorsun, yoksun” söylemleri başlar hemen. Haykırasınız gelir “arkadaşlar, ekranlarda görülmüyor olsam da, duyulmuyor olsam da; ben de varım, fikirlerim de” diye.
Descartes ile başladığı söylenen varlık söylemleri aslında insanlığın yaradılışından bu yana belki de değişmeyen şeylerin başında gelir. İlk zamanlarda yazının yokluğu o dönemlere ait bilgi yoksunluğunu da beraberinde getirdiği için net bir ifade mümkün değil; ama sanıyorum ona da mağara resimlerine dayanarak “çiziyorum o halde varım” denebilir.
Var olma adına tüm bu söylemler, uygulamalar bir tarafa, bir önderimiz var çağlara yürüyen. O’nun bir davası var, yok oluşa kadar var olacak. Kimi şairler der ya “yaşamak yükü omuzlarımızda” diye. Madem yaşamak yükü omuzlarımızda, o halde önderimize kulak vermeli ve asıl olana dönmeliyiz hemen. “İnanıyorum, inancımdan güç alıyorum, hissediyorum, doğru düşünme adına çabalıyorum, aleme, insanlığa ışık olma, yol gösterici, şifa olma adına yaşıyorum o halde varım” dönemine geçmeliyiz artık.
GENÇ'ın Yazısı.